Haziran 2023 de yapılacak seçimde Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkarılacak aday henüz belirlenemedi. Belirlenmesi de hayli zor gibi gözüküyor. Bu konuda hemen hemen her zaman yazmaya çalıştım. Bu sefer uzunca yazmayacağım. Ancak bu defa olası iki veya üç görüş be yan edilmektedir. Bunlardan kısaca bahsedeceğim;
1.Adayın küresel güçler tarafından tespit edileceği iddiası
“Küresel efendiler bir adayı işaret etmemiştir henüz.”(Devlet Bahçeli)
Buna benzer veya bu minvalde veya bu mealde bir görüşü de
Hatay Belediye Başkanı belirtmişti.
Okumuş veya entelektüel kesimde de bu görüşün ağır bastığını görebiliriz.
2.Altılı masa veya söz sahibi yedinci ile müşterek bir adayın çıkarılacağı
Şayet böyle olur altı veya yedi partinin ittifakıyla aday çıkarılacaksa bu konu bünyesinde sorun larla doludur. Zira aday muhakkak partili olacak. Hem de CHP den olacak. Kılıçdaroğlu mu İmamoğlu mu olacak. İkisi de HDP den oy alır görüşü ağırlıklı. Ancak sorun HDP den alır amma diğer partilerden oy alır mı sorusu öne çıkıyor. 1950 den beri CHP ye oy vermeyen insanların içine siner mi bu durum. İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu arasında ve de onların taraftarları arasında kıyasıya bir çekişme var. Diğer altı partiyi adeta öyleyse bize ne gerek kalıyor dedirtecek kadar. Bir de şunu söyleyeyim; Üç kişi gurbete çalışmaya gitmişler. Biraz para kazandıktan sonra ‘birimiz memlekete gidelim biraz da harçlık gönderelim’ demişler. Ancak birisi hep ‘üçümüzden birimiz ben gideyim’ dermiş. Kılıçdaroğlu’nun durumu buna tıpa tıp uyuyor. Mealen; ‘Altımızdan yedimizden birimiz ben aday oluyum’ diyor adeta. Çok meraklı çok hevesli çok istekli çok arzulu görünüyor.
3.Üçüncü olarak bu yedi parti ayrı ayrı kendi adayları ile seçime gidebilecekleri
Bu da aday oldukları takdirde partilerin Genel Başkanlarının milletvekili olamayacakları demek oluyor. CHP, HDP ve İYİ parti genel başkanları aday olmaz ise ittifak yapsalar da yapmasalar da vekil seçilebilirler. Eğer ittifak yaparlarsa Gültekin Bey yine İYİ Partiden Temel Bey de CHP listesinden seçilebilir ligi gözlemlenmektedir. Aksi takdirde Temel Bey, Davutoğlu, Babacan Gültekin, Muharrem İnce Sarıgül ve Fatih Erbakan beyler vekil seçilemiyorlar.
HAYAT PAHALILIĞI VE KÜRESEL OYUN
Nasıl FETÖ işi yalnızca Fetö işi değil ABD ve CIA işi ise, bu hayat pahalılığı ve zamlar da iktidar veya muhalefetin işi değildir. ABD CIA Zincir Marketler Tedarikçiler ve Muhalefetin işidir. Bu konuda bir ittifak olduğu halkın gözlemi arasındadır. İktidarın hiç mi kusuru yok? Elbette var bu işin üstesinden gelememe gibi bir zorluğu var. Ne yapıp yapılmalı ve bunun üstesinden gelinme lidir. Bu abluka geri teptirilmelidir. Nasıl olacak bu. Herkes sorumluluğunu üst düzeyde bilmeli ve görevini yine üst düzeyde yapmalıdır. İşte Temmuz geliyor. Memura işçiye emekliye çiftçiye ve diğerlerine ne kadar gerekli ise o kadar verilmeli. Devletin parası yine devletin bekası için millete harcanmalı. Hiç olmazsa vatandaş ezdirilmemeli. ABD ve CIA iktidar değiştirmeyi ekonomik yollarla denerken ve bu konuda gerekli ittifakları sağlarken sizde halka vererek halkın yanında yer alarak halkla ittifak yaparak halkın istismar edilmesini ABD ve CIA nın elinden almalısınız. Ekonomik gereksinimleri yerine getirmenin yanında. Maaşlı maaşsız geçinenlere ve dar gelirliye fazla vermekle ekonomi bozulmaz enflasyon yükselmez. Erbakan Hoca’nın verdiği hala söyle nir. Verin sizde öyle anılın. Vatandaşı rahatlatın. Vatandaş yanınızda yer alsın. Alın halkı ABD ve yandaşlarının elinden.
