Yakubi’nin naklettiğine göre: ‘Eğer Emevioğulları hilafetin ellerinden gideceğini anlayarak önce davranmasalar ve Ömer’i zehirlemeselerdi, Ömer ilk olarak Kasım’ı (Hz.Ebubekir’in torunu) onun vefatından sonrası içinde kıymetli alim Meymun b.Mihran’ı hilafet makamı için veliaht ilan edecekti.(Yakubi:Tarih); cilt 2 sayfa 302
‘İkinci Ömer’ diye bilinen Emevi halifesi Ömer b.Abdülaziz Hicri; (63-101), Miladi (683-720) tarihleri ara sında yaşamış ve çok genç yaşta (37-38) vefat etmiştir. Babası uzun yıllar Mısır Valiliği yapmış olan Abdülaziz, annesi ise Ümmü Asım’dır. Hz.Ömer’in kızdan torunudur.
Şöyle ki; ‘Hz.Ömer, Hilafeti zamanında bir gece dolaşırken, yorularak bir evin duvarına yaslanarak oturdu. Evin içinde ana ile kızı arasında geçen bir tartışmayı dinledi:
Anne: ‘Kızım kalk süte su karıştır’
Kızı: ‘Halife bizi böyle hileli işlerden men edip dururken ben bu işi nasıl yapabilirim?’
Anne: ‘Halifenin evimizdeki gizli bir işimizden haberi olabilirmi ki, korkuyorsun?’
Kızı: ‘Açıktan Halifeye itaat edipte gizli isyanmı edelim?’ der.
Kızın cevaplarından son derece memnun kalan Halife Ömer bu kızı oğlu Asım’a alır ve evlendirir. Bu evlilikten Ümmü Asım adında bir kız doğar. Abdülaziz b.Mervan’ın da bu kızla evlenmesinden Hicri 63 yılında Ömer dün yaya gelir. işte bu Ömer b.Abdülaziz Emevi Halifesi olan ve ‘İkinci Ömer’ diye anılan kişi olup Hz.Ömer’in torun zadelerindendir
Daha sonra Hicaz valiliğine getirilir. Medine’de, dindar ve Fakih olan on kişiden bir şura meclisi kurar ve önemli işlerini bu meclise danışarak yapar. Valiliğinde Mescidi Nebeviyi genişletir. Halk idaresinden son derece memnun kalır.
Kendisinden sonra Ömer b.Abdülaziz’in hilafete daha layık olduğu konusunda Süleyman b.Abdül melik’i ikna edenlerin başında Reca b.Hayve ismindeki büyük alim geliyordu. Bu alim, Ömer’in özellikl erini bir bir sıralamış ve Süleyman’ın çocukların dan hiç birinin bu yeteneklere sahip olmadığını, ağır bişr sorumluluk gerektiren hilafet makamının zorluğuna evlatlarının katlanmayacağını uygun bir dille açık seçik ortaya koymuştu. Süleyman Reca’nın sözlerinden tatmin olunca: ‘Yüce Allah’a yemin olsun! Öyle bir karar veriyorum ki şeytanın bundan nasibi yok!’
Süleyman’ın hastalığı artınca Reca’nın bildiği şekliyle: kendisinden sonra Ömer’in on dan sonra da oğlu Yezid’in hilafet makamına geçeceğinin fermanını yazmıştı.(İbn Abdülhakem.: Siretü Ömer b.Abdülaziz))
Süleyman, Ömer’den sonra neden oğlu Yezid’i velihat tayin ettiğini şöyle açıklayacak tır: ‘Eğer sadece Ömer’i velihat ilan etseydim, Mervanoğulları ona isyan eder, fitne çıkarır, idaresini tanımazlardı. Onları susturmanın ve Ömer’e itaat etmelerinin yolu ondan sonra kendilerinden gelecek bir idareciyi veliaht tayin etmekten geçtiği için bunu yaptım’(İbnü’l-Esir: Ell-Kamil)
Süleyman’ın tüm bu tedbirlerine rağmen Mervanoğullarından bazıları gizlice durumu öğrenmiş, Ömer’ in hilafetini tanımamış, biat etmekten yüz çevirmişlerdir. Ve sonunda istemeyerek dahi olsa Ömer’in hilafetini zorla kabul etmiş, boyun bükmüşlerdir.
