AFRİN işbirlikçi terör işgalinden kurtarıldı. Peki bu konu niye bu kadar önemli? Neden ABD, Avrupa Ülkelerinin bu kadar zoruna gidiyor? İşin aslını görmek için, sahnenin arkasına başka pencereden bakmak gerekir.
Türkiye'ye, bulunduğu Ortadoğu Bölgesinde rahat uyku yok. Daha doğrusu bırakın rahatı, uyumak gibi lüksü yok.
İşgal kuvvetleri Birinci Dünya savaşında, Çanakkale’den, akabinde İzmir’den, İstanbul’dan, Antep’den, Hatay’dan girmeyi denediler, olmadı. Türkiye’yi işgal planları; batıda Hasan Tahsin’in ilk kurşunuyla, Güney’de Sütçü İmamların ayaklanmasıyla denize ve toprağa gömüldü. Yedi Düvel, o savaş yorgunu Anadolu İnsanı tarafından Gazi Mustafa Kemal’in önderliğiyle “geldikleri gibi gittiler”.
İkinci Dünya Savaşında bir türlü savaşın içine çekemediler. Sonrasında, Kıbrıs’ı hiç hazmedemediler. Sürekli ve kronik hale gelmiş darbelerle demokrasimizi ve kalkınmamızı hırpaladılar. Alevi- Sünni çatışmaları da tutmadı, Millet birbirine düşmedi. Baktılar olmuyor, dışardan saldırdıkça bu Millet daha çok kenetleniyor, o zaman taktik değiştirip Türkiye’nin yumuşak karnına oynadılar.
Marksist-Leninist ideolojiye dayanan, muhafazakâr Bölge Halkının inancıyla, değerleriyle hiç bir ilgisi olmayan ateist, Ermeni dönmelerinden ve kalıntılarından oluşan, bölücü, insan kaçakçılığı ve uyuşturucuyla büyümeye çalışan PKK diye bir terör örgütü kurdular. Türk-Kürt çatışması tezgahlayıp, Türkiye’yi içerden çökertmeye ve bölmeye çalıştılar, başaramadılar. 40 senedir besleme bir bölücü terör örgütü eliyle içeriden hançerlenmeye, dışarıdan da bu örgütün uzantılarıyla kuşatmaya çalıştılar ama başaramadılar. Türkiye’yi NATO’dan kaybetmemek ve kontrol altında tutabilmek için PKK’yı “terör örgütü” olarak ilan ettiler ve tescillediler.
Ama el altından sürekli beslediler ve desteklediler. "Barış Süreci" ilan edilen dönemde de hızla silahlandırdılar. Hendekler kazdırdılar. Güneydoğuda sokak sokak mayınlar döşediler ve ev ev bubi tuzakları kurdular. Bölgedeki vatandaşların can güvenliğini, yaşam hakkını hiçe saydılar.
ABD’li ve Avrupalı ağababaları bu taşeronları, bir yandan HDP eliyle önce Türkiye içinde meşrulaşması için siyasetin bir parçası yaparak, Türkiye'deki tüm Kürtlerin temsilcisi gibi göstermeye çalıştılar. Diğer yandan da alternatif yönetim oluşturma amacıyla, KCK yapılanması kurgusuyla paralel, özerk bir siyasi ve yönetim yapılanmasına doğru yönlerdiler. Başarılı olsalardı; ‘self determinasyonu’ işletip, Birleşmiş Milletler gözetimi isteme hayalini kuruyorlardı. Ancak bu gidişe daha fazla tahammül edemeyen Devlet Yönetimi; Türkiye içi "özerkleşmiş bölgeler" hayaliyle yola çıkan, emperyalistlerin işbirlikçi oyuncağı olan KCK – PKK’yı kazdıkları hendeklere gömdü. Bölge halkını da bu çocuklarını ellerinden alan, uyuşturucu bağımlısı olarak dağa kaldıran işgalci çetelerin zulmünden kurtardılar. Güvenlik güçleri bu temizliği yaparken şehitler verme pahasına, sivillere ve kentin dokusuna zarar vermeden büyük bir hassasiyetle hareket ettiler. Bölgede, KCK’ya yataklık yapan işbirlikçi belediye görevlilerini de iş başından uzaklaştırarak ve uyuşturucu tarlaları yakılarak, finans kaynakları kurutuldu. Teröristlerin yakıp yıktıkları evleri ve yerleşim yerlerini yeniden onardılar, huzuru ve asayişi tesis ettiler.
