İstanbul sözleşmesini okuma fırsatım olmadı.Konuşulanları kısmen takip ettim.
Anlaşılan AB uyum kararlarına denk geldi o zaman kabul edildi galiba.
Daha ne istiyorsunuz ‘Muasır Medeniyet’ seviyesine ulaşmak için
Cumhuriyetin ilk yıllarından beri batılılaşmaya çalışmıyormuyduk.
İşte ‘Muasır Medeniyet’ seviyesine ulaştık bu sözleşme ile.
Muhalefetin vınlamasının tersini düşünürsek bu sözleşme bize göre değilmiş.
Batılılarda aile, evlenme, namus v.b. kavramlar zaten yok.
Onlar olacağı kadar olmuş zaten. Onlara artık sözleşme de gerekmez.
Bizim ana kaidemiz nesil emniyetini korumaktır.
Lutilik dönemini çağrıştırmada direkten döndük sayılır.
Çocuğun biyolojik anne ve babasının bilinmesi ancak düzgün evlilik ve
nesil emniyetinden geçer. Kağıt üzerinde kimi anne ve baba yazarsanız yazın
bunun bir ehemmiyeti yoktur. Bununla ancak usül tamamlarsınız.
Kadın ve erkek eşitliğini de sağlayacaktı hani.
Hani kadına şiddet azalacaktı. Boşanmalar azalacaktı.
Muasır medeniyette kadına şiddet daha da fazlalandı.
Boşanmaların azalması ise zaten evlilik yoktu ki muasır medeniyette.
Eski İranda Mazdeizim (*) vardı. Onlarında bir sözleşmesi vardı o zaman Zandavesta adında
Zandavesta: Bin iki yüz deri parçasına yazılmış yirmi bir fasıllı “Zendavesta”sı (Zerdüşt dininin öğretilerini içeren kitap). “Ahlaki çöküntü açısından: ‘Kadını hor ve hakir görüyorlar; onu, hava, su veya güneş gibi herkesin faydalanması gereken ortak bir emtia gibi telakki ediyordu. Mazdekiyye inanışında hakim olan bu yaklaşım, özel mülkiyet, özel hayat ve mahramiyetin hiçbir önemi yoktu. Mazdeki (Mazdek) adında birinin kurduğu eski İran’da bir dini mezheptir. Bu mezhebin bilinen belli başlı özelliği; mülkte ve kadınlarda iştirakı kabul etmesidir.”(İslam Ansiklo pedisi:8/201-205)-(S.Suruç:1/467) “Mazdek’in yaymaya çalıştığı bu dinde kadın, seksüel bir konu olarak herkese ait bir vasıfta gösteriliyordu..”(M.Hamidullah:1/354)
(*)Mazdeizim; “Mezdek/Mazdek adında birinin kurduğu eski İran’da bir dini mezhebdir. Zerdüşt’ün Maniheizminin ıslah edilmiş şekli olarak kabul edenler de vardır. Mazdeizmin bilinen belli başlı özelliği, mülkte ve kadınlarda iştirakı kabul etmesidir.”(İslam Ansiklopedisi (8/201-205)-(S.Suruç:1/467)
Kontrpiye ve emzik
Reis bir çırpıda KHK ile İstanbul sözleşmesini kaldırdı. Bizimkiler kontrpiyede kaldı.
Olanlar oldu. Başladılar ‘Meclis ikame etmişti öylece de kaldırılmalı’ demeye.
Avucunuzu yalayın ne kadar tepinirseniz tepinin. Sözleşmeyi Reis yirttı.
Buna üzülenler, sevinenler, gocunanlar kim varsa kontrpiyede kaldılar.
Penaltı kaçırdılar, topları direğe çarparak auta gitti. Yenildiler. Herkesin
Üzüntüsü sevinci kursağında kaldı. Birbirine karıştı. Gol atamadılar.
Maksatları gol atmaktı.
Hele dindarken solculaşan siyasetçiler, onları savunan Avukatları.
Hele de dindar feminist avukatlarımız. Bayram da bahane olmuştu
Tenkit eden tenkit edene karışmıştı. Ne yapacaklar şimdi
Ağlasınlar mı? gülsünler mi? İçin için Reise kızıyorlar galiba:
‘Ne güzel Onu yıpratmak için sırnaşık ittifaktan yana olmak adına.
Dertleri İstanbul sözleşmesi de değildi zaten. Siyasi fırsatı ümmet
Aleyhine değerlendiriyorlardı. Reis bunların elinden emziklerini aldı.
Ağlamaya başladılar. Onlar da muhalefetle beraber usül açısından
Reisi tenkit etmeye başladılar. Üzüntülerini böyle yansıtmaya çalışıyorlar.
