Amerika Kıtasında, Filipinler’de, Meksika'da kasırgaların, tusunamilerin ve depremlerin ardı arkası kesilmedi. Küresel doğal afetler peş peşe geldi. Hadi bunlar her ne kadar insanların doğadaki dengeyi bozması sonucu ortaya çıkan küresel ısınmaların da etkisi ve katkısı olsa da "bu afetler Allah'tan" diyelim.
Ancak, bölgemizdeki, Ortadoğu'da bitmek bilmeyen savaşlara, yıkımlara ne demeli. Bunları da doğal afetler gibi Allah'tan deyip geçiştirebilecek miyiz? Dünyada ne kadar yağmacı, vampir devletler varsa leş kargaları gibi, zom biler gibi bölgenin üstüne çöktüler. Silah satıyorlar, kan akıtıyorlar, yeni balistik silahlarını masum halklar üzerinde deniyorlar.
Avrupa Birliği çatısı altında sınırlar ortadan kaldırılıp, hedefte tüm Avrupa Birliği Devletlerini tek çatı altında toplamayı amaçlamaktalar. ABD'de ise, adından da anlaşılacağı üzere "Amerika Birleşik Devletleri" olarak birçok topluluğu içinde barındırmaktadır. Hristiyan Kulübün derebeyleri kendileri birleşirken, Cehaletin pençesinde kıvranan ve ağırlıklı olarak feodal işbirlikçi yöneticiler tarafından yönetilen Ortadoğu’da bölünme ve parçalanma senaryolarını hayata geçirmeye devam ediyorlar. Vizyona giren son film ise, İsrail destekli bir Kürdistan kurma girişimi...
Fanklin Roovevelt, "Politikada hiçbir şey kazayla olmaz. Olmuşsa öyle planlanmıştır" diyor. Operasyonların planlaması ve başlangıcı 20 yıl önceye ve fikri ise daha eskilere kadar gitmektedir. Saddam, Kaddafi, Mursi ve Esad...Bu liderlerin ülkelerine ve halklarına bunların (her ne kadar Esad hayatta olsa da) canlarına, iktidarlarına ve halklarına kastederek "demokrasiyi getirdiler ?!…" Şimdi de Ortadoğu'da, Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ı da içine alan yeni bir cadı kazanı kaynatılmaya başlandı...
Onlar geçmişten günümüze ve geleceğe yönelik hedefler ve stratejiler koyarak "böl, parçala, yöneti" hayata geçiriyorlardı. Ortadoğu'da para, petrol, silah pazarı her şey var. Rusya bile strateji değiştirdi. Önceden "politik ve siyasi sınırlarıma saldırı olursa derhal müdahale ederim" kuralını; "ülke çıkarlarıma tehdit gördüğüm her yere müdahale ederim" le daha ileriye taşıdı. Emperyalist akbabaların hırsları öyle büyüdü ki; uzaydaki kara delikler gibi doymak bilmeyen hırsları yüzünden "böl, parçala, yönet ve yut" aşamasına geçtiler. Hırsları öylesine gözlerini kör etti ki herhangi bir çıkarları olmayan Arakan'da ki zulümleri ve yapılanları görmezlikten geliyorlar. Ne yapacaklar gariban Arakan Müslümanlarını ve yokluk içerisinde yüzbinlerce mülteci kabul eden yoksul Bangladeş’i...
Türkiye ne yapıyor. İçer de terör ve darbelerle uğraşırken, bir yandan da ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor. Komşu ülkelerde ki karışıklıklar ve savaşlar nedeniyle oluşan göçler nedeniyle akın akın gelen mültecilerin siyasi, sosyal, ekonomik ve mali yükü ve sorunlarıyla uğraşıyor. Dış politikada birtakım hatalar yapsa da Bölgesinde askeri ve siyasi hamleler yaparak, oyundan düşmemek için mücadele ediyor.
Paskal diyor ki; "Yönetmek, öngörmektir." Dış politikada oluşturulacak senaryolar günümüz Türkiye’si için son derece önem arz etmektedir. Üçüncü Dünya Savaşı zamana yayılmış bir halde bölgemizde ve günümüzde yaşanmaktadır. Bu ateş çemberi tünelinin içerisinden Türkiye'yi parçalamadan ve zayıflatmadan geçirmek için, vebal alınmak istenmiyorsa; Ülkedeki var olan tüm insan kaynaklarını ve bilgi birikimini komplekse kapılmadan akıllıca kullanmak ve bu alanda yetişmiş insanlardan yararlanmak gerekir.