Reca durumu şöyle alatmakjtadır: ‘İsyan eden Mervanoğulları boyun büküp dağıldıklarında Ömer bana gelip: ‘Süleyman’ın hilafete beni geçireceğine dair korkularım var. Eğer böyle bir şey varsa bana söyle. Geri dönemeyeceğim bir çıkmaza girmeden, hilafet hakkındaki yazı halka okunup ismim ilan edilm eden önce, daha fırsat varken affımı isteyim de bu görevi bana vermesin’ dedi ama ben ona: ‘… sana bildiklerim hakkında tek bir harf bile söylemeyeceğim’ dedim. O da ayrılıp gitti.(Taberi: Tasrihu’r-Rusül ve’l-Mülük)
Görülüyor ki Ömer, ismi hilafet için insanlara ilan edilip de geri dönme ihtimalinin kalmayacaği bir duruma düşmeden önce, makamların en yücesi olan saltananata talip olmayı reddediyiyor, adeta bundan kaçıyordu. Peki ya Ömer, İslam ümmetinin onayladığı bir konuda onlara karşı gelebilirmiydi?! Gelemezdi elbet! Bu sebeplede yüce hilafet makamına seçilmesi fiilen gerçekleşince: ‘Allah’tan geldik, O’na aitiz ve yine O’na döneceğiz’(Bakara:156)ayatini okuyacaktı.(Taberi: Tasrihu’r-Rusül ve’l-Mülük)) Ve isminin yazılı bulunduğu hilafet fermanı okununca da: ‘Allah’a yemin olsun ki bu, başıma gelmesini hiç istemediğim bir durumdu!’ diyecekti.(Suyuti:Tarihu’l-Hulefa)
Ancak büyük İslam toplulukları Ömer’e biat etmek için sabırsızlanıyor, bütün istek ve arzularıyla onun hilafete geçeceği günü iple çekiyorlardı. Çünkü bu, bir gün gerçekle şeceğini ümit ettikleri hayalleriydi. Hemen Ömer’e biat etmeye başladılar. Biat olayı gerçekleşirken Ömer’in sürekli tekrarladığı söz: ‘Allah’a itaat ettiğim sürece bana itaat edin! Eğer Allah’a isyan ettiğime şahit olursanız siz de bana isyan edin, itaat etme yin!’ şeklindeydi.(İbnü’l-Cevzi:Sıfatü’s-Safve)Aynı Hz.Ebubekir’in halife olduğunda söylediği gibi bu hakikati haykırıyordu. Böylece Ömer, kendisine yapılan biatteki tek ölçünün Kur’ân’ı Kerim ve Peygamberin sünneti olacağını, başka hiçbir ölçü ve kaide tanımayacağını açık seçik beyan ediyordu.
Sonra da İslam Ümmetinin kendisini seçerken ne kadar isabetli bir karar aldığını ispatlayan şu konuşmasını yapıyordu: ‘Ey insanlar! Görüşüm alınmadan, hiçbir istek ve arzum olmadan, Müslüman halkla istişare yapılmadan bu makama zorla getirilerek ağır bir imtihana maruz bırakıldım. Sizi kendi me biat etme mecburiyetinden kurtarıyo rum. Şimdi kendiniz için en doğru olanı yapın ve başka bir yöetici seçin!’ bunu duyan insanlar tek bir ağızdan şöyle haykırıyorlardı: ‘Biz seni seçtik ve buna razı olduk ey müminlerin emiri! Yaptığımız seçim, hakkımızda hayırlı ve mübarek olsun!’ (İbnü’l-Cevzi:Sıfatü’s-Safve)
İşte Ömer kendisi hiçbir zaman istemediği halde, halkın ve ümmetin temsilcisi olan büyük alimlerin özgür iradeleriyle başa geçmesini istediği bir yönetici olarak görevine böyle başladı. Nitekim Salim b.Abdullah’a yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: ‘Hiçbir şekilde iradem söz konusu olmadan, benimle istişare yapılmadan hilafet makamına zorla getirilerek ağır bir imtihana maruz kaldım. Yüce Allah bunu herkesten daha iyi biliyor’(İbn Abdülhakem.: Siretü Ömer b.Abdülaziz)
Önceki Halifenin vasiyeti üzerine Halife olmak istemese de halkın ısrarı üzerine Halife olur. kendisine biattan sonra makama oturmak için merasim kabul etmez ve getirilen alay atlarını geri çevirir kendi bineği ile gider.