Altlarındakinin üzerinden kalkamıyorlar şimdi.
Emzik dedim ya ona yalancı meme de derler. Anneleri ucuna lokum sürerler
Ve çocuklarını bunlarla avuturlardı. Üzeri lokumlu emzikleri ağızlarından düştü.
Benim anlatmaya çalıştığım ince çizgi anlaşılıyor mu acaba.
Öne çıkan dindar gaile değildi, dindar muhalefetti sanki.
Benim şimdi o avukatlara yani dindar erkek ve dindar feminist avukatlara
Tavsiyem. Şimdi bir gerçeği anlatsınlar. Ümmetin yemiyle yemlendikten sonra
Tarihi dine karşı olan Sol siyaset ve partilere arka çıkanları tenkit etsinler.
Bu en az İstanbul sözleşmesi kadar önemli sanıma göre.
Müktesabat
Şuna çok kızargibiyim. ‘Demokratik hak. Kim isterse parti kurar isteyen istediği İle işbirliği yapar’ demeye. Yok öyle bir şey. Dindar gözüküp dindar ve muhafazakarlıktan nemalanıp
onların omuzlarına basa basa yükselip şöhret kazandıktan sonra bunu arsızca
ümmetin aleyhine odaklarla iş birliği yaparak kullananların böyle bir hakkı yoktur.
Müktesabatlarına göre hareket etmek mecburiyetindedirler.
Müktesabatını bozanlardan hesap sorulmalı, böyle bir haklarının olmadığı hatırlatılmalı. Bu sermaye onların değil ümmetindir. İstediği gibi kullanamazlar. Hele hele ümmet aleyhine oluşmuş organizasyona arka çıkarak kullanma hakları asla yoktur. Bunları başladıkları yere getirip ondan sonrası için sermayesiz başlangıç yapmaları sağlanmalıdır. Bu nasıl mümkün olur?
Tepki vererek, karşı koyarak, tenkit ederek yüzlerine söylenerek v.s, v.s.
KAHVECİ SOL YOLUNA DEVAM
Malumları olmak üzere MHP yi ele geçiremediler. Tüm dünya ve yerli işbirlikçiler abandı üzerlerine başaramadılar. On küsur Genel Başkan Yardımcısını Fetö nün rejisörlüğündeki filimle tasfiye etmelerine rağmen. Tayyip beyin Bahçeliye yardım ettiği söyleniyor halk arasında. Bahçeliye arka çıktığı kanaatiyle. Bunu CHP de başardılar. Baykal gitti. Kılıçdaroğlu geldi.
Niye Selahaddinle kahve?
Kahve içecek başka kimse bulunamadı mı?
Başka kadın yok mu? Pervinle örtüştürülmekten başka.
Üstelik o kocasından kendisini sorumlu tutuyormuş.
Kahveci kim ne derse desin yoluna soldan devam ediyor
Partisinden eski ülkücüleri bir bir tasviye etti zaten;
Yusuf Halaçoğlu, Özcan Yeniçeri, ümit Özdağ gibi.
Ben zamanında yazmıştım. Bunların hiç mi suçu yok diye.
Bahçelinin eteğini öpmediler. Ama sonlarına bak.
Rıza Tevfik’in Abdülhamidi deviren İttihad ve Terakkiciler için
söylediği o mısralarını hatırlatırım:
‘Saçak öpmeyenler secde ettiler
Bir asi zabitin pis külahına’
Vakti zamanında bizim eski akıncılardan Rahmetli Tevfik Rıza Çavuş ve arkadaşları, Tansu Çiller ile basın toplantısı yaptı, onları partisine aldı. Sonrasında hiç birini aday göstermedi.. Bu isimlerden birinin sonrasında kendileri için söylediğini yazamam ayıp kaçar. Eskilerin dediği gibi ‘ağır oturup batman dövmek’ lazım. Ne demeli; Abdullah Gül’e, Ahmed Davutoğlu’na, Abdüllatif Şener’e, Ali Babacan’a Yaşar Okuyan’a v.s. bunların derdi halka hizmet mi? Reisten intikam almak mı? bu sorunun cevabını da bırakalım halk versin.
Kör Hasanla Sarı Hasan işçi sendikası yönetim kurulu üyesidir. İçkiyi fazla kaçırınca birbirilerin sarılıp ağlıyorlarmış. Ağlarken de biri diğerine: ‘İşçininin derdinden ne hallere düştük’ diye. Diğeri de: ‘İşçinin derdinden değil içkinin derdinden’ diye durumlarına açıklık getiriyormuş. Bu makam denen şey ne menem şeymiş be. İri kıyım insanları ne hallere düşürüyor değil mi?
