DUYARSIZLAŞMA
Millet duyarsızlaşırsa sorun büyür. Büyüdü de. Üzgünüm anımızda bunu yaşıyoruz galiba. Gelecekten endişelenmeye başlıyorum zannımca. Bunun belirtileri nelerdir? Denilirse, aklımın erdiği kadar bu korkutucu endişemi dostlarımla paylaşayım isterseniz.
Soğan-sarımsak-patetese duyarlılığımız artarken; din, iman, vatan, millet, bayrak, milli marş, ezan ve hatta Kur’an duyarlılığımız azalıyor mu ne?
İnsanların cebine dokundun mu her şey bitiyor sanki. Maddi kaybedimler bütün kazanımları bir anda yok ediyor mu? Bu mu anlaşılmalı günümüzün olaylarından;
15 Temmuz 2016 da Feto ya ve iç ve dış uzantılarına karşı koymamız bizim duyarlılık birikimimizi nötrleştirdi mi? Öfkemiz boşaldı da hissizleştik mi yoksa.
Adam istiklal marşımızı okumuyor ama arka çıkıyoruz ona. Sessiz kalan yanındakilere de arka çıkıyoruz. Bu arka çıktıklarımız bizi yönetmenin ucundan tuttular sayılır. ‘En küçük iyilik armağansız, en küçük kötülük cezasız kalmaz’ ilahi kuralı hatırlayalım; Sezai Karakoç ‘Çağ ve İlham’ isimli risalesinde bunun şerhini yapar: dünyada işlenen suç ve iyiliklerin ahirette cezası ve armağanı mutlaktır zaten. Dünyadaki ceza ve armağanına gelince; Fert bir suç işlerse meri hukuk ne ise bunun dünyada cezasını çeker. Fakat, toplum suç işlerse bu cezasız mı kalacak! Hayır! Kimvurduya giden faili belli olmayan suçların dünyada cezası ise senin gibi olmayan insanlar tarafından yönetilmek. Biz bu cezayı ikiyüz yıldır çektik sanıyordum. Kısa süreli mükafatı kendi insanımız dindarlarımız ‘Ders verme’ adı altındaze çok gördüler bize.
PKK DUYARSIZLIĞI
Otuz bin asker, polis, sivil ve onca küçük çocuğumuzun bebeğimizin katilleri yanımızda ve gönlümüzde olağanlaşıyor mu böylece? Maksat hasıl mı olur demeye dilim varmıyor. PKK normalize mi ediliyor yoksa gönlümüzde. PKK ya olağan bir olay diye mi bakıyoruz yoksa. İstiklal marşımızı söylemiyenleri veya söylemiyeni belediye başkanı yapanlara oy verenlere bir şey demiyorum. Belli ki düşünce birliği var. Bunun genele yansımasına üzülüyorum. Buna bir tepki oluşmaması giran geliyor insana. Ekonomiye ve cebe dokunmaya oluşan tepki öne çıktığı için kimsenin gözü bir şey görmüyor mu? Diğerlerine nasıl olsa ileride tepki verir bir hesap keserim mi denilerek günümüze olan hıncını faturalandırmış mı olunuyor? Böyle de denilebilir belki.
DOLAR
‘Yahşi yerden yaman vurdun, kırılsın ellerin senin!’ Amerika ekonomi cebe dokunma açığını gördü bu yarayı kaşımayı sürdürecek ve İçeridekileri de bundan keyif almaya devam edecekler galiba. Buna karşı önlem ne ise alınmalı, kimse hizmete bakmıyor. Sağlık, yol, okul, asfalt, köprü, derslik, park, bahçe v.s. mutfaktaki tencereye ve cebine bakıyor. Bu yangın söndürülürse sonrasında bakabilir yukarıdaki saydıklarıma. PKK ya da tencere ve tavadan sonra bakacak galiba.