SURİYELİ GÖÇMEN SORUNU
Hükümetin açıkladığı bir milyon Suriyeliyi sınır ötesine taşıma işinin başarılı olacağına inanıyor ve gerçekçi buluyorum. ABD İsrail’i korumak için orada bir PKK tampon devleti kurmak istiyor. Sınır ötesinde ikamet ederek oluşacak yaklaşık 3-5 milyon Suriyeli bizim için bir tampon olmalı ve karşı koruma görevini üslenmeli. Onların hesabı bozulmalı. Yaklaşık 3.5 milyon Suriyelinin %70 ini; 0-18 yaş+kadınlar oluşturmaktadır. Erişkin sayısı %30. Gezgin olan piyasada dolaşan her ilde görülen ve provekaya müsait sayı yaklaşık 3.000 civarındadır. Bu sayı içerden seçilen ler olduğu gibi, içerimize gönderilmiş kişiler olabileceği de düşünülmelidir. Suriyeli de başka ülkelerden devşirilenler de olabilir. Bu insanların Türkiye’deki ABD güdümündeki sol örgütlerle ilişkileri takip edilmelidir. Bunlar Büyükşehirlerin ve şehirlerin meydan ve işlek cadde ve alanla rından çekilmeli ve göz önünden uzaklaştırılmalıdır. Göçmen konusunu muhalefet acımasızca, ülkesinin menfaatini düşünmeden kullanmak istiyor.
KAFTANCI OLAYI
Bizim Anadolu da bir tabir var: ‘Eşeği süren osu… na katlanmalıdır’ diye. Ülkesine ve milletine Devletine ve temsilcilerine aşırı söz söyleyip küfrederken Arslanlar gibi kükreyen ve ceza ile muhatap olunca kuyruğu kıstırmaya gerek yok bence. Babamın tabiriyle ‘Ya dek durun ya mert durun’ sullaşlanıp ağlamaya gerek yoktur sanımca. ‘Hem kurt kovup hem arkanın cız etmesi’ fikir haysiyetiyle bağdaşmaz. Devlete ‘Seri Katil’ diyeceksin. Cezasına da katlanacaksın. Ağlamanın sızlanmanın bir alemi yok. Sanki eski solcu ve ateistler daha karakterli idi.
MERAL HANIM-KAVALA
Meral hanım neden Abdülhamid’e karşı niye İttihatçıların yanında yer alıyor. Geçenlerde grup konuşmasında Abdülhamid dönemini istibdatçı diye yeriyor. Aksine İttihatçıları da aşırı överek hatta Atatürk’ü de içine katarak alkış alıyordu. Kocaman kocaman adamlar alkış tutuyorlardı. Bunun sebebini araştırma fırsatım olmadı ama halk arasında dillendirildiği şekliyle ve eğer rivayet doğru ise Meral Hanım’ın da Kavala’nın da ata ve dedeleri Diyarbakır’dan Selanik’e Abdülhamid tarafından gönderilmişler veya sürülmüşler. Demek ki bir yaramazlıkları oldu öyley se. Meral Hanım’ın bir televizyon izleniminde kendilerinin de Diyarbakırlı olduğunu ve ailesinin ata ve dedelerinin Oradan gönderildiğini söylediği hatırlanmalı. Diyarbakır Sur eski Belediye başkanlarından birisinin de şöyle dediği bilinmektedir: ‘Abdülhamid o zaman Diyarbakır dan Ermenileri sürdü’ iddiası. Buna olumlu veya olumsuz bir itiraz geldi mi? Yoksa sükût mu geçildi bilemiyorum. Meral Hanım ile Kavala‘nın akrabalığı var mı? Merak edilen bu. Açıklanırsa memnuniyetle öğreniriz.
MASONLUK VE İTTİHATÇILAR
Fatih Altaylının Masonların başkanı Remzi Sanver ile mülakatı
Altaylı: Türkiye de bu akşam ilk gerçekleşiyor. O ilk ne. Türkiye’deki Mason derneğinin en büyük üstadı tepesindeki isim üstadı azam Remzi Sanver bu akşam konuğumuzdur. Masonlar Türkiye’ye 1909 da resmi olarak geliyor ve dernek kuruluyor. Kimler kurucuları?
Sanver: 1909 da ilk defa olarak Türkiye de bir milli büyük loca örgütleniyor. O zamanki adıyla Osmanlı maşrık azamı. Daha sonra Türkiye Cumhuriyetiyle büyük loca oluyor bu. O dönemde Osmanlı topraklarında çalışan localar tarafından kuruluyor. İlk büyük üstat da Talat Paşadır. Videonun bu noktada dondurulan alt yazısı şöyledir: ‘Mason Talat Paşa Osmanlının yıkılması için çalışan Sultan Abdülhamit’i tahttan indiren hainlerden birisidir.’
