“Bir şeyi görebilmek için onu anlamak gerekir.
Koltuk insan bedenini, eklemlerini ve tüm organlarını önceden kabullenir;
makas da kesme eylemini.”
Jorge Luis Borges, Kum Kitabı *
Her yıl eylül ayında diğer aylara göre daha fazla okuma isteği uyanır içimde. Kelimeler her hücreme sirayet eder. Eylül ayında başka bir ezgi duyumsarım. Çiçeklerimle; evimizin göz bebeği, beş yaşındaki kuşumuz Mavi’nin cıvıltılarıyla; tüm hayat gailesini ardımda bırakarak en güvenli liman olan kitaplara çekilirim.
Bir de o kitaplar, yaşama dair yepyeni gözler sunduysa ve eyleme geçmem yönünde bir uyarı niteliğindeyse, eylül yağmurları bereketin habercisi demektir.
Eylül ayında seçeneklerimi, yapamadıklarımı, serzenişlerimi, belleğimin içinde dönüp duran ancak hep bir duvara çarpan yanlarımı törpüleyerek körlüğüme merhem olan okuma yolculuğumu Jorge LuisBorges ile tamamladım.
Borges Sekseninde: Sohbetler, 2017 yılındaCan Yayınları’ndançıktı. Amerikalı şair Willis Barnstone editörlüğünde yayımlanan kitabın çevirisi Celâl Üster tarafından yapılmış.
Arjantinli şair, yazar Borges’i birkaç yıl önce okuduğum Kum Kitabı eseriyle tanımıştım. Büyük eserler vermiş yazarların sohbetlerine tanık olabilmek ufkumuzu genişleten bir deneyim kuşkusuz.
Kitap, büyülü gerçekçilik ekolünün önemli isimlerinden olan Borges’in 1976 ve 1980 yıllarında çeşitli üniversitelerde gerçekleştirdiği sohbetlerden oluşuyor.
Borges, görme yetisini genetik bir hastalık sonucu zamanla kaybetmiş bir yazar. Bu durumu sohbetlerinde şöyle açıklıyor: “Körlük ağır ağır inen bir yaz alacakaranlığı gibi geldi.” (Can Yayınları, 2017, S. 65)
Sohbetler boyunca zekâsına, mütevazılığına, kişiliğine hayran bırakıyor Borges. Soruların yaşam içerisinden olması; salt Borges’in kitaplarıyla, yazarlık yönüyle ilgili olmaması okur için öğretici bir yön kazanmasını sağlıyor.
Sohbetler sırasında Borges’in seksen yaşında olması ve tüm hayat tecrübesini bütün nezaketiyle aktarması takdire şayan. “Nasıl büyük insan olunur?” sorusunun cevaplarını görebiliyorsunuz. Borges, her şeyden önce yaşama eylemine saygı duyuyor, eksik olanla değil tamamlayabileceklerine odaklanıyor, ne iş yaparsa yapsın merak duyarak, azimle çalışarak yapıyor.
Hayatın içinde birçok durumu kaçırdığımızı, şaşkınlıkla bakabilmenin büyük bir kazanım olduğunu öğrendim örneğin. Borges’in konuyla ilgili sözleri şöyle: “Bir insan bedeni içinde varoluşum, gözlerimle bakışım, kulaklarımla duyuşum, vesaire karşısında şaşkınlığa kapılırım.” Kimi zaman sohbetlerimizde çok basit gördüğümüz olguların büyük bir şükür sebebi olmasından dem vururuz da büyük bir hızla unuturuz şaşırmayı. İnsan olmanın gereğinden midir unutmak?
Ölümle ilgili birçok soru soruluyor Borges’e. Altını çizip zaman zaman okuyacağım cevaplarından biri şöyle: “Bence insan durmadan ölüyor. Ne zaman bir şey duyumsamasak, ne zaman bir şey keşfetmesek, ne zaman bir şeyi yalnızca mekanik olarak tekrarlayıp dursak. O an ölmüşsünüzdür.”
Her an öğrenmeye meyilli, şaşkınlıkla, merakla bakan gözlere sahip olmanın ne büyük bir lütuf olduğu bilincini edinebilmek için ömrü boyunca üreten Jorge Luis Borges’e kulak vermek gerek.
Eylül Ayı Seçkileri
Müzik: Sedef Sebüktekin & Can Ozan-Bul Beni
Geçtiğimiz ay içinde tanıştığım Sedef Sebüktekin’in buğulu sesi, bir tren yolculuğunda, eşsiz bir kar manzarası izleme isteği uyandırdı.
Mekân: Ankara Kalesi, Tarihi Pilavoğlu Han
Sıklıkla gitmeye çalıştığım, pandemi nedeniyle uzak kaldığım mekâna eylül ayında gitme fırsatı buldum. Duvarlarından buram buram geçmişin kokusunu hissedebileceğiniz Pilavoğlu Han, sanat atölyeleriyle, kafeleriyle sonbaharın hüznüne ve huzuruna davet ediyor bizi.
Sosyal Medya: Raşit Keskin
Sosyal medyayı nitelikli kullanabilmek ortak dileğimiz. Raşit Keskin merakla takip ettiğim, değerli bir öğretmen. Neşet Ertaş’ın "Nerede bir türkü söyleyen görürsen, korkma, yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur.” sözüne atıfla, çiçekleri, kitapları, bulutları, kuşları seven bir insan Raşit Keskin. “Cumartesi Öyküleri” adını verdiği, paylaştığı bir fotoğraf üzerine kendisi ve takipçileri tarafından yazılan kısa öyküleri de zevkle takip ediyorum.
Kitap: Cahit Zarifoğlu’nun İns kitabı, Edebiyat Dergisi Yayınları 1974 basımı. Kitaplığımda babamdan kalan birçok kitap bulunuyor. Tamamının ilk sayfasına adını, okuduğu tarihi ve yeri not düşmüş. İns’in ilk sayfasında “Kâmil Aydoğan, 1978-Ağustos, Ank.” yazıyor. Babama dair izlerle birleşen bir deneyime dönüşüyor bu okumalar. Yirmi iki yaşında okumuş olmasını düşündüm. Kurşun kalemle altını çizdiği cümlelerde onu buldum.
“Acının uç noktasında dayanısı da artar mı kişinin.” (S. 86)
* İletişim Yayınları, 6. Baskı, 2018, S. 85
Yorum Yazın