Başbağlar olayı sıradan bir olay değildir. PKK tarafından hususi seçilmiş ve dindar bir köy olduğu için misilleme olarak büyük bir katliam yapılmıştır. İstismar edilmedik bir Başbağlar olayı kalmıştı nihayet onuda istismar ettiler. Kılıçdaroğlunun Başbağları ziyareti kabuledilir değildir. Bu kadarı da yeter artık. Milletin gözüne baka baka millet ile alay edilmesini doğru bulmuyorum. O köyün acısını tazelemek ve oya çevirme çabaları onları bir kere daha yaralamıştır. Öyle örtülü davranmak asıl niyetini gizlemek ve fakat açıktan dost gibi davranmak saklanamayacak biçimde gözükmekte ve kabul edilmemektedir. Yapılanlar ve yapılmak istenenler çok sırıtmaya başladı. Biz bu tip davranışlarla çok aldatıldık ve çok cereme çektik ve çok bedel ödedik. Dahasına tahammülümüz kalmadı. Bir taraftan HDP ile açık ittifak yapmaktan kaçınarak gizli işbirliği sürdürülecek ve bu ikiyüzlü davranış göz planından kaçırılacak, sonrasında ise dindar kesimi kandırmaya aldatmaya yönelik ve masumaymiş gibi gönül almaya çalışılacak. Olacak şey değil. HDP aracılığıyla PKK nın yanında yeralma çabaları bir yanda. PKK nın dümdüz ettiği Başbağlar ziyareti bir başka yanda. Bırakın bunları bu kadar kurnaz işe soyunmayı. Eteğinizin arka ucu gözüküyor ve farkediliyorsunuz artık. Yemezler bu kadar numara çekmeyi numaracılığı ve cambazlığı. Bu millet hakiki yüzü de sahte yüzü de görecek kadar feraset sahibidir. 15 Temmuz bunun ispatıdır.
Son koz hayat pahalılığı
Muhalefetin elinde hayat pahalılığından başka kozları kalmadı. Parlamenter sisteme geri dönüş kar etmedi. Mecliste nitelikli çoğunluğu alacak iddialarından vazgeçtiler. Cumhurbaşkanlığından sonra yapmak istediklerinden yavaş yavaş vazgeçiyorlar. Boş boş toplantılardan sonra birbirilerine madik atma ayak oyunu yapma numarasıyla meşguller şimdi. Halkı ve tabanlarını biraz da böyle oyalayıp duracaklar galiba. Hani herkes ‘bunda da aday belirleyemediler’ demesinler diye kayıkçı dövüşü yapmaya başladılar. Aslıyok yaylasında yüz koyunum yayılıyor misali hala kuyruğu dik tutuyorlar ve 13.Cumhurbaşkanını alacaklarını söylüemeyer çalışıyorlar. Başka ne diyecekler. Vazgeçtik mi diyecekler. Toplantı var aday yok. Aday varmıydı zaten yoktu. Yok, üzerine fikir yürütmeye çalışıyorlar. Hayal adayla hala kazanacaklarını söylüyorlar. Hayal satıyorlar hala. Anadolu da bir söz vardır ‘Kendi başını bağlayamaz gider gelin başı bağlar’ diye. Saklı gizli bilinmeyene bir ham hayal ile milleti aldatıyorlar. Efendim neymiş kazanacak aday çıkaracaklarmış’da on dan dolayı geciktiriyorlarmış. Demekki bulamadınız daha. Zaten yok ki böyle bir aday. Bundan sonra aday seçeneğiniz ikiye düştü; Birisi Kemal bey veya Ekrem bey ortak çatı adayı olacak. Diğeri emperyal güçler size bir aday emredecek, sizde mecburen kabul edeceksiniz. Ekmelettin beyde olduğu gibi.
Burada bir hikâye anlatayım: eskiden su değirmenine giden kişiler uzun beklemelerinden dolayı vakit geçirmek için hikâye enlatırlarmış. Kendilerinin ahirette işine yarayacak iyilikleri sözkonusu olunca değirmenci çırağı demiş ki: ‘ben gelenin çuvallarının üzerinden biraz çalardım. Biraz da öğütürken hak alırdım. Eşekler gelirken daha fazla yükle gelir giderken ise daha hafif yükle giderlerdi. Bu iyiliğimin karşılığından fayda umuyorum demiş. Benzer durum denile bilir mi bilemem.
