Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın babasının vefat haberini aldım. Taziye dileğinde bulundum. Uzun uzun konuşmak istemeyeceğini düşünürken birkaç saat boyunca birbirimize babalarımızı anlattık. Babamın vefat yıldönümü yaklaştığından duygusal olarak bitkin hissettiğim günler.
Büyük acılar yalnızca ruhen bağ kurulan insanlarla paylaşılıyor; gerçek dostlarla. Arkadaşıma “Zaman her şeyin ilacı,” demedim, “Geçecek, böyle kalmayacak,” demedim. İlacı olan bir şey değil bu, geçmiyor da. Benim beş yıldan sonra geldiğim nokta şu oldu, geçeceğini umarak yaşamaktan öte, onunla geçirdiğim muhteşem anlar için şükretmeyi öğrendim.
Babam kardeşinin vefatından sonra kaleme aldığı bir yazısında* şöyle diyordu: “Hamd ile derin bir üzüntü arasındayım. Kader bu kadar keskin bir yol ayrımının adı işte, teslim olacaksın. Acılarını içine gömeceksin ve dayanacaksın.”
Büyük bir kaybın ardından yama yaparak geçiyor yaşam. Her gün ince bir iğneyle acınızın üzerine yeni bir yama işliyorsunuz. Eksiklikle değil, yoklukla mücadele hâlinde geçiyor. Gülüyorsunuz, mutlu da oluyorsunuz, huzurlu hissediyorsunuz; bir gece geliyor, her şeyiniz elinizden alınmış gibi bir hisle sabahı ediyorsunuz.
Kaybım olmadan önce yakınları için “Vefat edeli on beş yıl geçti. Hâlâ aynı acıyla eziliyorum.” diyen insanları anlayamıyordum. Mutluluklar siliniyor çoğu zaman, hele maddi bir unsursa mutluluğu getiren. Acıyı ise kapağını sıkı sıkı kapatıp bir rafa kaldırıyoruz.
Aynı acıyla kavrulmuş bir insanı gözünden tanıyorum artık. Konu kiminle geçse aramızda görünmez bir köprü beliriveriyor. İyi ki yalnız değiliz bu acılarda. Bir bakıma kendi gibi birini görmek bir rahatlık da getiriyor beraberinde. Sohbet mutlaka derin bir acıdan hamd etmeye geçiyor.
Yas süreçlerinde çevrenizdeki insanlar hakkında da keskin bir görüşe sahip oluyorsunuz. Dostum diye nitelendirdiğiniz insanların sahte bakışlarıyla karşılaşıyorsunuz. Acınızdan kendine çıkar sağlamaya çalışanlar dahi oluyor.
Bu yazı yalnızca bir iç döküş. Derin bir acı var ve okurlarımız da bir nevi dostlarımız. Tabii ki sizlerle paylaşacağım. “Yanındayım” kelimesini sık sık duymuyoruz, koşturduğumuz hayatlarımız var. Oysa “Acını yürekten paylaşıyorum.” cümlesi kadar büyük bir cümle var mı?
İyisi de kötüsü de var insanoğlunun. Cennet de cehennem de kat kat. Yaşamımızda da o katlardan hangisine yerleşeceğini çevremizdeki herkes kendisi belirliyor. Bize düşen iyiliğe hamd etmek, kötülüklere karşı durmak; duramıyorsak kalplerimizle buğzetmek.
Babamın Ararım şiirinden bir bölümle son noktayı koyalım, zira bazı konularda yazmak ya da konuşmak bile bazen imkânsız bir hâl alabiliyor.
“bir sözcük konar içime, kanatlarında kandiller asılı
bakışların, gülüşlerin gelir
öksüz kuşlar gibi ağlar düşlerim
nerde dursam benim değildir o yer
kitaplar karıştırır,
yeni bir çay doldururum bardağıma
boş duvarlarda sallanır ışıklar
kapının açılışını
ansızın gelişini ararım”
Yorum Yazın