Adaleti sebebiyle kendisini Hulefai Raşidin’den sayarlar. Süfyanı Sevri: ‘Hülafa beştir; Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve Ömer b.Abdül aziz’ der. İmam Şafi’nin de böyle söylediği rivayet edilmiştir.
Halife olduktan sonra;
- Bazı zalim valileri görevden alır
- Gösterişten kaçınır
- Bütün mal ve mülkünü Beytülmale devreder
- Kapısını kaldırır
- Müslümanların kendisiyle görüşmelerini kolaylaştırır
- Devlet adamlarından kendi şahısları için cimri, Müslümanlara cömert olmalarını ister
- Halifeliği iki sene dört ay halişfelik yaptı
- Hadis derlenmesi onun zamanında başladı.
- Kitap ve sünnete bağlılığı yeniden ihtas etti:
Bir hutbesinde: ‘Ey insanlar, Kur’an’dan sonra Kitab, Muhammed Aleyhisselamdan sonra Peygamber yoktur. Ben hükmedici değil, hükmü uygulayıcıyım. Yeniden hüküm koymuş değil, konulmuş hükme ittiba ediciyim. Zalim olan imamdan kaçan, zalim değildir. Çünkü zalim olan imam asidir. Dikkat edin, Yaratan’a isyan olan yerde yaratığa itaat yok tur’ diye söylemiştir.
- Emevilerin ırkçılık sakim yolunu terketti
- İslam kardeşliğini ölçü aldı
- Arap olan ve olmayanlar arasında ayrım yapmadı
- Emevileri akrabam diye diğerlerine tercih etmedi
- Mazlumların hakkını korudu
- Türkistan’ın fethine önem veriyordu. Türklerin İslamla teması Onun zamanında sağlandı.
- Türkler Onun zamanında kütle halinde Müslüman olmaya başladılar.
- İlk yüzyılın müceddidi olduğu, Ahmed b.Hambel dahil tüm alimler topluluğu tarafından ifade edilmiştir.
Çok önemli bir iş yaptı: Hutbelerde Hz.Ali’nin aleyhinde konuşma adetini geleneğini kaldırarak, bu günkü Cuma hutbelerinin sonunda okunan (Nahl süresi 90. ayetinin) okunmasını ihdas etti. Hz.Ali taraftarlarına iyi davranarak Müslümanlar arasındaki birliği temine çalıştı. Biraz daha halife olarak kalsaydı Emevilerle Haşimiler arasındaki husumeti yok etmeyi sağlayacağı şüphesizdi.
Çinliler veya Semerkand ehli bir heyet göndererek Kuteybe Komutanı halifeye şikayet ettiler. Halife, başkadısını çağırdı heyeti dinletti ve bir hüküm vermesini istedi. Başkadı: ‘İki tarafı das dinlemeden hüküm veremem’ deyince ‘Öyleyse kalk bunlarla oraya git buı işi hükme bağla’ dedi. Başkadı kendi bineğiyle kendi azığından yiyerek onlarla gitti Kuteybe ile görüştü, onları yüzleştirdi beraber dinledi. Kuteybe itiraf etti. Hak tecelli etti.
