Belgesellerde izlediğimiz hayvanlar alemindeki vahşi yaşamda otla beslenen canlılar, etle beslenen avcı hayvanlara gücü gücüne yetene av olurlar. Çünkü avcı hayvanlar, tabiatın kanunu gereği yaşamak için beslenmek, beslenmek için de avlanmak zorundadır. Birinci grup avcı hayvanlar, sürünün en zayıf halkasındaki avını avlarlar. Geri kalanlar kaçarak, canını kurtarırlar, hayatta kalırlar. Genelde bir yada iki avı parçalarlar, geri kalanına saldırmazlar. Birçok kereler örnekleri görüldüğü üzere yetişkin hayvanı yiyen yırtıcı hayvanlar, avının küçük yavrularına dokunmamakta, hatta sahiplenerek korumaya çalışmaktadır. Aralarında doğal bir seleksiyon ve etik denge vardır. Hayvanlar Aleminin güçlüleri aslan, kaplan gibi hayvanlarda bile bir merhamet ve adalet duygusu yaradılıştan var olmakta ve zaman zaman kendini göstermektedir.
Sürüye dalan kurtlar katliam yaptı
Bazı hayvanlarda ise fıtratlarının gereği istisna davranırlar. İkinci grup hayvanlar ise kan dökme ve yok etme odaklıdır. Örneğin kurtlar koyun sürüsüne daldı mı, koyunların tamamını, tilki de sansar da kümese daldı mı tavukların tamamını, karınlarının doyup doymadığına bakmaksızın boğazlayarak öldürürler, katliam yaparlar. Bu hayvanlarda da öldürme iç güdüsü baskındır. Yok etme sendromu yaşarlar. Kan döktükçe doymazlar, daha çok kan dökerler ve can alırlar, son avını öldürünceye kadar durmazlar.
Gelin, bir de insanlar alemine bakalım. Aynı refleksleri ve benzer davranışları görürüz. Hatta daha vahşisine tanık oluruz. Hadi hayvanlar birinci grup etik davrananları bir yana bırakırsak, ikinci grup kan döken, katliam yapanlar iç güdüsel olarak bunu yapıyorlar diyelim. Ama, yeryüzünün halifesi olan ve akıl sahibi diye tanımlanan insanların yaptığı ikinci grup katliamcı hayvanlardan daha vahşi katliam yapan (sözde insan !..) Yaratıkları nasıl tanımlayacağız?...
24 Ekim 1945 Tarihinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 51 ülke tarafından kurulan Birleşmiş Milletlerin (United Nations – UN) kuruluş amacı; Dünya barışını, güvenliğini, sosyal ilerlemeyi, yaşam standartlarını yükseltmeyi, insan haklarını ve dostane ilişkileri geliştirmektir. Şu anda üye devletler sayısı 193’dür.
Birleşmiş Milletlerin 5 daimî üyesi, ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya’nın veto hakkı vardır. Birleşmiş Milletlerin aldığı olumlu olumsuz tüm kararlarda bu daimî beş ülkeden birinin veto etmesi durumunda karar alınamamaktadır. Bu nedenle de şeklen varlığını sürdürse de işlevsel olarak bir anlam ifade etmemektedir. Bu da mağdur ülkelerin tepkisini çekmekte, bu durumu Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sık sık “Dünya beşten büyüktür” diye dillendirmektedir.
İşin enteresan yanı Dünya’ya barış, huzur ve refah getirmeyi amaçlayan Birleşmiş Milletlerin bu beş temsilcisi, Dünya’yı en çok sömüren, silah satan ve kan döken ülkeleri konumundadırlar. Dünya silah satışlarının t’ünü ABD, Rusya, Çin, Fransa, Almanya ve İngiltere yapmaktadır. Dünya’da son yıllarda en çok savaşların olduğu yer Ortadoğu ve Afrika ülkeleridir. En çok silah ithal eden ülkeler arasında Suudi Arabistan, İran, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Pakistan gibi İslam ülkeleri bulunmaktadır. Hindistan’da hızla silahlanan ülkelerin ilk sıralarında gelmektedir. Silah ithalatı yapan bu ülkelerin çoğu orta gelir tuzağını kıramamış ve halklarının büyük bir kısmı yoksulluk içerisindedir. Ülkelerinin kalkınmasına ve insanlarının refahına harcayacakları milli kaynaklarını, yine birbirlerine karşı kullanmak üzere silah tüccarlarına kaptırmaktadırlar. Mafyanın hüküm sürdüğü mahallelerde çetelere haraç veren esnaf gibi, bu küresel çetelere yalakalık yapan ülkelerin yönetimleri, silahlanmaya ödedikleri haraçlarla “bana dokunma” mantığı içerisinde varlıklarını sürdürmeye bakmaktadırlar. Küresel çete devletlerin kaynattığı Ortadoğu’da, Türkiye’de mecburen silah ithal etmek ve savunma sanayine yatırım ve harcama yapmak durumunda kalmaktadır.
Görüldüğü gibi; Dünya’da, özellikle Ortadoğu’da akan kanların, ölen insanların bu silah tüccarlarının umurunda bile değiller. Onlar savaş çıkartacak ve silah satacak ki insanlar ve çocuklar ölsün, onların silah sanayileri büyüsün…Dünya’da 1,7 trilyon dolar silah ticaretinden paylarını kapmaktan başka dertleri olmamaktadır. Medeniyet dedikleri ve Birleşmiş Milletlerde yazılı insan hakları ve standartları sadece kendi ülkeleri için var...