Ara yere şu bilgiyi ekleyim: 01 Ağustos 1909 da 29 delege toplanarak
- Talat Paşa Büyük üstat (Meclisi Mebusan İkinci başkanı)
- Galip bey Büyük üstat yardımcı
- Rıza Tevfik Büyük Hatip
- Osman Talat Büyük sekreter olarak seçiliyorlar. Masonların Osmanlı büyük locası kurulmuş oluyor.
“Abdülhamid’in 1909 da devrilmesinden sonra iktidarı ele alan İttihat ve Terakki Partisi’nin lider kadrosunun neredeyse tamamı da masonlardan oluşuyordu.” (Hürriyet)
Altaylı: Talat Paşa 1909 öncesi Selanik’te daha önceden kurulmuş başka bir locanın mensubu.
Sanver: Gayet tabi. Büyük locayı kuranlar localar, localardaki masonlar. Onlar da daha önce den mason olmak durumundadır.
Altaylı: İttihat ve Terakkicilerin hepsinin mason olması mı gerekli.
Sanver: İttihat ve Terakkinin geleneğinde çok sayıda mason vardır. O dönemin Selanik’ine baktığımızda gerçekten İttihat ve Terakkinin hem aktif bir faaliyetini hem de masonluğun aktif bir faaliyetini görüyoruz. Duraklatılan videonun alt yazısı: ‘İttihat ve Terakki masonlar tarafından Selanik’te Osmanlıyı yıkmak için kurulan bir örgüttür. Bu günkü CHP İttihat Terakkinin devamıdır.’
Altaylı: Talat Paşa 1909 da ilk Üstadı azam olarak locayı kuruyor. Sonraki gelişme nasıl? Sanver: 1909 da Osmanlı Maşrık azamı kuruluyor. İlk büyük üstat Talat Paşa. Ve Osmanlı topraklarında bu milli büyük locayla masonik faaliyetler başlamış oluyor. Cumhuriyetle birlikte büyük locanın adı; Türkiye maşrık azamı haline geliyor.1935 e kadar bu faaliyetler devam ediyor. 1935 de bu faaliyetler bizim bu uyku dönemi dediğimiz bir süreçte 1948 e kadar kesin tiye uğruyor.
Altaylı: Atatürk niye masonluğu yasaklıyor. Zararlı bir faaliyet olduğu için mi gizli bir faaliyet olduğu için mi? Sanver: Konu Atatürk’ün masonluğu yasaklamış olması konusu değildir. O dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya masondur, kardeşimizdir. Bu anda dondurulan videoda şu cümleler alt yazı olarak geçiyor: ‘Mehmet Şükrü Kaya Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında İçişleri Bakanlığı yapmıştır.’ Masonluk Türkiye de kapatılmıyor. Fakat bu gelen bilgi üzerine kendi kendisini kapatıyor. Hatta o zamanın yöneticileri bir açıklama yapıyorlar: Bizim umdelerimiz (fikirlerimiz) ifadesini CHP de bulduğundan biz kendimizi kapatıyoruz. Dondurulan videonun alt yazısı:‘Umdelerimiz (fikirlerimiz) ifadesini CHP de bulduğundan diyerek tarihi itirafı yapıyor. Resmi tarih mason localarını Atatürk’ün kapattığını anlatır. Bunun yalan olduğunu Türk masonlarının lideri itiraf ediyor.’ Zaten biz kendimizi kapat tığımız içinde ikinci dünya savaşı bittikten sonra yeniden çalışmaya başladığımızda mallarımızı geri almamız mümkün oluyor. Ama bunu Atatürk’ün bir masonluğa karşıtlığı olarak görmek mümkün değildir. Aslında mesela 1930 da dünyadaki muhtelif masonların bir toplantısı İstanbul da yapıldığında bu toplantı Atatürk’e saygılarını sunuyor. Atatürk başarı dileklerini gönderiyor. Atatürk’ün bir mason karşıtlığının olmuş olması halinde zaten bu süreç 1935 e kadar da sürmez di. Kaldı ki şunu da söylemek mümkündür. Masonluk bir politik yapı değildir ama o dönemin masonlarına baktığımız zaman bunların neredeyse tümünün Atatürk’le birlikte gelen Türkiye deki dönüşümü ve Cumhuriyet değerlerini destekleyen insanlar olduğunu görüyoruz.
14 Ekim 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesinin haberi: ‘İçişleri Bakanlığından verilen bir emir üzerine Türkiye Mason Localarının faaliyetlerine nihayet verilmiştir. Yüksek makamın emri ile Türkiye masonluğunun İstanbul, Ankara, İzmir, Edirne, Muğla, Gaziantep ve Adana da bulunan locaları kapanmış, bunların tüm mal varlıkları hükümete intikal etmiştir.’
