“Büyük peygamberler arasında bütün hayatı bilinen peygamber, ancak bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. Peygamberimizin hayatına ait ilk siyer kitabı yazan zat, Tabiinden (ashabı görenlerden) Urve b.Zübeyr ile talebelerinden Zühri’dir.”(K.Davud:381) “Diğer rivayete göre, Efendimizin kutsal siretlerini ilk yazan zat, Muhammed İbn İshak’tır.”(Ö.Nasuhi Bilmen, ilmihal:476)
Siyer kitapları: “Genel olarak, sünnetin ve Peygamber’in hadislerinin yazı ile tesbitinden sonra başlamıştır. Hz.Peygamber’in hayatı ve savaşları her ne kadar ashab tarafından şifahi olarak nakledilmişse de yazılı olarak tesbiti, sünnetin yazımından sonra gerçekleşmiştir.”(Ramazan el-Buti, Fıkhu’s Siyre:31-32)“Ulemadan birçok kişi tarih ilmine genel değil hususi olarak yönelmişler. Bu hususi taraf ise Resulullah’ın siretidir.”(Sireti İbn Hişam:1/15)“… Hadis’in toplanmasıyla tarihin ilk materyalleri bizzat toplanmış oldu”(Siyeri İbn İshak-M.Hamidullah:33-34)
“Müslümanların tarihe önem vermeleri Peygamber çağından itibaren başladı. Resulullah’ın ashabı onunla ilgili bildikleri her şeyi; söz, fiil ve takriri topladılar. Bu bilgileri toplama işine, bazı sahabeler Peygamber (s.a.v)’in hayatından itibaren, bazı sahabe vefatından sonra başladı. Her biri bilgileri bir sayfada topladı. Ve öğrencilerine öğretti. Tabiinden olan öğrenciler arasında birçok üstaddan ders alıp öğrenenler de vardı. İşte bilgi önce böyle toplandı, sonra düzene sokuldu.”(Siyeği İnb İshak-M.Hamidullah:30)
Hepsi de muhaddis olan birçok kişi yetişti ve Siret’te birçok kitaplar yazıldı. Onlardan bazıları aşağıda zikredilecektir.”(Sireti İbn Hişam:1/15) “Mustafa el-Azami’nin incelemesine göre bizzat kendilerinin bir kitap sahibi olduğu söylenen sahabe sayısı elliden az değildir.” (Siyeri İbn İshak-M.Hamidullah:31)Son sahabiler, ikinci Hicri yılın başlarında Hicri 110 yılından önce vefat etti. Fakat tarih üzerinde çalışmalar ondan çok önce başladı. İşte Müslümanlar Hicri birinci çağın ilk yarısından itibaren, tarih yazmaya böyle başladılar.
İlk siyer yazanlar
“Büyük peygamberler arasında bütün hayatı bilinen peygamber, ancak bizim Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v)’dir. Peygamberimizin hayatına ait ilk siyer kitabı yazan zat, Tabiinden (ashabı görenlerden) Urve b.Zübeyr ile talebelerinden Zühri’dir.”(K.Davud:381) “Diğer rivayete göre, Efendimizin kutsal siretlerini ilk yazan zat, Muhammed İbn İshak’dır.” (Ö.Nasuhi Bilmen, ilmihal:476)
Urve b.Zübeyr (H.92) tabiinden ve büyük fakih muhaddis, yedi fakihten biri ve Medineli. Annesi Esma bnt. Ebubekir. Babası Zübeyr’in annesi Abdülmuttalib’in kızı Efendimizin halası Safiyye’dir. Dedesi Avvam, Hz. Hatice’nin kardeşi Huveylid’in oğlu idi.(K.Davud:381)-(Sireti İbn Hişam:1/15)
Zürih (H.124) (İbn Şihab ez-Zühri) Urve b.Zübeyr’in öğrencisi Mekkeli. İbni İshak (H:152) Zühri’nin talebesi mevali, köle kökenli. Ebban b.Osman (H.105) Medineli Tabiun. Vehb b.Münebbih (H.110) Güney Arabistanlı ve İran orjinli. Asım b.Ömer b.Katade (H.120) Ensar. Şurahbil b.Sa’d (H.123) Medineli tabiun Abdullah b.Ebi Bekr b.Hazm (H.135) Ensar. Musa b.Ukbe (H.141) Mevali, Arap olmayan köle kökenli. Mamer b.Reşid (H.150 veya 153) Mevali, Arap olmayan köle kökenli. Ebu Maşer es-Sindi (H.150). Ziyad el-Bekkai (H.183). Vakidi (Ebu Abdullah Muhammed b.Ömer) (H.207) mevali. İbn-i Hişam (Muhammed b.Abdülmelik) (H.213 veya 218). İbn Sa’d (H.230)
Hicri 92 de vefat eden tabiinden ve büyük fakihlerden Urve b.Zübeyr ile Onun öğrencisi Hicri 124’de vefat eden Zühri (İbn Şihab ez-Zühri) dir Zühri’nin talebesi İbni İshak (H:152) ile siyer çalışmaları kemale ermiştir. Ancak ilk ikisinin çalışmaları başka kaynakların (İbn İshak,Vakidi ve Taberi) içerisinde zamana ulaşmıştır. Özellikle Urve b.Zübeyr’den çokca almışlardır.