Kahveci konusuna gelince: Hiç kimseyi yani partisinden hiç kimseyi dikkate almıyor gibi. Kim ne söylerse söylesin veya söyler gibi olsun hiç fekkinde değil. Kılıçdaroğlu ile ve Kılıçtaroğlunun gizli mi açık mı olduğu belli olmayan HDP ve dolayısıyla PKK ile örtülü ittifakına halel getirmemeye çalışıyor.
PKK ya ve HDP ye söz etmek için şimdiye kadar şehid ettikleri otuz binden fazlasına daha ne kadar eklenmneli ki bu şerikler bir laf etsinler. Siyasetçinin oyunu olma neyini istersen alabilirsin. Oy uğruna değer mi? ama demekki sadece oy değil emperyal güçleri de hesaba katmak lazım.
Gazoz kapağı ve gazını kaçırma
Maden suyu kapağını açarken önce hafifçe anahtarı uygularsın yani gazını kaçırırsın, sonrasında kapağı açarsın faşşadan fışkırmaz o zaman. Ben İyi Parti de siyaset yapan ve görevi sadece gaz almak olduğunu sandığım iki siyasetçi adına üzülüyorum. Biri Ağıralioğlu, diğeri de Dervişoğlu. İkisi de maşallah arslan gibi kükrüyorlar HDP konusunda. ‘Sizin dedikleriniz sanki şeyime’ der gibi Meral hanım onların söylediklerini hiç tınmıyor ve ittifak hatırına bildiğini okuyor. Gerçi bu günlerde onların da sesi kesildi mi ne? TV lere çıkmıyorlar. Bahadır bey çıkıyor artık çokca. Ben niye üzülüyorum. Gönül umduğu yere küser. İkisinden Ağıralioğlu; dindar ve muhafazakarların gazını, Dervişoğlu da ülkücülerin gazını almakla görevlendirilmiş gibiler. Eğer böyleyseler ki benim kanatim öyle oldukları veya öyle olmak zorunluğuna katlandıkları şeklindedir. Bu çok çirkin bir politikaya alet olmaktır. Bu durum onların olması gelen kişilikleriyle uyuşmuyor gibi geliyor bana. Babam rahmetli ‘Ya dek durun, ya da mert durun’ derdi. Benzer durumlara.
HDP KAPATILSIN MI?
Bu günlerde moda bu. Gavur müslüman milliyetçi solcu ateist herkes bunun yasını tutuyor. Ben dört partisi kapatılan ve beşincisi de para ile cezalandırılan bir ekolden gelmeyim. Bu gayretkeşlere yuuuuh
Demek istiyorum. Zira samimiyetsizliği hiç sevmiyorum. Nizam, Selamet, Refah, Fazilet kapatılırken ve Ak Parti para ile cezalandırılırken o samimiyetsiz şırnaşık simaları tekrar görür gibiyim. O yuhu geri alıyorum. Ama şunu ekliyorum: Üstad N.Fazıl birine ‘alçak’ demiş ve hakim sormuş dedin mi? Üstadın cevabı enfes bu günküleri tarifle aynen örtüşüyor. ‘Alçaklıkta bir seviyedir.’Çukur’ diyorum.
Zorlaştırılmış yasalara rağmen işledikleri suç yasaları çoktan aşmıştır. Bir taraftan Devlet PKK nın para kaynaklarını kesmeye çalışıyor. Belediyelere kayyum atayarak kamudan para aktarmayı önledi. İllegal kaynakları da önledi. Eroin esrar kaçakçılığı gibi. PKK nın desteklediği amme tarafından onaylanmış HDP ye şimdiye kadar üç yüz otuz sekiz milyon para ödenmiş siyasi partiler yasasına göre devlet kasasından. Bu bile geri alınmalı.
Otuz bin şehide kaç kişi daha eklenilmeli bunları cezalandırmak için. Gara olayında dindar, ülkücü, ateist, solcu muhalefet nasıl PKK dan yana oldu hep beraber gördük. Oylarına kur yapanlar umduklarına erişemeyecekler zannımca.
Akşam TV izliyorum Ülke TV de FETÖ kalkışmasında CHP li bir belediye başkanının Recep Gürkan her halde. İçkili kutlamalarında FETÖ nün darbe girişimini bildiklerinden söz ediyor. Kılıçdaroğlu’nun sonrasında mealen ‘anlaşmalı darbe’ demesinin daha iyi anlaşıldığını gördüm. Hele Kılıçdaroğlu Bakırköy Belediye Başkanının evinde darbeyi izliyor. Takım elbise kravatlı sadece ceketi çıkarmış vazıyette. Sanki çağrılmayı bekler biri gibi. Yazımın bu bölümüne Kılıçdaroğlu’nun o görüntüsünün eklenmesini mümkünse istiyorum.
Yorum Yazın