CUMHURİYETE YANSIMALAR
HV haber Vitrininde Metin Özer sonrasını şöyle anlatıyor özetle:
Bu İttihatçıların fikri yapısını CHP Cumhuriyete de yansıtmış oluyor. Büyük pay sahibi ise Sabetayistler. 20 Ocak 1921 de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu 2.maddesinde Devletin dini ‘İslam’ yazılı idi. 18 Temmuz 1923 günü Ankara İstasyon binasında yapılan Teşkilatı Esasiye de yapılması düşünülen değişikliğin müzakere edildiği toplantıya çağrılmadığı halde Kazım Karabekir de katılıyor. ‘Kendisi Sabetay olan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras büyük bir ısrarla ‘İslam’ ibaresinin çıkartılması gerektiğini savunuyordu. Aras, İslam dininin Türklerin değil Arapların dini olduğunu, Türkiye’nin Batılılaşmak istiyorsa bu dini terk etmesi gerektiğini iddia ediyordu. Bu kanaatini her yerde haykıracağını söyleyince’
Karabekir Paşa: ‘Teşkilatı Esasi yede dinimizin İslam olduğu yazılıdır Tevfik Rüştü bey. Hangi kanaati haykıracaksın? Hıristiyanlığı mı?’ Cevap Sabetay Aras yerine Türkçü gözüken dönemin Adliye vekili Mahmut Esat Bozkurttan geldi: ‘Evet Hristiyanlığı. Çünkü İslamlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. …’ Bunun dedesi Sultan Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi için İstanbul’a giden ekipte yer almıştı.Karabekir: ‘İslamlığın terakki ye mani olduğu Avrupalıların uydurmasıdır.’ …
Bu kez dönemin BaşvekiliFethi Okyar söz alıp: ‘Evet Karabekir… Türkler İslamlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar. Ve İslam kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar. Bunun için İslam kalmayacağız…’ Karabekir: ‘Fethi bey, bu yabancı fikri şiddetle reddederim. Geri kalmamıza sebep din değildir. … Türk milleti ne Hıristiyan olur, ne de dinsiz kalır. … Böyle bir harekete cüret, memlekette kanlı bir istibdat ile başlar ve İstiklal Harbinin birliğini de birbirine katar. Türk milleti, … Buna cüret edenlerin de hakkından gelecektir Fethi Bey. …’ Karabekir Mustafa Kemal’e dönerek: ‘Paşam… Buna müsaade edecek misiniz?’ Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa: ‘Müzakereler çok hareketlendi, burada kesiyorum’ dedi. … 1924 Anayasasında ‘Devletin resmi dini İslam’dır’ ibaresi korundu.
‘1928 yılında, İsmet İnönü Malatya Mebusu olarak, 120 arkadaşıyla birlikte, Anayasanın madde lerinin tadiline dair teklif verdi. … 10 Nisan 1928 tarihinde ‘Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır’ hükmü Anayasadan çıkartıldı. Milletvekillerinin yeminlerindeki ‘Vallahi’ kelimesi ‘Namusum üzerine söz veririm’ ifadesiyle değiştirildi. Oylama yapıldığında TBMM de 316 milletvekili vardı. 264 milletvekili kabul oyu verdi. 52 milletvekili teklifi reddetti.’ ‘Dönemin Dışişleri Bakanı Sabetay Şükrü Saraçoğlu, Anayasa’dan İslam ifadesi çıkarıldıktan sonra, ‘Din zehirdir. İslam’ı milletin kalbinden tamamen söküp çıkarmak için daha 30 yıla ihtiyacımız var’ demişti. Fenerbahçe stadına adı verilen Saraçoğlu yanılmış oldu. Onların Anayasa’dan çıkardığı İslam’ı bu millet asla gönlünden çıkarmadı.
Erbakan ‘Kurucumuz Abdülhamid Hazretleri’: İşte İttihat ve Terakki işte CHP. Abdülhamit’i sevmeyen ve Onu tahttan indiren İttihat ve Terakki cemiyetini öven ona arka çıkan ve de grubuna alkışlattıran Meral Hanım’a ithaf olunur. Ayrıca İstanbul sözleşmesine karşı çıkma adı altında vaveyla koparan altılı veya yedili ittifakın ortak metnine giren İstanbul sözleşmesini yeniden getireceğiz metnine imza atan Temel Bey’e. Meral Hanım’ın bu çıkışlarına karşı tek kelime söz etmeyen Temel, Davutoğlu ve Babacan ve de Gül beylere de duyurulur. Erbakan rahmetli Milli Nizam Partisinin kuruluş toplantı tanıtımında: ‘Kurucumuz Sultan Hamid Hazretleri’ demiş ve gazeteler manşet çekmişlerdi. Ağıralioğlu’na da yine bir görev düşüyor. Kurusıkı da olsa gaz alma çıkışı yapması görevi.
Yorum Yazın