Ülkemizde 2008 ile 2020 yıllarında, 1 Ocak-5 Ağustos tarihleri arasında yanan orman alanları ortalaması 17 bin 578 hektar iken bu yıl aynı dönemde 157 bin 482 hektar orman alanı maalesef yandı. Buna göre, son yangınlarla bu yıl yanan orman alanı büyüklüğü geçmiş yıllar ortalamasının 9 katına çıkmış oldu.
Her konuda olduğu gibi yanan orman alanlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda ülkemizde ağzı olan konuşuyor. Hatta bu alanda uzman olan üniversite hocaları, araştırma enstitülerinde görev yapan araştırmacılar ve diğer bilim insanları susuyor. Bunların dışında konuşmaması gereken herkes konuşuyor, nereden nasıl aldığı belli olmayan fikirlerini beyan ediyorlar. Aslında ülkemizde hemen her konuda konuşması gereken bilim insanları, alanında uzman kişiler susarak fikir beyan etmeyip mesleklerinin onurunu korumuyorlar ve toplumu doğru şekilde aydınlatmıyorlar. Mutlaka sosyolojik açıdan bunun sebepleri araştırılmalı ve çözüm yolları araştırılmalıdır. Bilim insanlarının susmasının, konuşmamasının orman yangınlarına yakın felaket olduğunu düşünüyorum.
Yanan orman alanlarının yeniden ağaçlandırılması konusunda çok farklı görüşler var. Yeni fidan dikmeye gerek olmadığını bu alanların kendisini yenileyeceğini belirtenler olduğu gibi, meyve fidan dikme kampanyası ile bu alanların meyve bahçelerine dönüştürülmesini savunanlar da var. Hatta ormanlarımızın kolay yanması için Amerika’nın Marshall yardımları ile kızılçam diktirdiğini ormanlarımızın bu yüzden yandığını söyleyenler bile var. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bilim insanlarının ortaya koyduğu bilimsel gerçeklerle ve sağduyumuzla düşünüp hareket edemiyoruz.
Uzun yıllardan beri tarımsal konularda özelliklede meyvecilik alanında danışmanlık yapıyorum. Yanan alanlardan, sulama imkânı olan yerlere, toprak yapısı ve derinliği de meyvecilik açısından uygun olan yerler meyve bahçeleri kurularak değerlendirilmelidir. Meyvecilik açısından uygun araziler genç girişimcilere veya tarımsal alana yatırım yapmak isteyen “beyaz yakalılar” olarak adlandırdığımız niyeti gerçekten tarıma ve doğaya katkı olan girişimcilere, üretici birliklerine veya kooperatiflere uzun süreliğine kiralama yapılarak verilmelidir. Daha önce Orman Bakanlığının yaptığı gibi orman ağaçları arasına ceviz badem v.b ağaçları dikerek sulamadan, otunu almadan, hastalık ve zararlılarla mücadele yapılmadan meyvecilik yapılmaz. “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” anlayışı terk edilmelidir.
Yangınla mücadele eden birçok ülke yangın söndürmenin ortaya çıkardığı maliyetler ve riskler nedeniyle artık yangın önleyici çalışmalara yatırım yapmaya başladı. Bu çalışmalarda amaç yangının oluşumunu önleyici ve azaltıcı önlemler yanında yangına dirençli ormancılık ve orman içi/yakını yerleşimler oluşturulmasıdır. Öncelikle, yangın sezonu içerisinde orman yangını riski kritik olan dönemlerde insanların ormanlara giriş çıkışları önlenmeli veya azaltılmalıdır. Orman içerisindeki her insan potansiyel bir yangın riski anlamına gelir. Bu bazen bir ateş, bazen bir izmarit, bazen egzozdan çıkan bir kıvılcım, bazen de bir cam parçasıdır. Ülkemizde 1960- 1980 yılları arasında çıkan orman yangınlarının% 0.73'ü yıldırım, % 21 ,33'ü ihmal (lokomotif, kamp, çoban, izmarit, çocuk vb.), % 33.30'u kasıt ve % 44.64'ü bilinmeyen nedenlerden çıkmıştır. Görüldüğü gibi, nedenlerin büyük bir bölümü insanla doğrudan ilgilidir. İkincisi, yangını önleyici veya zorlaştırıcı bir orman yönetimi uygulamalarıdır.