Devletin büyükelçileri, ataşeleri ve dış ticaret görevlileri yetkin insanlar tarafından oluşturulmalı. Sırf kadro dolsun zihniyeti güdülmemeli. Bu makamlar birilerine taltif veya daha iyi bir görev verilemediği için teselli makamları olmamalı. Bu kadrolar yalnızca temsil veya tören için iş olsun diye icat edilmemiş aksine son derece önemli ve operasyoneldir. İstihbari ve ticari deneyimi olan insanlarca donanımlandırılmalıdır. Zira Türkiye'nin güvenliği, ekonomik çıkarları, kalkınması yalnızca ülke içindeki mücadeleden geçmiyor.
Ülkelerdeki büyükelçilikler, ticari, askeri ataşeler bulundukları ülkelerde ticaret adamlarımızın, iş adamlarımızın yolunu açmazsa, onlara kılavuzluk yapmazsa, iş almalarına, mal satmalarına ve ticari iş ve işlemlerine önderlik yapıp destek olmazsa işini yapmamış olduklarının idrakinde olmalıdırlar.
O ülkelerdeki bilimsel ve teknik ve sağlık alanındaki gelişmeler, patentler, know-howlar izlenerek diğer ülkelerden önce sektörel bilgilendirmelere yönelik inovasyon çalışmalarına ön ayak olmalılar
Bulundukları ülkelerdeki, vatandaşlarımızın ve (hatta Müslüman azınlıkların) sorunlarını görmezse, haklarını korumazsa daha ötesinde etkinliklerini sağlamazsa yine işlerini yapmamış olurlar.
Bulundukları ülkelerde, diğer ülkelerin elçi ve temsilcilerinin askeri, siyasi ve ticari faaliyetlerini izleyip, Devleti bilgilendirmezse, alternatif politikalar ve eylem planları geliştirmezse, bunları da uygulamadan geri durursa yine görevini yapmamış olur.
Dışişleri Bakanlığı, büyükelçiliklerin ve görevlilerinin kariyer planlamasını bilimsel ve istatistiksel olarak izlemeli. Verimlilik kriterlerini ve parametrelerini ölçülebilir bir şekilde izlemeli ve değerlendirmeli. Görevlendirilenler bulundukları ülkelerdeki ticaret hacmine katkıları ne olmuş ne kadar turist gelmiş, askeri, siyasi, kültürel ve sosyal iş birliklerin de hangi aşamalara gelmişler. Görev yaptıkları ülkelerdeki vatandaşların ve Müslüman azınlıkların sorun ve şikayetlerinde analitik olarak ne kadar çözüm üretmişler ne haklar elde etmişler... Buna benzer birçok kriterleri koyarak yurtdışındaki etkinliğimizi artırmamız gerekiyor.
Dünya futbol veya diğer spor dallarında maç yapacağımız kulüplerin ülkelerine gidip, statlarından, seyircilerinden, oyuncularına kadar her şeylerini didik didik inceliyoruz, strateji ve taktikleri geliştiriyoruz. Ne için o takımlara karşı kendi sahalarında da başarı ve puan elde edebilmek için. Çünkü yalnızca kendi sahamızda maçları kazanarak Dünya Liginde oynayamayız. Deplasmanda da oynayabilmek, oradaki maçları da kazanabilmek gerekiyor. Peki bunu dış politikada niye yapmıyoruz. Daha mı önemsiz. Oyunu kuralına göre oynamak gerekir. Oyunu bugüne kadar daha iyi oynasaydık bugün, askeri, siyasi, ve ekonomik olarak daha iyi yerlerdeydik... Goy goyculara, padişahım çok yaşacılara artık kulak tıkamak ve gerçeklere kulağımızı gözümüzü açmamız gerekiyor.
Zira dalkavuklar insanı boş kaşıkla besler...
- Haklı bir siyasi davaya en büyük zararı, muhalefetin acımasızca saldırması değil yandaşlarının aptalca savunması verir. - Alexander Hamilton
Sağ ve esen kalın...
Yorum Yazın