Bazı insanlar hayatımıza sessizce girer, içimize bir meltem gibi dokunur ve çıktıklarında geride tarifsiz bir huzur bırakırlar. Bir öğretmen, bir dost, bir aile büyüğü ya da yolda tesadüfen karşılaştığınız bir yabancı... Kim bilir, hangi anlarda bize yol gösterdiler, hangi düşüşümüzde ellerini uzattılar? İşte bu insanlar, bir zamanlar kalplerimizde yaktıkları iyilik ışığıyla unutulmaz olurlar.
Dünya geçici. Hepimiz bu yolculuğun sonunda aynı menzile varacağız. Ancak önemli olan, bu fani dünyada ardımızda ne bıraktığımızdır. Ahirete doğru giderken, bize eşlik eden tek şey amellerimizdir. Bu yüzden güler yüz, tatlı dil ve hoş sohbet, bu yolculukta taşıdığımız en değerli azıklardır. Bir düşünün; hangi kırgın yürek, samimi bir tebessümle ferahlamaz? Hangi dargın gönül, tatlı bir sözle yumuşamaz?
Güler yüzlü olmanın küçücük bir davranış gibi göründüğünü sanabiliriz, ama bazen koca bir ömrün hikayesini değiştirir. Bir gün, yorgun bir halde pazardan dönen yaşlı bir teyze düşünün. Kimse ona yardım etmezken, bir genç yanına yaklaşıp poşetlerini taşır. Gencin yüzündeki sıcak tebessüm, yaşlı teyzenin kalbinde yer eder. Belki o genç, bu davranışını unutur gider, ama teyze her dua ettiğinde onu anımsar.
Bunun gibi nice hikâye vardır hayatımızda. Bir arkadaşınızın kötü bir gün geçirdiğini fark ettiğinizde “Senin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sormak, dünyasını aydınlatabilir. Basit gibi görünen bir cümle, bazen o kişinin hayata tutunma sebebi olur.
Tatlı dilin gücü, en gergin ortamları bile yumuşatabilir. Bir adam, elindeki dosyalarla bankaya girdi. Sıra uzun, herkes gergin. Görevli memur ise son derece nazik, herkese tebessüm ediyor ve yardımcı olmaya çalışıyor. Adam sıraya sinirle oturdu, ama memurun sabırlı ve tatlı dilli tavırları onu sakinleştirdi. Çıkarken “Böyle insanlara her yerde ihtiyacımız var,” dedi kendi kendine. İşte, tatlı dil böyle bir iyilik zinciri başlatabilir.
Hatta Peygamber Efendimiz (s.a.v.), tatlı dilin önemini şu sözleriyle dile getirmiştir:
"Mümin, diğer müminin aynasıdır." Aynaya baktığınızda ne görmek istiyorsanız, o şekilde davranmalısınız.
Hayatımıza dokunan insanların en kıymetli özelliklerinden biri de hoş sohbetleridir. Onlarla bir araya geldiğinizde zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. Size anlattıkları bir hikâye, belki de ömür boyu unutamayacağınız bir ders olur.
Mesela, köyden şehre okumaya gelen bir öğrenci düşünün. Şehirde kimseyi tanımaz, yabancılık çeker. Bir gün, kahvehanede oturan yaşlı bir amca onu yanına çağırır. Halini hatırını sorar, ona öğütler verir. O sohbet, öğrencinin yalnızlık hissini unutturur ve yüreğini cesaretle doldurur. Belki o genç, yıllar sonra doktor olduğunda hâlâ o sohbeti hatırlayacaktır.
Hayatımıza dokunan güzel insanların etkisi, bazen hemen hissedilmez. Ama onlar gittikten sonra bıraktıkları izleri daha net görürüz. Tıpkı bahçeye dikilen bir fidan gibi… İlk zamanlar küçük bir dal gibi görünür; fakat yıllar geçtikçe kök salar, büyür ve meyve verir. Onların iyilikleri de bizim ruhumuzda kök salar ve çevremize yayılır.
Bir annenin çocuklarına sabırla öğrettiği dualar, yıllar sonra o çocukların hayır duaları olarak geri döner. Bir arkadaşın zor zamanında yanında olmak, o dostluğu ölümsüz kılar. Bir işçinin hakkını zamanında vermek, onun kalbinde size karşı samimi bir minnet bırakır.
Unutmamalıyız ki bu dünya bir imtihan yeridir. Hayatımıza dokunan insanları hatırlamak, onlara dua etmek ve aynı şekilde başkalarının hayatına dokunmak, bizi bu imtihanın kazananlarından yapabilir. Ahirete doğru giden yolda, ardımızda hoş bir sada bırakmak, belki de en büyük servetimizdir.
Eğer bir gün, birine iyilik yapma fırsatınız olursa sakın kaçırmayın. Belki sizin bir tebessümünüz, bir duanız ya da bir yardım eliniz, o kişinin karanlık gününü aydınlatacaktır.
Unutmayalım ki, "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır." Ve geride bırakılan güzel izler, dünyadaki en değerli mirastır.
Yorum Yazın