Orman mühendisliği eğitimi 1857 yılında başlamış ve o yıldan bu yana 164 yıldan beri büyük bir bilgi birikimine ve araştırma kapasitesine sahip olmuştur. Ben ziraat mühendisiyim, Ziraat alanında uzmanlaştım. Yüksek lisans ve doktora yaptım. Benim ormancılık alanında fikir beyan etmem doğru olmaz. Bu yüzden, ormancılık alanında uzmanların ne dediğine bakmak lazım. Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları arasında çıkan editörlüğünü Dr. Erol ÖKTEM’in yaptığı KIZILÇAM isimli 182 sayfalık kitabı inceledim. Bundan sonra yazdıklarım bu kitaptan alıntı şeklinde verilmiştir.
Tüm Akdeniz ekosistemleri gibi, ülkemiz kızılçam orman ekosistemleri de tarihin çok eski çağlarından beri denetim dışı yangınların etkisinde kalmıştır. Yangın ve insan, ayrı ayrı ya da birlikte dünya bitki örtüsünün biçimlenişinde önemli rol oynamıştır. Kızılçam ormanları ve yangınlar arasındaki uzun süreli ve yakın ilişkinin doğal bir sonucu olarak ormanlar ve onları oluşturan ağaç türleri, evrim ve doğal seleksiyon yollarıyla yangınlara karşı az ya da çok adapte olmuşlar ve yangın bu ekosistemlerin bütünleyici bir bileşeni durumuna gelmiştir.
Kızılçam kuraklığa, susuzluğa, aşırı sıcağa dayanabilmektedir. Buna rağmen ışıksızlığa tahammülü yoktur. Kızılçam hızlı büyüyen orman ağaçlarının başında gelmektedir. Kızılçam çimlendikten sonra 2-4 yaşına kadar normal büyür, bundan sonra hızlanarak çok süratli bir gelişme gösterir. Türkiye ormanlarını oluşturan diğer orman ağacı türleri dikimden en erken 80-100 yıl sonra kerestelik hale gelebilirken, kızılçamlar 40-50 senede kerestelik olarak değerlendirilebilir hale gelebilmektedir.
Kızılçam ağaçları örtü yangınlarında kambiyum ölümlerine engel olabilecek kalın ve yalıtıcı bir kabuğa sahiptir. Fidanlar 4 - 7 yaşları arasında kozalak vermeye başlarlar. Bir başka anlatımla genç kızılçam meşcereleri bile yangından sonra yenilenmelerini sağlayabilecek tohum kaynağını güvence altına almaktadırlar. Aynı güvence yaşlı ormanlarda her yıl yeterli kozalak ve tohum üretimi ile sağlanır. Kızılçam kozalaklarından bir bölümü · açılmadan ve tohumlarını dökmeden ağaç üzerinde 8 - 9 yıl kalabilmektedir. Bu tür geç açılan kozalaklar yangın için ağaç üzerinde ek bir tohum deposu oluşturur ve yangın koşullarında bu kozalakları kapalı tutan reçineli maddeler eriyerek tohumların kolayca dökülmesine izin verirler. Dökülen tohumlar ise çimlenmeden ve çimlenme yeteneklerini yitirmeden toprakta uzun süre kalabilmektedirler. Tohuma ilişkin yangın koşullarına uyarlanışı açıklayan bir başka özellik de tohumların yangın mevsiminden önce, mart ayında olgunlaşmasıdır. Kızılçam ormanlarında denetim dışı orman yangınları, genellikle, sıcak ve kurak mevsimlerde çıkmaktadır. Bu dönem aynı zamanda tohum dökümünün % 92 sinin gerçekleştiği haziran - ekim dönemidir. Kızılçam tohumları 150°C gibi yüksek sıcaklık derecelerinin etkisinde kaldıklarında bile çimlenme yeteneklerini tümüyle yitirmemektedirler.
Diğer yanıcı tiplerine oranla çam ormanı yangınları, görsel olarak daha kısa "nokta yangını" mesafesine sahiptirler. Çam kozalakları üzerindeki dikencikler nokta yangınlarına neden olan kıvılcım kaynağıdırlar ve yangın cephesinden 100 - 200 m uzakta nokta yangını yaratabilirler. Bu mesafe tepe yangınlarında 400 - 600 m ye, fırtına durumunda ise 2 km ye kadar çıkabilir.
