Şu yaşadığımız zamana ve hayata bakın... Acıların ve çilelerin en derinini en çetrefillilerini yaşıyoruz. Küresel çakalların cirit attığı ve terör estirdiği Bölgemizde yanan ateş çemberinin ortasında kan, göz yaşı ve göçler..İçerimizde türlü ihanetler..Ekonomik sıkıntılar...Kimileri farkında ve taammüden, kimileri de farkında olmadan saftirik bir şekilde emperyalizmin borazanlığını yapan yerli borazanlar hançeresi yırtılmışçasına ötüyorlar...
Anlayacağınız, bu coğrafyada bu çileli Millete uyumak ve rehavet yok. Tarih boyunca da uyumak haram olmuş. Ne zaman gaflete düşse ya içerden ya da dışardan fitneler, kargaşalar ve saldırılar eksik olmamış.
Derdi, yalnızca kendi bekası ve refahı olsa mesele yok. Kendi dışında tüm soydaşları, dindaşları ve de mazlumların barınağı ve sığınağı olmuştur. İşin enteresan yanı da tüm yokluklarına ve acılarına rağmen bu misyondan asla taviz vermemiştir. Ekmeğini, aşını, yetmedi gariplerle mağdurların gözyaşını paylaşmıştır. Düştüğü yerden hep kendi kalkmıştır. Güçlü olduğunda mahiyetindeki tüm kavimler ve halklar huzur içinde yaşamışlardır. Ne zaman ki içine kapansa, Bölgesini boş bıraksa ; işte o zaman Bölgeye bir duman ve sis çökmekte itler ve çakallar uluyarak herkese Dünyayı dar etmekte...
İşte, bunun içindir ki Bu Milletten bahsederken herkes "Necip Milletimiz" diyerek söze başlarlar. Millet kavramı ve tanımına da ırkçılık olarak değil, manevi ve kültürel bir anlam yüklemektedir. Çünkü üzerinde yaşadığımız Anadolu, medeniyetlerin ve kavimlerin beşiğidir. Bu milletin içerisinde her dinden, soydan ve inançtan insan gelenekleri, yaşantıları, inançları ve kültürleriyle bir armoni oluşturmuştur. Kilimin üzerindeki renk ve desen cümbüşü gibi ilmek ilmek işlenmiş, maziden atiye doğru bütün olarak güzelliğini yaşatmaktadır. Kilim Türkü'sünde değindiği gibi;
"Ben Şu Gönül Tezgahında Kilim Dokudum
Erenlerin Dergahında Aşkı Okudum
Töremizde Kilim Demek, İlim Demek
Kilim Sevdadır, Özlemdir, Derttir, İstektir."
Esasında Yaradan, dağa ayrı bir duman verdiği gibi, her bölgeye de ayrı bir insan veriyor. Kıtaları birleştiren, kavim göçlerine köprü olan üç tarafı denizlerle çevrili ve enerji yataklarının merkezi olan ve de adı "Anadolu" olan bu coğrafyanın üzerinde de ancak böyle bir Millet varlığını sürdürebilirdi...Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika ve diğer bölgelere bakarsanız bunu daha net kıyaslarsınız.
Hele ki üç semavi dinin doğduğu Ortadoğu, Kudüs Bölgemiz değil mi? Niye bu Millet oralara hakimken herkes hayatından memnun ve huzurluydu ?...Kendi Ülkende huzur istediğin gibi, tüm sıraladığımız bölgelerin, toprakların huzuru da yine "Bu Necip Milletin" güçlü olmasına bağlı. "Kalkalım oraları yönetelim" demiyoruz ama Senin ayağa kalktığında, güçlü olduğunda gölgen bile oralara huzur verecek de ondan...
Düşmanların Seni artık Senden daha iyi tanıyor.. Onun için her yerden açtığı yaraların kanıyor.. Seni sana asla bırakmıyor. Azıcık belini doğrultmaya kalksan, başını kaldırsan her cepheden her yerden, seni sen yapan tüm değerlerine, gençliğine, ekonomine, birliğine saldırıyorlar... Sürekli narkoz vererek komada uyutmaya çalışıyorlar...
Şehirleşmek adına üretimden koparıp, emperyalizmin tüketim köleleri olan pazar olmayı sana kentli olmak diye yutturuyorlar. Gençliği ilimden, eğitimden, milli ve manevi değerlerden ve de üretimden koparıp; ideolojilerin ve marjinal inanç gruplarının, uyuşturucunun, modanın, kafelerin ve AVM'lerin çerezi haline getirmeye çalışıyorlar. Üretmeden tüketmeye, kazanarak değil borçlanarak yaşamaya özendirerek ekonomini batırmaya çalışıyorlar. Savunmada sattıkları araç, silah ve cihazları kendilerine bağlı kalacak şekilde veriyorlar. Senin zenginliğin olan inanç ve kültürel farklılık ve değerlerini ayrılık gerekçesi gösterip birbirlerine düşman etmeye çalışıyorlar....
Amiyane olsa da yeri geldi, bir söz var ; "Sen Seni bil Sen Seni...Sen Seni bilmezsen patlatırlar enseni..."
Aklımızı başımıza alacağız. Bu sıraladığımız acıların içinden kendi ilacımızı kendimiz yapacağız.. Elbette ihtiyacımız kadar tüketeceğiz. Ancak tükettiğimizi, kaliteli olarak kendimiz üretecek bir ekonomi modeli geliştireceğiz. Yabancı hayranlığını ve aşağılık kompleksini bir yana bırakarak "Milli Ürünlerimizi" tüketeceğiz. "Tüketici haklarımız" var derken, "tüketme hakkı için ne üretiyoruz" diye kendimize soracağız. Özellikle Japonlar, Almanlar gibi tüm kalkınan uluslar kendi ürünlerine ve milli değerlerine öncelik vererek kalkındıklarını aklımızdan çıkarmayacağız. Kentleşmenin yeşili ve çevreyi yok ederek, birbirinden soyutlanmış, kibirli bir edayla birbirine tepeden bakan konserve kutusu gibi katların içerisine hapsolarak yaşayan anlayışın dışına çıkacağız. Medeniyetimize ve öz değerlerimize uygun yaşayan bir hayat tarzı oluşturacağız.
Gençlerimizi kız, erkek ayrımı yapmaksızın yeteneklerine ve fıtratına uygun olarak modern ilme ve üreten teknolojiye uygun olarak ; geleceğin toplum ve ekonomisinin dinamikleri olarak yetiştireceğiz, eğiteceğiz. Onlara hoşça ve boşca vakit geçirecek meşgaleler değil de, ilme, üretime ve kendini geleceğe hazırlayacak uğraşılar oluşturmalıyız. Demokrasimizi herkesin kendini ifade edeceği fakat karşısındakilerin haklarını hukuklarını ihlal etmeyeceği esaslara dayanan hukukun üstünlüğü esasına oturtacağız.
Sıralanacak çok şey var ama, asgarisinden bunları anlamazsak, yapmazsak;
İnanın halimiz harap....
Kalın sağlıcakla,
Yorum Yazın