Erbay Kücet
Tasavvuf, İslam düşüncesinin önemli bir parçası olarak ortaya çıkmış ve tarih boyunca derin bir mistisizmle iç içe olmuştur. Ancak, tasavvufun kendisi kadar onu temsil edenler de zaman zaman eleştirilere maruz kalmışlardır. Tasavvufun İslam kültürümüzdeki yeri hem teorik hem de pratik boyutlarıyla incelenmeye değer bir konu olduğunu düşünüyorum.
İslam’ın kaynaklarından beslenen bir disiplin olarak tasavvuf düşüncesi sadece İslam kaynaklarından etkilenmekle kalmamış, aynı zamanda felsefî, kültürel ve mistik unsurları da içermiştir. Bu nedenle araştırmacılar ve dinî konuda söz sahibi olanlardan bazıları tasavvufun İslam dışı unsurlar içerdiği iddiasındadırlar.
Türkiye'de tasavvuf, bir taraftan olumlu diğer yandan olumsuz örneklerle karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'de tasavvuf, geçmişten bugüne uzanan köklü bir geleneğin mirasıdır ve bu mirasın en iyi şekilde korunması ve yaşatılması gerekmektedir.
Özellikle Mevlâna Celaleddin Rumî ve Yunus Emre gibi büyüklerin eserleri, Türk tasavvuf düşüncesinin en önemli örneklerindendir. Mevlâna’nın “Gel, ne olursan ol, yine gel” sözü, insanları sevgi ve hoşgörü üzerine bir araya getiren bir ilham kaynağı olurken, Yunus’un “Gel gönül, sevelim, sevilelim” çağrısı, sadece toplumumuzda değil gönül coğrafyamızda derin izler bırakmış, bu vesileyle sevgi ve kardeşlik duyguları ön plana çıkmıştır.
Türkiye'de tasavvufun maalesef olumsuz örnekleri mevcut demiştik. Son yıllarda kendilerinin tasavvufî yolda gittiğini zanneden bazı tarikat ve cemaatler, dinî referanslarla toplum üzerinde baskı oluşturup, zararlı uygulamalara yönelmişlerdir. Bu durum, tasavvufun asıl gayesinden sapmasına ve toplumsal huzursuzluğa neden olmuştur diyebiliriz.
Bu açıdan bakıldığında tasavvufun doğru anlaşılması, aslına uygun olarak yaşanması gerekmektedir. Aklımızın erdiğince bu işin İslam'ın temel prensiplerine bağlı kalınarak insanların manevî yönden gelişimine katkıda bulunması, tasavvufun gerçek misyonudur. Tasavvuf, doğru örnek ve anlatımlarla insanların hayatına olumlu etkiler yapmaya devam etmelidir ki, toplumsal barışa, ortak yaşama kültürüne, komşuluk ilişkilerine, akrabalık haklarına vb. ahlaki ve toplumsal hayatımıza renk katacak işleve yarımcı olmalıdır.
Bu noktada, tasavvuf büyüklerinin öğretileri, rehberlik niteliğinde kulaklara küpe yapılmalıdır. Sadece sosyal medyada kulaktan dolma yanlış hatta söylenmemiş sözlerle tasavvuf kültürümüzün önderlerini harcamamalıyız. Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli gibi büyüklerimizin sözleri, günümüzde de insanlara ilham kaynağı olmaya devam etmelidir. Mesela, Mevlâna’nın “Düşersen de bir kere, yerin var yere” sözü, insanları hayata bağlayan bir umut ışığıdır. Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır” sözü ise insanın özünü keşfetme ve manevî yönden gelişimini vurgulamaktadır.
Tasavvuf, doğru anlaşılması ve yaşanması halinde insanlara derin bir manevî zenginlik sunabilir. Ancak bunu İslam'ın temel prensiplerinden ayrılmadan, sevgi, hoşgörü ve adalet üzerine kurulu bir anlayışla gerçekleşmeliyiz.
Tarih boyunca eleştirilere maruz kalmış tasavvufun kendisi kadar, onu temsil edenler de dikkat etmek mecburiyetindedirler. Beceremiyorlarsa milletin aklını, düşüncesini israf etmeye hatta köreltmeye hakları olmadığını düşünüyorum. Yazımızı okuduktan sonra bize neler söyleyeceklerini az-çok tahmin edebiliyoruz. Ancak tasavvuf, sadece eleştirilen bir alan olmaktan çok, derin ve mistik bir içeriğe sahip olduğundan bu konuda bizi tenkit edecek olanlara kısa bir uyarımız olacak oda şudur: Tasavvuf, İslam’la asla çelişmez, İslam'ın derinliklerine inerek manevî bir anlayışı geliştirme gayretindedir.
Günümüzde Türk tasavvuf düşüncesinin en önemli örneklerinden olan Yunus'un “Gel gönül, sevelim, sevilelim” çağrısı, boşuna değil topluma sevgi ve kardeşlik duygularıyla derin izler bırakmıştır.
Tasavvufun doğru anlaşılması, aslına uygun olarak yaşanması gerekmekte, doğru örneklerle ve doğru anlatımlarla insanların hayatına olumlu etkiler yapmaya devam etmelidir. İşte bu noktada, Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli gibi büyüklerin sözleri, insanlara ilham kaynağı olmaya devam etmelidir.
Tasavvuf, doğru anlaşılması ve yaşanması halinde insanlara derin bir manevi zenginlik sunabilir. Ancak bu, İslam'ın temel prensiplerinden ayrılmadan, sevgi, hoşgörü ve adalet üzerine kurulu bir anlayışla gerçekleşmelidir.
Yorum Yazın