Araştırmacılar, İbn İshak’ın eserinin en güvenilir olduğunda ittifak etmişlerdir. Siret ricalinin üstadı Muhammed İbn İshak’tır. İbn Hişam, İbn İshak’ın es-Sire ve el-Megazi eserlerini özetleyerek hazırlamıştır. İbn İshak’ın iki eserini bir tek kitap halinde toplayan İbn Hişam’a çok şeyler borçluyuz.
İşte Sireti İbn Hişam olarak bilinen Siyer kitabı budur. İbn İshak’ın çalışması ise onu şerh eden İbn Hişam aracılığıyle günümüze kadar gelmiş ve ‘Siyeri İbn Hişam’ olarak ün kazanmıştır. Süheyli ve Ebu Zerr’i bunların ikiside İbn Hişam’ın Siretini şerhettiler. (K.Davud:381)-(Sireti İbn Hişam:1/15-16-17)-(Siyeri İbn İshak-M.Hamidullah:35-37-43)-(Ramazan el-Buti,Fıkhus-Sire:32)-(M.Hamidullah,İslam Peygamberi:1/9)
“İbn İshak’ın Siyerini genişleterek yazan İbn Hişam’dır. Sonradan kitabın adı İbn Hişam olarak ün kazanmıştır. Bu eser İbn İshak/İbn Hişam’ın müşterek eseri olarak bilinmelidir. Zaten İbn Hişam, eserinde İbn İshak’a ait olanları aktarırken; ‘İbn İshak dedi ki/diyor ki’ kendisinin eklemelerine ise ‘İbn Hişam dedi ki/diyor ki’ diye başlamaktadır.”(Araştırmacı Salih Kurnaz)
“Türk edebiyatında ilk siyer, Erzurumlu Mustafa Darir’in Arapça’dan tercüme ettiği ‘Tercüme-i Siyer-i Nebi’ (1388) dir. Veysi’nin Siyer-i Nebi’si (1245) ise ilk telif eser olarak kabul edilir.”(Prof İsmail Çetişli:566) Ömer Nasuhi Bilmen “Bugün elde bulunan Siyer kitablarının en eskisi ve en güvenilir olanları:
- (207)’de Bağdad’da vefat eden ‘VAKIDİ (Ebu Abdullah Muhammed b.Ömer)’nin Siyeri. KİTÂBÜ’L-MEĞÂZÎ HZ.PEYGAMBER’İN SAVAŞLARI (Prof.Dr.Musa K.Yılmaz),
- (218) de vefat eden Basralı İBN HİŞAM (Muhammed bin Abdülmelik)’ın Siyeri.
- (315) yılında Bağdad’da vefat eden MUHAMMED TABERİ (Ebu Cafer Muhammed b.Cerirüt-Taberi)’nin yazmış olduğu Siyeridir.”(Ö.N.Bilen,İslam ilmihali:476)
Taberi’nin ön sözünden:“İslam tarihinin en büyük eserlerinden olan Tarihi Teberi Hicri üçüncü asırda Arap dili ile yazılmıştır. Yazarı, Taberistan’ın Amül şehrinde 224 Hicri yılında doğan ve 310 veya (315) yılında Bağdat’ta ölen Ebu Cafer Muhammed bin Ceriz et-Teber’dir. Kendisi zamanının ünlü tarihçilerindendi. Kitaplarının en meşhuru dünyanın yaratılışından kendi zamanına kadar olan hadiseleri ihtiva eden elinizdeki bu tarihi kitabıdır. İki defa da,1292 ve 1327 Hicri yıllarında eski harflerle basılmıştır. Faydalanılan bu eser Hüsamettin Çelebi tarafından 710 Hicri (1310-1311 Miladi) tarihinde yapılan Türkçe tercümesidir.”(Teberi Tarih:1/5)
Siyer kaynakları: “Peygamberler tarihinin kaynakları:
1-Kitap (Kur’ân)
2-Sünnet-Hadis
Kitap ve sünnet gibi iki ana kaynak esas alınmıştır. En doğru bilgi, ancak bu iki gerçek kaynaktan alınır.”(Ö.N.Bilmen,İlmihal:476) “Siyer Kitaplarının dayandığı kaynakların birincisi Kur’ân’dır. İkincisi ise Hadis kitaplarıdır. Kütübü Sitte ve diğer sahih olanlar.”(Ramazan el-Buti, Fıkhu’s-Siyre:32) “İslam hukukunun ve İslam imanının ikinci ana kaynağı olan Hadis’in yeri Kur’ân-ı Kerim’den sonra gelir.” (M.Hamidullah:2/707) “Dinin Kur’ân’dan sonra ikinci esası olan Sünnettir.”(M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 89. sayı)