İçerde bunlar yaşanırken, sınırlarımızın güneyinde, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) devreye girdi. Irak’ın bölünmesiyle “ABD’nin Çekiç Güç himayesinde” prematüre ‘Federatif Kürt Bölgesel Yönetimi’ oluşturuldu. Suriye'nin iç karışıklığını fırsat bilen Barzani tüm uyarılara rağmen, ABD'nin referansıyla ve İsrail'in açık tezgahıyla uygun iklimi bulduğunu düşünerek bağımsızlık oylamasına gitti.
Bölge ülkelerinin (Türkiye, İran ve Irak'ın) kararlı duruşuyla balonu patlayan Barzani, havalandığı yere geri düştü. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu. Ortadoğu üzerinde emelleri olan ABD, İsrail ve Avrupa Ülkeleri baktılar ki, Barzani bu işe ağır ve zayıf kalıyor, hemen tedavülden kaldırdılar bekleme odasına aldılar.
Emperyalistler için peçete, peçetedir. Pislik temizlerken ellerini kirletmemek için peçetenin adının, markasının önemi yoktur. Peçete de çöpe atılıncaya kadar zanneder ki, kendisi elden düşmüyor. Kullanır, işini bitirir çöpe atar. Eğer emperyalizmin pisliğini temizlemek için peçete olmayı kendine rol olarak seçtiysen, öncekilerden ders almıyorsan, kaçınılmaz kaderdir bu...
Suriye’nin parçalanmasıyla güney sınırımızda silah ve parayla topladıkları çeteler vasıtasıyla İŞID’li teröristlerle sözde dinci bir devlet kurdular. İslamla ilgisi olmayan, Dünyada benzeri görülmemiş ilkellik ve vahşilikle bölge insanlarına kasteden, zulmeden bu çeteyi yok etme bahanesiyle Ortadoğu’ya çöreklendiler.
“Kan, kanla yıkanmaz”, “it iti ıstırmaz” gibi bilinen klişe sözlerde olduğu gibi, din maskesi takınan IŞID-DAEŞ’li teröristleri, bir o kadar vahşi ve bebek, kadın , yaşlı demeden katleden, elebaşlarının uyuşturucu ve insan kaçakçılarından oluşan bölücü PKK’ya yeniden bir vizyon belirlediler. "Su uyur, Düşman uyumaz" derler ya... ABD, İsrail ve paralelindeki emperyalist güçler Türkiye'de hendek ve sokak çatışmalarında deneyim kazandığı düşünülen PKK’yı, “yılanın kabuk değiştirdiği gibi” PYD, YPG adı altında parçalanmış Suriye topraklarında, daha büyük bir görevle taşeron olarak işe başlattılar. Yine bu emperyalist güçlerin taşeronu ve oyuncağı olarak kurulan, İslam’a ve Bölgenin mazlum halklarına düşman DAEŞ ve İŞİD'le sözde savaşmakla görevlendirdiler.
Bu bahaneyle ABD, Müttefiki olan Türkiye’ye bile vermediği ölçüde yüzlerce tır dolusu ağır makinalı silahlar ve araçları gönderdiler. “İŞID tehlikesi bitince, toplayacağız, geri alacağız” dedikleri silahlara ilave yeni silahlar verdiler. Sanki, DAEŞ, İŞID Türkiye’den saldırıyormuş gibi, bizim sınırlarımıza yakın bölgelere kamyonların girebileceği metro tünelleri gibi beton tüneller ve mevziler inşa ettiler. Çin Seddi’yle yarışacak saldırı ve savunma hatları, surları yaptılar. Bu tahkimat tamamlanınca kendi piyonları olan DAEŞ ve IŞİD'i Bölgeden, Dünyanın daha güvenli bölgelerine kaçırmalarına rağmen “sanal DAEŞ tehditleri” yalanına devam ettiler.