Halifeliğinde de zühd ve takvadan ayrılmamıştır. Ebu Süleyman Darani: ‘Ömer b.Abdülaziz, Veysel Karani’den daha çok zahid idi. Çünkü Ömer her yönü ile dünyaya malik idi, fakat yine de zühdden ayrılmadı. Veysel Karani’ nin durumunu bilmiyoruz; Ömer’in malik olduğuna malik olsaydı nasıl olurdu? Şüphesiz, tecrübe dilen tecrübe edilmeyen gibi olmaz’ demiştir.
İnsanlara şu beş şey için yanına gelinmesini istedii:
- Yardıma muhtaç bir kişinin ihtiyaçını bildirmek,
- Doğruyu bulamadığımızı sandığınız konularda bize adaleti göstermek,
- Hak üzere olduğumuza kanat getirdiğiniz konularda yardımcı olmak,
- Bize ve halka karşı olan güvenilirlik konusunda üzerinize düşeni yapmak,
- Yanımızda kimse hakkında gıybet etmemek. … (İbn Abdülhakem.: Siretü Ömer b.Abdülaziz)
Böylece Ömer, sultan saraylarında işe yaramaz, asalak, şaklabanlık ederek gününü gün eden dalkavuklardan oluşan halife meclislerinin devrine son veriyor, ümmetin çözülmesi gereken sorunlarına yöneticilerin ayıracakları vakitleri ellerinden alıp götüren bu boş sohbetleri kaldırdığını ilan ediyordu.
Hilafete geçtikten sonra Haricilerin lideri Şevzab ona şöyle demişti: ‘Sen bu hilafet makamına halk ile istişare ederek, onların rızasını alarak mı geldin, yoksa halk istemediği halde hilafeti zorla mı ele geçirdin?’ ömer ona şöyle cevap verdi: ‘Ben hilafete geçmek için onlardan bir talepte bulunmadım. Bu makamı zorla da ele geçirmedim. Süleyman beni tayin etti, ben de kabul etmek zorunda kaldım. Bu duruma kimse karşı çıkmadı, herkes istediğinin bu yönde olduğunu beyan etti. şimdi ise bu durumdan bir tek siz rahatsız oluyorsunuz. Halbuki siz de görüyorsunuz ki adalet ve insaf sahibi herkes benim hilafet makamına geçmem konusunda hoşnut ve memnun. Şimdi işime karışmayın! Eğer hak ve adalete karşı gelir, doğru yoldan saparsam işte o zaman bana itaat etmeme konusunda özgür olur, istediğiniz gibi isyan edebilirsiniz’ (İbnü’l-Esir: Ell-Kamil)
Peki ya Ömer’den sonra hilafete kim gelecekti? Müslüman halkın görüşleri alınmadan birini başa geçirmek; Ömer’in yönetim anlayışında yoktu. Kendisi de uzun zamandır devam edegelen Emevi saltanatındaki hilafetin babadan oğula geçme anlayışındaki geleneğin bir istisnası olarak yöneticilik tahtına oturmuştu. Eğer Reca b.Hayve’nin samimi çaba ve gayretleri olmasaydı, İslam ümmeti Ömer b.Abdülaziz gibi yetkin bir halifenin yöneticiliğine şahit olmayacaktı. Ömer kendisinden sonra Hilafet makamına Yezid b.Abdülmelik’in tayin edildiğini duyunca şöyle dua etti: ‘Ey yüceler yücesi Allah’ım! Eğer Yezid bu makama geçerek halka zulüm etmeyi hedefliyorsa onun şerrinden insanları muhafaza eyle. Kötülüklerini ayağına dolaştır, kendi kazdığı zulüm kuyularında boğulmasını sağla!’ (Taberi: Tasrihu’r-Rusül ve’l-Mülük)
Bu deliller gösteriyor ki tüm bu kökleşmiş geleneklere ve saltanat anlayışına rağmen Ömer, hak ve adalet kapılarının önünde duran kilitleri kırmak istiyor ve halife seçimlerinin halka danışılmadan yapılmaması için elinden gelen gayreti sarf ediyordu.