ŞU YİRMİBEŞ KURUŞ
Kılıçdaroğlu şanslı bir adam. ‘Kasetle geldi’ diyorlar. Soğan-patetes ve 25 kuruş ile makamını korudu. Hem de çok ucuza korudu. Kim çıkardı bu 25 kuruşu. Hangi akla hizmet edildi. Bu zamanlamayı nasıl yaptınız. Yerine bir şey koymadan poşeti yasaklamayı. Yasakla ama niye vatandaştan alıyorsun parasını. Satandan değil de. Marketler sattığı malı neyin içine koyup müşterisine verecekse önce onu sağla ve ondan sonra yasakla. Marketlerin sattığı malı poşet yerine neye koyup verecekse müşterisine önce onu icat ve ikame et. Önce bez mi, keten mi onun üretimini yaptır ve marketlere veya satıcılara, ‘bak bunun içine koyup müşterine malını teslim edeceksin ve parasını da poşette olduğu gibi sen karşılıyacaksın’ de. Ondan sonra yasaklayacaksan yasakla. Marketin sattığı malın torbasının derdini müşteriye niye yüklüyorsun? Müşteri ile kasiyeri her defasında kavga ettiriyorsun? Davam ve misyonum adına canım yandığı için kahırlanıyorum böyle. Traş olduğum berber de; ‘Millet cebi kabarık geziyor, torba koyduğu için. Abi müşteri markete elarabası (harç arabası) ile giriyor. Marketler sattığı malı müşterinin kucağına dolduruyor. Eteğine dolduruyor. Nedir bu 25 kuruşun bize çektirdiği ettği’ diyorlar. Hangi bakandı o: ‘Poşet kullanımı p azaldı’ diyen. Bir de toplumun tepkisini kestiği faturayının % sini açıklasdan olmaz mı şimdi. Her kasada her alışverişte istisnasız taraf olan da, karşı olan da faturayı yönetime kesiyor ve iyi söz söylemiyor! Bu konuya derhal bir ekleme yasa ile acilen çözüm bulunmalı ve üretilecek bir torbanın yine poşette olduğu gibi marketler ve satıcıların kendinden vermesi sağlanmalıdır. Uyarıyorum bir daha ısırılmayalım…
MİLLİ GELİRDEN PAY
Fert başına düşen milli hasılanın-gelirin onbin dolar olması sevindiricidir. Ama dağılımındaki kişi başı pay aşırı dengesiz. Bu makas aralığı daraltılmalı. Sosyal devlet ilkesine göre alt tabaka bundan az yararlanıyor. Buna bir çözüm getirilmeli. Asgari ücreti baz aldığımızda yıllık toplam pay hiç olmazsa ortalama 25.000.00 - 30.000.00 TL.ye çıkarılmalı. Fukara kesim rahatlatılmalı, kollanılmalı. Bu nasıl mümkün olur? düşünülmeli sağlanmalı. Ne bileyim sokağı süpürttür bir bedel öde ama bedelsiz sağlanmamalı.
SURİYELİLER SORUNU
El altından bu konuyu kaşıyorlar. Bazende açıkça çomak sokuyorlar. Zaten de akıllısı-delisi bu konuyu dillendiriyor. ‘Bize vermiyorlar, onlara veriyorlar’ diye. Cebi sıkıntıya giren her insan hesabı mahsup edeceği yer arıyor. Kendince sebep veya sebepler üretiyor. Ensar-Muhacir konusu zaten belleklerden silinmiş durumda. Batılılar zaten göçmenler olayında bizi desteklemiyorlar. Hatta zor duruma düşürmek istiyorlar ve de düşürüyorlar.
