‘Siz hiç semiz bir tilki gördünüz mü?’
Tilki toplumda yanlış tanımlanıyor, ya da asıl bilinmesi gereken yönü unutulmuş gibi geliyor bana.
KURNAZLIK: Kurnazlıkla tilki arasında kurulmak istenen bağıntı da yanlış anlamlandırma olsa gerek.
Tilki mantığı haset-fesat-hile mantıktır.
Tilki çağırışımında itaat ve rıza yani razı olma duygusu körelmiştir.
Tilki mantığı materyalisttir.
Zira yarın kaygısı vardır.
Girdimi bir tavuk kümesine birini değil hepsini boğar. Kümesteki tavukların hepsini boğazlamasının sebebi; ‘Birini yerim. Sahibi atınca da diğerelerinide yarin, öbür gün, daha öbür günler yerim düşüncesindendir. Buna mundar/kokuşmuş mantık da derler.
Gözü doymaz tilkinin.
Ondan ona koşar yine aç kalır. Karnı doymaz, Allah’ın verdiği nimeti yerli yerince kullanamaz. Varlık içinde yokluk çeker. Ruhu açtır, gözü açtır tilkinin. Bundan dolayı da tilkiler cılız olur, zayıf olur, kuyruğu yerde olur, sürünerek gezer.
Tilkinin kurnazlığı hile üzerine kurulmuştur. Hile olay, hilekar eylem ise, tilki hilekardır. Fiili işleyendir.
MERTLİK: Tilki ve mertlik arasında bir bağ yakınlık kurulmaya çalışılması da yine bir yanlış kurgu olsa gerekir. Tilki ile mertlik arasındaki iletişim i,se;
Tilki canlılardan hayvanlar familyasına aittir.
Mertlik ise; canlılardan insanlar ailesine ait bir gösterimdir.
Cinsiyet açısından bakıldığında ise; ‘Dişi’ ve ‘Kancık’ tabirleri anlamlandırıldığı zaman:
Dişi: Hayvanların doğurganlığını çağrıştıran bir sıfattır.
Kancık: tabiri imaj bakımından dişiyi anımsatsa bile esasen insan için kullanılan bir söylemdir.
Bu tabirleri canlılar aleminde örneklemek istersek;
İT’in dişisine kancık,
İnsanın mert olmayanına, kalleş olanına ‘Kancık’ derler.
Yani insanın tilki karakteri taşıyanına ‘Kancık’ sıfatı yakıştırılır, anadoluda insanlar arasında.
KURNAZLIK tabiri de asıl yerine oturtulmalıdır. Asıl manası; hileyi önceden gören ve sezendir. Hilebazın hilesini bozandır. Geri teptirmedir kurnazlık.
‘AYI’nın kırk kurgusunun kırkı da ‘Armut’ üzerine’ imiş.
Türkiye de İslama dolaylı veya direkt karşı olanların tüm kurgusu ‘Reis’e karşı olmak’ üzerinedir.
Reis’e karşı olayına bir açıklık getirmek gerekirse; Sempatizanı olmayabilir bir insan Erdoğan’ın. Ona diyeceğimiz yoktur. Sevmeyebilirde. Hatta karşı olabilirde bir insan Ona veya onun fikrine. Bu çok doğaldır. Bir diyeceğimiz yoktur böylesine.
Ancak Erdoğan’ın yüce ve kutlu davasının gelişmesi ve yayılmasını engellemeyi meslek edinenlere, varlık sebeplerinin bu olması ve de, her saat, her gün, her hafta, her ay ve herıl ve her zaman, bulup buluşturup bir şeyler karalayıp Reis’in yolunu kesmek isteyen, özellikle de ‘kiralık türü çalışanlaradır’ sözümüz ve tavrımız.
Ha biz böylelerinin iyiliğini istemeyecekmiyiz. İsteyeceğiz onların iyiliğini. Bizim varlık sebebimiz budur zaten: ‘İyiliği emredip kömtülüklerden sakındırmak ve yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar mücadele etmek’.
Yazımız Fabl türüne kaydı galiba.
Fabl konusunda da ilk akla gelen Batıdan bize empoze bir isim; Lafonten dir.
Bu konuda herkese Hindistanlı yazar Beydeba’nın Kelile ve Dimne eserini tavsiye ederim. Gerçek fablın kaynağının anlaşılması bakımından önemlidir. Lafonten’in de buradan kopya yaptığı, taklid ettiği söylenmektedir.
Evrensel mesajımız herkesedir.
Herkesi çağırıyoruz.
Düşmanlık yoktur bizim düşüncemizin özünde.
Dostluk vardır herkese.
Dost elimizi uzatıyoruz her kesime.
‘Tövbe’ insanın sığınağıdır. Herkesin hepimizin.
Davamızın özü: ‘Hz.Hamza’yı şehid edip ciğerini Hind’e yediren Vahşi’ye; ‘Hz.Vahşi’ diyebilen bir özdür.
‘Gözsüz görüyorum rüyada neden’ üstadın tabiriyle herkesin rüyada değil aymanaçık gözle görmesini diliyorum günümüzdeki gelişmeleri Rabbim’den.
Amin…
Yorum Yazın