1-Kitap-Kur’ân
İnişi:“Kur’ân sözü: kıraat etmek, okumak demektir. Kur’ân’ı Kerim, alemlerin Rabbi olan Yüce Allah tarafından insanları karanlıklardan aydınlığa, Allah’ın doğru yoluna çıkarmak için Peygamberimiz Aleyhiselama, Ramazan ayında, Kadir Gecesinde inmeye başlamış 23 yılda tamamlanmıştır. Yüce Allah tarafından son peygamber Hz. Muhammed Aleyhiselamın kalbine, Cebrail’in (a.s) aracılığıyla, hiç unutmamak, hafızasından silinmemek üzere vahyedilmek, okunmak suretiyle azar azar indirilen, hiç kimsenin bir benzerini daha vücuda getiremeyeceği; Allah katında çok şerefli, kadri yüce; tertemiz sahifelerde, kıymetli, sevgili, takva sahibi kâtiplerin elleriyle yazılı, nesilden nesile tevatürle nakil oluna gelen; doğruluğunda hiç şek ve şüphe bulunmayan Allah Kelamıdır. (Vakıa:80, İbrahim:1, Ahzab: 40, Bakara:37, Ala:6, Şura:7, Kıyamet:18, İnsan:23, İsra:88, Abese:13-16, Bakara:185, Kadr:1) Arapça indiği de (Yusuf:2,Taha:113,Şura:7) ayetlerinde açıklanmıştır.”(A.Köksal:1-2/186-187)
Ezberlenişi:“Kur’ân’ı Kerim’in ilk hafızı Peygamberimiz Aleyhisselamdı. İbn Abbas: ‘Peygamberimiz (s.a.v), kendisine Cebrail (a.s) tarafından indirilen ayetleri ezberlemek için acele eder, dudaklarını kımıldatırdı. Bunun üzerine inen ayetlerde: ‘Cebrail okuyup bitirmeden ezberlemeye çalışma. Onu kalbine yerleştirmek ezberletmek okutmak bize düşer. Cebrail okurken sen onu takip et, susup kulak ver dinle. Sonra onu okuman, Bize aittir (okumanı biz tekeffül ederiz). ’ (Kıyame:16-19) ‘Bundan böyle, Biz sana Kur’ân’ı okutacağız da, sen onu unutmayacaksın.’ (Ala:6) Peygamberimiz (s.a.v) bundan sonra buna uyar, Cebrail okurken susar, dinler, o gidince, ayetleri o nasıl okumuş idiyse öyle ezberinden okurdu” (A.Köksal:1-2/187)
İlk yazılışı: “Peygamberimiz Aleyhisselam nazil olan ayetlerin hangi süreye ve onun neresine konulacağını da yazıcıya bildirirdi. Bu da, Cebrail Aleyhisselam tarafından bildirilmiş bulunurdu. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v): ‘Bana Cebrail geldi. Şu ‘İnnallâhe ye’muru bil’adli…’ (Nahl:90) ayetini şu sürenin şurasına koymamı bana emretti’ buyurmuş tur.”(A.Köksal:3-4/142;1-2/188) “Kur’ân’ı Kerim, Peygamberimize parça parça iniyordu. Resulullah da (s.a.v) onu ezberliyor, insanlara iletiyor ve seçtiği özel vahiy kâtiplerine yazmalarını emrediyordu. Yazarken de şöyle diyordu: ‘Şu süreyi şu sürenin yanına yerleştiriniz, bu ayeti şu ayetin devamına koyunuz.’ Böylece yazılan ayetler, vahiy katiplerinin kendileri için birer nüsha çıkarmalarının ardından asıl nüsha Efendimizin (s.a.v) evinde muhafaza ediliyordu.”(M.Emin Yıldırım,atlas:123)“Zeyd b.Sabit: ‘Vahyi huzurlarında yazardım. ‘Yazdığını oku!’ buyururdu. Yazılmayan bir şey kalmışsa eklettirir, fazlalık varsa çıkarttırıdı.”