Diğer yandan kızılçam ormanlarının genelde sadece kızılçam ağaçları ile kaplı olmaları ve ağaç yaşlarının da hemen hemen aynı olması bu ormanların bir yangın sonucunda gençleşmiş olabilecekleri varsayımını desteklemektedir. Nitekim geçmişte yanan kimi kızılçam orman alanları bugün tek yaşlı ve tek tabakalı kızılçam ormanlarıyla kaplıdır. Yangına karşı geliştirilen bu uyum özellikleri, yangının kızılçam ekosistemlerinin sadece yakılıp yıkılmasına neden olan bir afet olarak değil ancak yayılıp gelişmesine de yardımcı olan bütünleyici bir ekolojik bir bileşen olarak ele alınması gereğini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşımın ışığında, en azından kızılçam ekosistemlerinde, sadece çıkan yangınların söndürülmesiyle ilgilenen dar bir yangın anlayışından yangın kullanımını da içeren, yangın amenajmanı olarak adlandırabileceğimiz geniş kapsamlı bir anlayışa geçmek zorunluluğu vardır.
Gerek kızılçam ağaç türü ve gerekse ona eşlik eden maki bitki örtüsü oldukça kolay ve yüksek enerji açığa çıkararak yanar. Bu durum yangın söndürme çalışmalarını güçleştirmektedir. Bu ekosistemlerde, erken haber alma ve erken müdahale etme diğer ekosistemlerde olduğundan çok daha önemlidir. Gecikecek her saniyenin yangının denetlenmesini güç boyutlara ulaştıracağı akıldan hiç çıkarılmamalıdır. Bu nedenle özellikle yangın çıkma olasılığının daha yüksek olduğu alçak rakımlarda, % 40 dan meyilli ağaçlandırma alanlarında, maki ağaçlandırma alanı sınırında, diri örtünün yaşlı ve yoğun olduğu alanlarda ilk müdahale ekiplerinin yoğunluğu artırılmalı ve alana uygun biçimde dağıtılmalıdır. Bu ekosistemlerde yangınla savaşımda zamanın kısıtlayıcı özelliği, ilk müdahale ekiplerinin iyi eğitilmiş olması, kullanılan araçların iş verimi yüksek ve çok amaçlı kullanıma uygun bulunmasını zorunlu kılmaktadır.
Kızılçam yangına karşı hassas bir ağaç türüdür. Tepe çatısının yarısından fazlasının yanması durumunda, yaşamını tümüyle yitirebilmektedir. Laboratuar koşullarında yapılan bir çalışmada kızılçam kolay yanan bir tür olarak belirlenmiştir. Kolay yanma özelliği, yangına karşı geliştirilen ekolojik uyum özelliklerini tamamlar niteliktedir. Çünkü özellikle gençleşme mekanizmalarıyla ilgili uyum özellikleri belirli aralıklarda yangın çıkmasına bağlı olarak Kızılçam ormanlarının yangın sonrası koşullarında kolaylıkla ve başarıyla gençleştiği sık sık gözlenebilen bir durumdur.
Bazı bilim insanları orman yangınlarında toprak sathını kaplayan külün kızılçamlarda sonbahar çimlenmesini gerçekleştirebilecek en müsait zemini hazırladığını ileri sürmektedir. Denetimli yakma tekniği uygulanarak yapılan bir çalışmada yakılan alanlarda yetişen fidanların yakılmayan alanlardakilere oranla oldukça yüksek büyüme oranları gösterdikleri saptanmıştır
Yakma sırasında toprak yüzeyinde 2.5 cm toprak derinliğinde 250°C, 5 cm derinlikte 66°C, 10 cm toprak derinliğinde de 46°C sıcaklık ölçülmüştür. Denetimli yakma tekniği uygulanan alanlarda besin maddesi yararlanabilirliği bakımından hiç bir olumsuz etki gözlenmezken nitrat azotu, yararlanılabilir fosfor ve potasyum gibi bitki beslenmesi bakımından önemli besin maddelerinde 4 katına varan artışlar elde edilmiştir. Bu olumlu değişimler fidan büyümelerinde de izlenmiştir. Örneğin yakılan alanlarda yetişen fidanların kuru ağırlıkları, yakılmayan kontrol parsellerindekilerden yaklaşık 4 kat daha fazla bulunmuştur.
Kızılçam odunu, inşaat malzemesi, ambalaj sandığı, tarım aletleri, ağaç tel direği, maden direği, çit kazığı, deniz taşıtlarının yapımında kullanılır. Ayrıca kâğıt sanayinde sülfat metodu ile değerlendirme imkânı vardır. Kızılçam kabukları ise tanen üretiminde kullanılır. Ağacın ilk 30 cm lik kısmında bulunan kabukta % 18, 130 cm’ lik kısmın da % 13 ve 600 cm sinde ise % 12 oranın da tanen vardır. Endüstride önemli bir hammadde olan reçine üretimi Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerindeki kızılçam ormanlarımızda yaklaşık 100.000 hektarlık bir alanda yapılmaktadır.