Masanın culuzu düştü
Şımarık masanın culuzu düştü. Hömermeleri azaldı. Moraller bozuk. Şaşkın durumdalar. Culuk (hindi) kubarması azaldı. Herkes kendi derdine düşmüş durumda. Ben ne olacağım telaşı içindeler. Yeni seçim yasası umutlarını azalttı. Genel Başkanların istikbali geleceği karıştı. Baksana birileri Başbakanlıktan vazgeçti tekrar Ortak Cumhurbaşkanı adayı olmayı zorlamaya başladı. Cumhurbaşkanı yardımcılığı hevesleri de çabuk söndü küçük parti başkanlarının. Bunu bırak milletvekili seçilmeleride yok mesabesine geldi. Eskiden oylar ittifaklar toplamı bazında değerlendiriliyor ve İYİ ve CHP yaklaşık fazladan haybeden 25 milletvekilliği kazanıyor ve bunların bir kaçını sadaka cinsinden kçük partlerin başkanlarına veya partilerine veriyordu. Şimdi oda almayacak. Dolayısıyle verirlerse de maldan sermayeden verecekler. Bağışa muhtaç durumda küçük partiler. Zıllımaya başladılar. Zelveyi kırma noktasına geldiler sanki. Bunları bu şartlara rağmen ayakta tutan Reis düşmanlığı. Yoksa biraraya gelmeleri için sebep kalmamış durumdalar
Masaya tavsiye
Haniya ekonomi ve israf etmeme zamanı. Ne o geleni alayu vala ile ayrı ayrı karşılama. Giderkende o biçimde uğurlama. Üzülüyorum Genel Başkanların karşılama ve uğurlama telaşına ve de o Genel Başkan Yardımcılarının hizalanmalarına. Nerdeyse Genel Merkez tüm görevlileri ve hatta çalışanları seromoni için hizalayacaklar. Merkezlerin ayrı ayrı hazırlanmaları telaşlanmalarına ne gerek var bu kadar hazırlık tedirginliği içerisine girmeleri ve sitres yaşamalarına. Nasılsa havanda su dövülüyor ve aday çıkmıyorsa. Ülkenin sorunlarına ait çözümyolları proje olarak önerilmiyorsa. HDP ye hangi bakanlığı verecekleri, terörle mücadele nasıl olacak, savunma Sanayi üretimleri arttırılacak mı yoksa durdurulacak mı ila ahir konular konuşulmuyorsa. Demokrasi insan hakları eşitlik ve adalat gibi birkaç beylik sözlerle sonuç bildirgesi yayımlanıyorsa. Ki İttihat ve Terakki Cemiyetinin de aynı sloganları vardı: Adalet, müsavat, hürriyet gibi. Millet bıktırılıp usandırılıyorsa. Yine bir şey olmadı çıkmadı gibi serzenişe kapılıyrsa. Öyleyse şu tavsiye uygun düşer mi? Bir yere bir yuvarlak masa ve +6 sandalye koysalar. Sıra hangi partideyse o partinin logosunu oraya assalar ve sırası geldiğinde logoyu sıra kimdeyse ona göre değiştirseler daha ekonomik olur diye düşünülebilir.