Nasıl? Yazımızın başındaki ikinci grup yok etme içgüdüsüyle hareket eden katliamcı kurtlar, tilki ve sansarların davranışlarıyla özdeşleşmiyor mu? Meşhur hikayedir; Tilkiyi kümese bekçi yapmışlar, “ne maaş istersin?” diye sormuşlar. Tilki “gülmekten konuşamıyorum, ne verirseniz razıyım” demiş.
Dünya da her şeyin artık ayan beyan olduğu bu gerçeklere rağmen bu tilkilere uşaklık eden yerel işbirlikçileri ne yapalım. Kurbanlık koyunun yalakası, kasabın bıçağını yalarmış. Bu küresel tilkiler Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da Latin Amerika’da bıçaklarını yalayarak yalakalık ve uşaklık yapan kaç tane işbirlikçi koyunu boğazlamasına rağmen halen ders almayanlar ve akıllanmayanlar var.
Öyle körü körüne, “kör gözüne parmak” gibi mi sayarsınız, yoksa “göz göre göre mi” dersiniz eblehlik ve aymazlık içerisinde uşaklık ediyorlar ki akılla mantıkla izah edilir yanı yok.
Derisi çok kıymetli beyaz ayıları kutuplarda avlayan usta avcılar çok sinsice ve acımasızca tuzak kurarlar. Jilet gibi keskin baltalarını taze kana batırarak buzun içerisine koyarlar. Burunları sözde çok iyi koku alan zavallı ve saf ayılar, kana bandırılmış bu keskin baltayı bularak yalamaya başlarlar. Baltanın dillerini kestiğini anlamayan hayvanlar farkına varmadan kendi kanlarını yalayarak, kan kaybından ölürler.
Bölgedeki işbirlikçi çakal sürülerini harekete geçirip, ellerine bedelli bedelsiz silahları veriyorlar. Kimine din adına, kimine de sapık ideolojileri ve idealleri adına kan döktürüyorlar. Ülkelerinde ve halklarında huzur, istikrar bozulduğunda; toplumlarına hizmet eden bilim adamları, iş adamları ve teknik insanları yurtlarından kaçırıyorlar, bölgeye karıştıran emperyalist memleketlere beyin ve nitelikli işgücü olarak kaptırıyorlar. Tabii can ve mal güvenliği kalmayınca, adalet olmayınca varlıklı insanlar da yatırım yapmayı bırakın, servetlerini ve sermayelerini yine o emperyalist memleketlere kaçırıyorlar. Sadece acımasız kan dökücü terör grupları ile ilkesini hala savunmaya çalışanların savaştığı bir ortamda geriye masum, savunmasız ve çaresiz halk kitleleri kalıyorlar. Savaş yorgunu, harabeye dönmüş bu ülkelerin üstüne leş yiyen kargalar gibi ta okyanuslar veya kıtalar ötesinden gelen bu küresel emperyalist zorbalar; işbirlikçi yönetimleri himayelerine alarak, sözde “bölge barışını tesis etmek” adına üsler kurarak o ülkelerin ekonomilerinin üzerine çöküyorlar. Sonra yıkıp talan ettikleri ülkeleri de sözde yeniden inşa etmek adına yeniden soymaya soyunuyorlar.
Nitekim, açıklanan rakamlara bakılırsa Irak’ta insanların yaşam alanlarının yeniden inşası için 88 Milyar Dolar, Suriye’nin yeniden inşası için de 250 Milyar Dolarlık iş potansiyelinin olduğu belirtiliyor. BM’nin daimî temsilcilerinden Çin hemen harekete geçerek bölgeye ekonomik çıkartma yapıyor. Senaryo ayan beyan. 100 Milyarlarca Dolar silah sat. Savaştır, yak, yık, harabeye çevir. İnsanları yerinden yurdun et. Sonra “ver bana 100 Milyarlarca Dolar, ülkeni yeniden inşa edeyim” de...
Bu gaflet uykusundan ve ihanet tutkusundan bölgemizdeki halkları uyandırmak için mücadele edelim etmesine de İnşallah Ülkemiz içerisindeki aymazların gözü açılır, gaflet uykusundan uyanırlar. Onların kanlı baltalarını yalayan ayı konumuna düşmeyelim. Vallahi de billahi de bu küresel çakalların acıması ve merhameti yok. Her şey ortada, zaten bize de bunu yaşatmaya çalışıyorlar. Kimse bu vebale alet olmasın. Alet olmaya çalışanların, zihinleri bulananların gözünü açalım. Huzur bölünmede, ayrılıkta ve çatışmalarda değil. Dirliğimizin yolu, birliğimizden geçiyor. Eblehliğin ve Man kurtluğun anlamı yok. Yoksa uyur Gezerlerin uykuda yaptıkları gibi, damdan düşmekten kurtulamazlar. Bu Gerçekleri, yalnızca Devlet olarak değil, Millet olarak da anlatmak, aydınlatmak aklı başında vatanseverlerin boynunun borcu olmalı…
Sağ ve esen kalın.
Yorum Yazın