MİLLETVEKİLLERİ
Milletvekilleri halk ile yakın temas kuramıyor. Vatandaş vekiller ile bire bir görüşemiyor. Zamanı saati belli olmayan bir milletvekili sistemi var. Vekilin başı kendi memleketine gittiğinde kalabalık oluyor, curcuna kopuyor. Vatandaş ile bire bir görüşülemiyor. Mecliste ise vekil odasında duramıyor. Adeta kaçıyor. Grup toplantısı, ardından genel kurul derken gelen vatandaş geri küskün dönüyor. Vatandaş; danışman-sekreter-şoför arasında bırakılıyor. Onlar ne kadar iyi davransalar da gönülleri hoş etmiyor. Bir sistem oluşturulmalı. Örneğin vekil bürokrat gibi randevulu görüşmeli seçmeni ile. Ama kesin uyulmalı atlatma olmamalı.
TEŞKİLATLAR
Ben şahsen Kırıkkale’de Selamet döneminde gençlik başkanlığı ve ilçe başkanlığı yaptım. Refah döneminde de müfettişlik görevinde bulundum. Reis’in teşkilatçılık dönemlerinden önceye ve aynı zamana denk gelir. Özellikle sandık müşahitleri konusunda bizim camia uzmandır. O günün şartları mahrumiyetler bizi uzmanlaştırdı bu konuda. En korumasız dönem en güçlü olunan dönemdir. Nitekim de öyle oldu. İstanbul teşkilatı bu konuda sınıfta kaldı. Hepimizi üzdü ve aşırı derecede toplumca üzüldük. Sandık sonuçlarının birleştirildiği tutanağın altına imza atanlar Binali Beyin oyuna bakmaları gerekirdi. Adamlar anlaşılıyor ki aylar önceden bu olay üzerinde düşünmüşler ve sandık başkanı olacak kamu görevlileri üzerinde çalışmışlar. Bu küçük bir oyun değil ulusal ve Uluslararası bir organizasyon olması gerekir.
DERS VERME
Ben üç dört seçimdir eski bürokrat arkadaşlarımla uğraşıyorum. Tükrüğüm kuruyor onları ders verme konusundan caydırmak için. Bu bizim tabanda da görünür gibiydi. Reis de son konuşmalarında buna temas ihtiyacı duydu. Ama sanki bu konunun işlenmesinde geç kalınmıştı. Şimdi herkes yaptığının üzüntüsünü taşıyor galiba bunu görür gibiyim. Gerekçelerine gelince;
Bürokratlar sık değiştiriliyor
Bakanlar sık değiştiriliyor
Ehliyet ve liyakata önem verilmiyor
Haksız kazanç elde ediliyor
Kızına koca oğluna iş
Ehil insanlara danışılmıyor
Adaylıklarda adil davranılmıyor
Ekonomi iyi yönetilmiyor
Her şeye zam yapıldı
Fakir fukara geçinemiyor
Suriyelilere çok para harcanıyor
v.s. v.s. bunlar çoğaltılabilir.
Sağlık alanındaki hizmetler ise en takdir edilenlerdendir. Bundan dolayı da halk adına sağlık bakanlarına teşekkür ediyorum.
Bunlardan bir kaçına itirazım var: En belirgin itirazım makam ve mevki sahiplerine her zaman ‘Haram yiyorlar’ derler. Bu alışık bir durumdur. Bana sorulduğunda delil ve kanıt olmadan söylemenin iftira olacağı, Müslümanın haram yememesi lazım geldiğini şahsen ben kendi hayatımda kuruşa ziayet ettim. Her müslümanın da en az benim kadar riayet etmekte olduğunu düşünürüm.