Türkiye bu oyunu gördüğü için Bölgenin gerçek sahipleri olan ÖSO Güçleriyle Afrin’e hareket başlatması üzerine, ABD’yi, İsrail’i ve Avrupa Ülkelerini çok büyük bir telaş sardı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert’in her gün gerçek dışı söylemlerinden yalan makinasına döndü.
Gerçekte, Bölge'de geldikleri yeni aşama; AFRİN'i de içine alan Fırat'ın Doğusunda, Türkiye'nin sınırında yeni bir PKK- YPG Devleti kurmaktı. Ancak, Türkiye ÖSO’yla birlikte tamamladığı hareketle, Afrin'in göbeğine Türk Bayrağını dikmesiyle birlikte hayalleri suya düştü. Türkiye girmeden, Irak Ordusu’da alelacele Sincar’a girerek YPG-PYD’nin Sincar’daki hakimiyetini bitirdiğini açıklama telaşına düştü.
PKK-PYD-YPG’nin (Tabi ABD ve işbirlikçilerinin) kâğıttan kaleleri birer birer yıkılmaya başlayınca suratları değişti, Dışişleri Bakanından, CİA Başkanına kadar teker teker değişmeye ve yerlerine daha radikalleri ve sertlik yanlıları gelmeye başladı.
Bu düz mantık olarak, ekranda görünen veya suyun üstünde yüzen senaryo. Gerçek bu mu? Hayır! Zihin kirlenmesinden kurtulalım. Selde sürüklenen kütük gibi, suyun akışını değil, selin istikametini ve varacağı yeri görmek lazım. Öyle “Afrin’de ne işimiz var” demekle, “bana dokunmayan bin yaşasın” demekle olmuyor. Açığa çıkmış, sinsi bir amaç var. ABD’nin Güvenlikten Sorumlu Danışmanı Conoleezza Rice, yıllar önce “BOP ile Türkiye dahil 22 ülkenin sınırları değişecek” diye açıklamıştı. Aslında gerçek hedef Türkiye ve toprak bütünlüğü...
İşte, AFRİN’in önemi buradan başlıyor...
Her geçen gün yıprandıkları, çirkin maskeleri düşüp gerçek yüzleri görününce daha çok azgınlaştılar ve daha çok saldırganlaştılar. Çekiç Güç Döneminde (sözde) gizli kapaklı yaptıklarını şimdilerde göstere göstere açık açık yaptılar, yapıyorlar. Suudi Arabistan, BAE gibi Devletlerin yöneticilerine, Türkiye’ye cephe aldırmak ve onlara milyarlarca dolarlık silah satarak ayrı bir güç merkezi oluşturmaya çalışıyorlar. PKK-PYD-YPG çetelerini düzenli ordu birliklerine dönüştürerek
Türkiye’yi hedef tahtasına dönüştürmeyi arzuladılar.
Afrin, Münbiç, gibi Türkiye’ye sınır bölgelerde bu çeteleri bahane edip, onlar eliyle bu bölgeleri IŞİD’den savunma amaçlı değil, bizzat Türkiye’ye saldırı ve işgal amaçlı mevziler ve tüneller inşa edildi. Çünkü, Türkiye’yi işgal için, en iyi bölge Güney Sınırları, en iyi gerekçe’de meşrulaşmış PKK-PYD-YPG düzenli ordularıydı. Onun için ABD’nin ve Türkiye düşmanı ülkelerin askerleri zırhlı araçlarıyla, silahlarıyla, askerleri ve milisleriyle oralarda ve AFRİN’de. Bu saatten sonra daha da güney’de, bu kirli tezgâhın olduğu her yerde de Türkiye olmak zorunda.
Türkiye Afrin’de bu işgal senaryolarına direndiği için oradaydı. Şu anda yılanın başını şimdi ezmezse, ateşi daha kontrol altındayken söndürmezse, bu işgalcilere ve işbirlikçilerine karşı Ortadoğu’da alan savunmasını yapmazsa sonra iş işten geçmiş olacak. Daha şimdiden bu kirli senaryoları bozmazsa, tehditleri yok etmezse, emperyalist işgale başından direnmezse yarın yapacak bir şeyi olmayacak.
Kalın sağlıcakla...
Yorum Yazın