Koruyucu yangın tedbiri olarak, ağaçlandırma alanlarında ağaçlar yerden 2.4 m mesafeye kadar budanmalıdır. Çünkü budanmamış bir ağaçlandırma anında yangının yayılma hızı budanmış bir alandakinin en az iki katı kadar daha hızlıdır. Budanmamış alanlarda söndürme işi de yaklaşık 4 kat daha zordur. Kızılçam türü yeşil tepe çatısının 1/3 nün kesilerek uzaklaştırılmasından etkilenmez
Mevcut yangın güvenlik yol ve şeritlerinin her iki kenarına 1-2 sıralı Akdeniz Servisi şeritlerinin getirilmesi bu tesislerin yangından koronma ve yangın önleme etkinliğini arttırmaktadır. Uygun yerlerde Kıbrıs Akasyası, Zakkum, Gebre Otu, Keçi Boğan gibi bitki türlerinden oluşan şeritlerin tesisi de aynı yönde etkili olabilmektedir.
Yangın güvenlik yolları ve şeritlerinin, sınırlı da olsa, kızılçam ormanlarında yangınların önlenmesinde belirli bir etkisi vardır. Yangın mevsimindeki hakim rüzgar yönüne dik ve tesviye eğrilerine paralel biçimde, kızılçam ormanları içinde 100 - 200 m aralıklarla tesis edilecek 2-5 sıralı Akdeniz Servisi kuşaklarının yangınların belirli sınırlar içinde tutulabilmesi ve etkinliklerinin azaltılmasında son derecede etkili olduğu ifade edilmektedir.
Yangın tedbirlerinin alınmasına ormanların ilk kurulma aşamasında başlanmalı ve geçmişte daha sık yanmış alanlara öncelik verilmelidir. Alçak rakımlardaki kızılçam ormanları genellikle daha sık yandıklarından, önceliğin bu alanlara verilmesi alınan tedbirlerin etkinliğini arttıracaktır. Karışık meşcereler kurmak, ormanı bakımlı bulundurmak ve temiz bir işletmecilik uygulamak gibi sivri kültürel tedbirlerin yangınların önlenmesi bakımından büyük önemi vardır. Örneğin iğneyapraklı ormanlara belirli oranlarda yapraklı ağaç karıştırmanın yangın çıkma ve genişleme olasılığını önemli ölçüde düşürdüğü bilinen bir gerçektir.
Yangının oluşturduğu bu olumlu etkiler yangından sonraki ilk aylar ve yıllarda süratle ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle yangından hemen sonra gerekli çalışmalara başlanmalı ve mümkün olduğu kadar kısa bir sürede sona erdirilmelidir.
Araştırma sonuçlarına dayalı, kaynakları da verilerek kapsamlı bir şekilde hazırlanan bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen uzmanlara teşekkür ederim. Orman teşkilatına böyle bir kitabın varlığını da hatırlatmak isterim.
Sonuç olarak, yanan orman alanlarından, sulama imkânı bulunan ve su kalitesi iyi olan, toprak yapısı ve derinliği yeterli olan yerlere bölgenin iklim ve çevre şartlarına uygun meyve bahçeleri kurulmalıdır. Ama her türlü bakım şartları yerine getirilecek şekilde yapılanma ve alt yapı çalışmaları yapılmalıdır. Meyve bahçesi olmayacak yerlerde ise hiç vakit geçirilmeden yangın önleme tedbirleri de alınarak yine kızılçam fidanları dikilerek ormanların eski halini alması sağlanmalıdır. Fidan dikilemeyen yerler de ise zaman içinde tekrar çam fidanlarının büyümeye başladığı görülecektir. Bu alanlarda en azından yukarıda bahsedilen yangın önleme tedbirleri mutlaka alınmalıdır. Ayrıca yanan ormanlık alanları imara açarak değerlendirmek isteyen kişi ve ya kişilere ormanlık alanların dışında bulunan yerler tahsis edilmelidir. Eğer yeni oteller ve yerleşim yerleri bir ihtiyaçsa, ormanlık alanlar dışında bulunan yerler tahsis edilerek bu ihtiyaç giderilmelidir.
Sayın Müdürüm Ne güzel makale olmuş eliinize dilinize yüreğinize sağlık selam ve saygılarımla
Süleyman Bostancı
13-10-2021 16:08