Ders verme konusunda da Peygamberimizin tarihinden iki örnek vereceğim aktaracağım: Yanlış anlaşılmaması için de teşbihte hata olmaz diyorum; Bedir Harbinde Efendimizin amcası Hz.Abbas karşı tarafın safında gelir ve esir edilir. Kendisi Mekke’de Müslüman olanlardan. Efendimiz fide ödeyip serbest kalmasını ister. O da ‘Ben zaten müslümandım’ der. Efendimiz eğer öyle ise ecrini ahirette görürsünüz. Ama sen gücünü müşriklerle birleştirdin’ buyurur. Diğerine gelince; kaynağa bakmadan aklımda kaldığı kadar aktaracağım; olay doğru zaman ve savaş ismi farklı olabilr. Huneyn’de galiba Ordunun sayısal ve teçhizat olarak kuvvetli olduğunu gören müslümanlar dan bazılarının: ‘Yenilmezliği sayısallığa bağlamalarını duyan Efendimiz bu sözü onaylamamıştı. Nitekim ne olduğu belli olmayan bir sebepten ordu bozulmuş ve Efendimizin etrafında çok az kişi kalmıştı. Hz.Abbas’a çağırtması üzerine tekrar toplanmışlar ve zafer elde edilmişti. İnşallah biz de tekrar toparlanırız. Bu konuda Necip Fazıl Çöle inen nur adlı esrinde diyor ki: ‘Sahabilik adeta bir an için gitti geldi’ bu uyarıyı bende Reis’e ders verelim diyenler için; ‘konumunuz sanki bir anda gelip gidebilir’ herkesi tövbe istiğfara davet ediyorum. Yetmişine merdiven dayayan birisi olarak Reis’e dua etmekten gayrısına gücüm yetmiyor. Allah akıbetimizi hayr eylesin. Amin…
İTTİFAKLAR KONUSU
Başkanlık ve milletvekili seçiminde idi. Üzerinde biraz çalıştım. Arkadaşlara Saadet sıfır çeker göreceksiniz dedim. CHP kontenjanı hariç sıfır çekti. Bile bile lades denildi. Gaflet miydi, intikam almamıydı, ihanet miydi herkesce malum. Allah ca zaten malum. Bunların eteğine de kavurga konulmalıydı. … yandı deselerde. Bu kadar benzemezin biraraya getirilmesi elbette düşünülmeli ve alt veya üst hangi akıl olsa da alınabilecek karşı tedbirler alınmalıdır. ‘Su uyur, düşman uyumaz’ ilkokulda bize böyle derlerdi. Cumhur ittifakı örnek olarak Kırşehir gibi illerde de ittifak adayı çıkarmalıydı.
ŞU MERAL HANIM
Kendisinin söylediği ve hakkında söyleneler zaten malum. Onun ayrıntısına girmeyeceğim. Ama bu eşleşmeyi gördüğümde Meclisteki arkadaşlarıma bunlar sıfır çeker demiştim kısa bir inceleme sonunda. Nitekim de öyle oldu. Onların bu benim yaptığım hesabı bilmemeleri mümkün mü? Ama Yerel seçimde rolünü yüzde yüz oynadı. Güya ittifaklarında CHP ile dengeler eşit oluşturuldu. Söylenen bu. Şöyle bir baktığımızda; Onlar CHP yi büyükşehir ve illerde CHP nin kısmen güçlü olduğu yerlerde desteklediler. Eklenti oylarla CHP nin Belediyeleri kazanmnalarını sdağladılar. CHP onları nerelerde destekledi. CHP nin sıfır çektiği illerde. Örneğin; Konya,, Kayseri, Sakarya, Trabzon, Samsun, Erzurum v.s. zaten buralarda CHP sıfır çekiyordu. Bu ya avunma idi, ya kandırılma idi, ya bilerek yapılmış iş idi veya Meral Hanım’ın partisinin zaten aslı görevi bu olmalı idi. Nitekim öyle de oldu. Sıfır çektiler. Bu bilerek eninci kuvvetten ladesin üst limiti idi. Bunun hesabını halk sormalı, kendi tabanı sormalı ve de içlerindeki iri kıyım eski ülkücüler sormalı. Kim kandırdı, kim kandırıldı. Vemen yamel miskale zerretin şerren yereh, Femen yamel miskale zerretin hayren yereh.
Yorum Yazın