Bir gün Emevioğulları Ömer’e geldiler ve: ‘Daha önce hiç kimsenin yapmadığı kadar bizi kısıtlıyor, hakkımızı bize vermiyorsun!’ dediler. Ömer onlara: ‘Eğer yanıma böyle isteklerde bulunmak için gelip durmaya devam ederseniz hemen bineğimi hazırlar, Medine’ye gider, bu hilafet meselesini şuraya/ istişare heyetine bağlarım. Bir daha da hilafet makamını elde etmeye yanaşamazsınız. Aslında bu makama benden sonra geçmesi gereken kim olduğunu gayet iyi biliyorum. Onun adı: Kasım b.Muham med b.Ebu Bekir Sıddık’tır.’ (İbn Sa’d: Tabakat)
Ömer vefat etmeye yakın zamanlarında da Kasım’ın kendisinden sonra hilafete geçmesini istediğini şu sözleriyle dile getirerek teyit etmiştir: ‘Eğer hilafet meselesinde veliahtı değiştirmek elimde olsaydı, vefatımdan sonra Kasım b.Muhammed’in halife olmasını isterdim.’ (İbn Sa’d: Tabakat)
Yakubi’nin naklettiğine göre: ‘Eğer Emevioğulları hilafetin ellerinden gideceğini anlayarak önce davran masalar ve Ömer’i zehirlemeselerdi, Ömer ilk olarak Kasım’ı onun vefatından sonrası içinde kıymetli alim Meymun b.Mihran’ı hilafet makamı için veliaht ilan edecekti.(Yakubi:Tarih); cilt 2 sayfa 302)
Mısırdaki ehramların yapımında ücretsiz çalıştırılan ve kırbaçlanarak öldürülen köleleri ve Rum İmparatorlarının can sıkıntısı geçsin, gönülleri biraz eğlensin diye insanların geniş arenalarda kanlı savaş oyunlarının içine atılması ve vahşi bir şekilde birlerini öldürmesinin canice seyredilmesini de araştırıyor ve kendisinden önceki Emevi halifelerinin bunlar kadar olmasada onları taklit ederek tebalarına zulmetmesine karşılık şu ilamı yapıyordu: ‘Yeryüzünde yaşayan tüm insanların üzerinden zorla ve bedelsiz çalıştırılma haksızlığını kaldırıyorum. Bu tür işlerde mutlaka zulüm vardır’. (İbn Abdülhakem.: Siretü Ömer b.Abdülaziz)
Ömer, Arafatta hacılara okunan mektubunda: ‘… Mal ve mülklerin sadece zenginler arasında dönüp durduğu zalim bir topluluk olmaktan sakının’ demiştir. (İbnü’l Cevzi)
Mezarı Suriye’nin Humus kentinde bir caminin avlusundadır. Aynı zamanda Halid b.Velid’de mezar komşusu dur.
“Bir gece, hanesinde, misafiri var iken,
Lambasının ışığı azalmıştı aniden.
Misafirler dedi ki: ‘Ya Emirel müminin!
Lambanın yağı bitmiş,koyalım, izin verin.)
Buyurdu: (İş gördürmem, kendi misafirime,
Zira bu, hiç yakışmaz, benim mürüvvetime.)
Dediler: (Hizmetçiyi kaldıralım, o koysun)
Buyurdu: (Yeni yattı, bırakın da uyusun.)
Sonra kalktı kendisi, yağ koydu lambasına.
Buyurdu ki: (Bu işi, yapmadan da Ömer’dim,
Kalkıp yaptım bakınız yine aynı Ömer’im).”(Abdüllatif Uyan)
.(*): Bu makalednin omurgası Hasan Burkay ile İmadüddin Halil ve İkram Arslan’ın eserlerinden oluşmaktadır.
Yorum Yazın