“Trump, Suriye’den, yok hemen çekiliyor, yok çekilmeyi zamana yayıyor.”Akabinde “Türkiye, Kürtleri vurursa, ekonomisini yıkıma uğratırız” gibi tehditlerle hırpalamaya çalışıyorlar. Türkiye, Fırat’ın Doğusunda PYD’nin işgal ettiği bölgelere müdahale etmede oyalanırken, ABD güvenli bölge tezini ortaya atarak yapılacak harekatı oyalama ve engelleme yoluna gidiyor.
Diğer yandan Rusya’nın tavrına bakıyorsunuz; O’da, ABD’den geri kalmıyor. Trump’ın “eve dönüyoruz”demesinin ardından, PYD-YPG soluğu Rusya’da alıyor. Rusya, Suriye rejim askerlerini PYD kontrolündeki bölgelere yönlendiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Ziyaretinde de, Baba Esat’la yapılan ‘Adana Mutabakatını’ hatırlatarak yeni bir ip uzatıyor. Türkiye’de bu gelgitler arasında ve seçim arefesinde ne yapacağına karar vermeye çalışıyor.
II. Abdulhamit Döneminde 1881 Yılında Duyun-u Umumiye ilan edildiğinde bizzat Fransız raportör Mr. Valgrey ve ekibinin çıkardığı envanter kayıtlarına göre Halep Vilayetine bağlı İdlib, Münbiç, Afrin gibi yerleşimlerde Araplar’dan sonra Türkmenler çoğunlukta olup, arkasından Kürtler geliyor. 1800’lü yıllara kadar bölgede yok denecek kadar az olan Kürt etnik kökenliler ise 1900’lü yılların başında göçlerle belirli bir sayıya ulaşıyorlar. Ancak yine de Araplar ve Türkmenlerden daha az sayıda kalıyorlar.
Bütün bunlara rağmen Suriye’nin parçalanmasıyla oluşan otorite boşluğundan yararlanarak, ABD ve İsrail’in tezgayıyla IŞID ve DAEŞ’le mücadele ediyorlar bahanesiyle Fırat’ın doğusu bir oldu bittiyle, PKK’nın uzantısı olan PYD ve YPG’ye işgal ettirilmiştir. Aynen İsrail’in Filistin topraklarına çöktüğü gibi PKK’da bu bölgeye çökmüştür. Bölgenin asli unsurları olan Türkmen ve Arap kökenli topluluklar ise ABD ve PYD baskısıyla bölgeden göçe zorlanarak evlerine, mallarına, arazilerine el konulmuştur.
Uydurma senaryolar ve asparagas enformasyonla bu bölgeleri de Kürt Bölgesi olarak ilan ederek, “Kuzey Irak Kürt Federe Bölgesi” benzeri bir yapıyı, Türkiye’nin güneyinde, Fıratın Doğusunda “Kuzey Suriye Kürt Federe Bölgesi” adı altında Abdullah ÖCALAN’ın ütopyasını gerçekleştireceklerdir.
Böyle bir ikili yapılanmanın ardından Türkiye’nin Güneydoğusunda, İran’ın batısında Kürt Bölgesinin de tüzel kişilik kazanmasıyla kare veya puzzle tamamlanmış olacaktır. Türkiye, İran’ı ve Suriye’yi hem Arap Dünyasından izole edecekler, hem de İsraille İran arasına da emperyalizmin beslemesine, himayesine ve tampon bölge olmasına hizmet edecek yapay bir Kürt Devleti oluşturmuş olacaklardır. Diğer yandan da Suriye’nin İran’ın ve arkalarında da Rusya’nın Akdenizle olan bağını kesmeyi amaçlamaktadırlar.
Yukarıda da bahsettiğimiz şekilde, aslında Arap ve Türkmen Bölgesi olan ve tarihte Halep Vilayeti olarak anılan bu bölgenin hiç ilgisi ve tarihsel temeli olmayan bir şekilde bu bölgenin Kürt Bölgesi olarak kabul edilmesi halinde bu tehlikeli senaryo zemin bulacaktır. Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile Arap Halklar bu emperyalizmin bu gaspına karşı uyanık olmak zorundalar. Aralarındaki husumeti ve yapay çatışmaları bir yana bırakıp, ortak cephe oluşturmalıdırlar.
Asıl amacı İsrailin egemenliği ve bölge üzerindeki emellerini gerçekleştirmek olan bu girişim; Ortadoğu’da ve Bölgemiz de “Irak, Suriye kaynaklı savaş ve parçalanmalardan” daha dehşetlisine ve kanlı savaşlara gebedir. Sonuçta ABD’de, Rusya’da aynı dine mensuplardır. Dökülen kan Müslüman Halkların kanı olacaktır. Hepsi de Sünni veya Şii olarak İslam Dünyasının bir parçası olan Acem, Türk, Türkmen, Arap ve Kürt halklarının kendi kanlarını emerek birbirlerini yok etmesi, İsraile yarayacak ve yüceltecek, bölge üzerindeki hakimiyetini tesis edecektir.
-Bu açıklamalar ışığında; Rusya’nın oyunuyla, Suriye’nin YPG ve PYD işbirliği yapmasının önüne İran’ı da işin içerisine alarak engel olunması,
-Tarihi belgeler ışığında ve Suriye Devletinin parçalanma öncesi kayıtlarını da esas alarak o bölgedeki etnik yapının ve tapu sahiplerinin uluslararası tescili yapılarak, yapay bir Kürt Bölgesi tezgahının bozulması,
-Fıratın Doğusu olan bu bölgelerin gerçek sahibi olan yerel halklara Suriye Devleti’nin bölünmez bir parçası olarak özerk bir yönetim kurulması ve denetiminin de Türkiye, İran ve Suriye güvenlik güçlerince yapılması,
- Asla ama asla ABD’nin blöflerine ve “sarı öküzvari” senaryolarına kanarak ABD ve İsrail isteği (değil 30 Km derinlik) 100 Km. derinlikte olsa “Güvenli Bölge” zokasını yutmamak gerekir.
İnanın böyle bir safdillikle yutulacak “Güvenli Bölge Zokası”, Türkiye başta olmak üzere İran, Suriye ve Irak’ında böğrüne saplanacak zıpkın olacaktır.
Seçimlere yoğunlaşalım ama bir yandan da geçimimize bakalım. Böyle bir önemli milli konuyu seçim gürültüleri altında ihmal etmeyelim. Bu milli duruş, Türkiye’nin Bekası ile doğrudan ilgilidir. Bize düşen bu tarihsel uyarıyı yapmaktır.
Yorum Yazın