Istanbul sözleşmesi
Özellikle dindar muhalefet için bu konunun peşini bırakmayacağım. Her yazıda bu suistimalı alacalı davranışı dile getireceğim. Bakın neyi anlatmaya çalışıyorum. Dertlerinin İstanbul Sözleşmesi olmadığını asıl maksatlarına bunu aracı olalar kullanmaları konusunu dile getirmek istiyorum. Dertlerinin Reis’in aleyhinde olmaları. Yoksa İstanbul sözleşmesi faso fiso bunlar için. Gözleri kararmıştı. Delirmiş gibilerdi veya öyle numara çekiyorlardı. Meydan mitingleri düzenliyorlardı. Sivil toplum kuruluşlarının, Vakıfların, Gençlik derneklerinin, Hukuk derneklerinin, Özellikle Milli Görüşçü olduğunu iddia eden partilerin, onların yan kuruluşları mesabesindeki organların ila ahir biri susuyor diğeri konuşuyordu. Önder kabul edilen insanlar, yazarçizer takımları da hakeza. Bazı TV lerde başörtülü genç kızlar, sakallı gençler proğram yapıyorlardı. CHP li eski bazı karthorozları çağırarak konuşturuyorlardı. Ülke elden gidiyor. Ahlak kalmıyor gibi nutuklar attırıyorlardı. Dizginlenemiyorlar durdurulamıyorlardı. Reis iptal edince de şaşırmışlardı. Tüh demeye getiriyorlardı. Ne güzel bulmuştuk bir sakız ağzımızdan aldı demek istercesine. Ta ki Akşener ve Kılıçdaroğlu İktidara geldiklerinde İstanbul sözleşmesini yeniden ikame edeceğiz demelerine kadar. +6 lı masanın sağında solunda ortasında karşısında oturan ve dindar oylarını CHP ye taşımakla görevlendirilmiş gibi olanlar v.s v.s. Sustular. Dilleri tutuldu lal oldular. Hani onlar sustu masanın dağılmasına biz sebep olmayalım dercesine Reisi devirme aşk ve hırsıyla. Size ne oldu yukarıda saymaya çalıştığım sorumlu ve sorunlular. Her sene İstanbulun Fethini kutlayanlar proğram yapanlar ‘Zulüm 1453 de başladı’ deyince ortağınızın ortağı. Yine ses etmediniz veya ettirilmediniz. Yunus’un deyimiyle ekmek parası da deseniz ‘Yedinizi yoksul eti içtiniz kan ve irin’.
LATİF ŞİMŞEK
O bir anadolu çocuğu özbeöz hemide. Bozulmadık bir Anadolu çocuğu. Benim köylüm. Kırşehir ili Çiçekdağı ilçesi Ortahacıahmetli köyünden. Ailesi soyu sopu sülalesi belli. Babası Celal abi Milli Görüş mücadelesi verdi ömrünün sonuna kadar. Şimdi Milli Görüşü CHP ye pazarlayanlar gibi yapmadı. Latif Şimşek’te bu pazarlamanın içerisinde olsaydı böyle muameleye maruz kalmaz idi. Doğrudan haktan hakikattan yana olduğu için ve de Vatanını Milletini Bayrağını Dinini İmanını sevdiği için bu muameleye maruz bırakıldı. TBMM de paralel zamanda görev yaptık. O Parlemnto Muhabiri veya temsilcisi idi. Kendisi Muhabirler derneğine sitem etmekle yerden göğe kadar haklı. Ateizmi ve solu temsil eden bir gazeteci olsa idi, tüm meslek kuruluşları, odalar, birlikler çığlıklarıyla çınlatırlardı ortalığı. Hele adı Demokrat olan bir partinin bir milletvekilinin böyle yapması ve yaptırması ayıp üstü ayıptır. Milletin bacısına bile sövüldü de ne oldu ki. Aynı vekil Sadi Somuncuoğlu olayında da benzer rol üslenmişti. Kınıyorum bu davranışı ve taşkınlığı. Hatta diyebilirim ki Ülkücünün de aslı ve sahtesi olabiliyormuş. Altay/Tanrı dağlarında uluduğunu haberlerde izlemiştik evvelce. Demekki o da sahteymiş. Demekki Ülkücü camia kendini arındırmada ne kadar haklı imiş.
Siyasetçilere
Hele hele siyasetçiler eylemlerinde ve söylemlerinde çok dikkatli olmalıdır. Zıya Paşanın zamanında gelişmiş eylem ve davranışlara ait söylediği ‘Eşeğe altın palan vursan eşek yine eşektir’ sözü tüm zaman kötülüklerine teşmil edilebilirmi bilemiyorum. Siyasette işlenen kabahatlerin bir bedeli ve faturası olacaktır. Bunu zaman gösterecek. Bir atasözünü daha hatırlayalım ‘Harmanda ettiğin hatılda önüne gelir’ diye.
Yorum Yazın