(A.Köksal:1-2/188;3-4/142-143)“Tarihi delillere bakacak olursak, kendisi ne zaman bir vahiy yani Kur’ân’ın bir parçasını alacak olsa bunu, önce erkeklerden oluşan bir topluluğa okuyup tebliğ ediyor ve sonra da kadınlardan oluşan ayrı bir topluluğa (bu onun hanımların eğitimine verdiği önemi açıkça gösterir) tebliğ ediyordu (bk.İbn İshak Magazi Fes neşri hadis no 192);”(M.Hamidullah:2/697-698)“Kur’ân’ı Kerim’in tamamı Efendimiz (s.a.v) devrinde yazılı hale getirilmesine rağmen; Resulullah (s.a.v) hayatta olduğu sürece vahiy devam ediyordu. Önceden belli sebeplere bağlı olarak inen ayetler ise nesh ediliyor. Hükümleri kaldırılıyordu. Böyle olduğu için Kur’ân Mushaf haline ancak Efendimiz ’den sonra getirilebildi.”(M.Emin Yıldırım, atlas:123)“Kur’ân-ı Kerimin tilavetinde Resulullah’ın vefatından sonra bütün Müslümanların kullandığı Arapçanın Mekke ağzı üzerinde birleşmesinin tercih edildiğini görüyoruz ki esasen Resulullah da sağlığında Mekke Arapçasını kullanmıştır.”(M.Hamidullah:2/699)
Bilmek istersen eğer sen aded-i âyâtı:
Cümlesi altı bin’ü altı yüz altmış altı’demiştir.”(A.Köksal:1-2/189-190)
Kur’ân’ı Kerîm En Büyük Mucize
“’Niçin?’ ve ‘nasıl?’ dan kurtuldun mu?, anlarsın!
Bırak, batakta akıl, dibi arasın varsın!..
Mümin, aklı da böyle anlar, mucizeyi de…
Ölçü ruhun, doğruda, güzelde ve iyide.
Kalb de ilahi nurla görüyor, anlıyoruz,
Kalbden uzak mı düştük, hiçi nişanlıyoruz!”(N.Fazıl:106)
“Akıl sen geri çekil,
Bu senin işin değil.
Çözemezsin denklemi,
Kalbin önünde eğil.” (Halil Altuntaş)
“Kur’ân yaratık değil;
Zerresi kıtık değil,
Bir nur ki dile sığmaz, ona yetmez Arapça;
O,Arapçaya inmiş Allah kelamı, Rabça…” (N.Fazıl:117)
“En devamlı mucizesi, getirdiği Kur’anıdır,
Hak peygamber oluşunun bu en büyük bürhanıdır.” (A.Köksal,Peygamberimiz:277)
“Mukaddes parmak göğe doğru… Ve ay iki şak;
Vurduğu granit kaya, külden daha yumuşak.
Çukurlarda su kaynar, O’nun oku değince;
Yemek tükenmez olur. O ‘Bismillah’ deyince.
Mucize o iştir ki, bitirilmez saymakla;
Sen bir kafes geçir de şu kör ışıklı akla;
Gel, karanlıkta gör, nur gibi, nur gibi duru,
‘Olur’ daki ‘Olmaz’ la, ‘olmaz’ daki ‘olur’u!
Her şey mucize O’nda, çehre, kaş, göz ve kirpik;
Yere düşmeyen dua, fezayı saran iplik.
Kurtuluş mührü ayak, Kur’âna mecra ağız…
O ki, alem o yüzden; O ki, o yüzden varız!” (N.Fazıl:107)
“‘Birleşse insan ve Cin,
Kur’ân’a denk söz için,
En küçük parçasına misil getiremezler
O esrar kapısından içeri giremezler.
Ve yolu çelinseydi
‘Dağa taşa inseydi,
Haşyetinden dağ ve taş paramparça olurdu.’
Dağlar pamuk yığını, taşlar sırça olurdu.” (N.Fazıl:116)
“’Bilinmesin isterse;
Nerde ele geçerse
Görülür ki bu kelam, olmaz insan işi!’
Ses ve harf şeklinde ilahi ihsan işi…
Kur’ân, mukaddes Kur’ân…
Yenilik onda her an;
Onda ebedi nizam, onda iç ve dış sırlar…
Onu zaman silemez, eskitemez asırlar.
Hadis onun herhali,
Gösteren iz, kemali.
Bütün kemaller O’nun sünnetinden eserdir;
Vatanı kemallerin, o havuz ki, Kevserdir.” (N.Fazıl:117)
“Sen geldin şiirin kal’ası düştü
Öldü şairlerin ilham perisi
Kâbe duvarında altın harflerle
Parlayan şiirler demire kesti
Sözlerin üstünde bir söz getirdin
Battı şuaranın söz saltanatı.” (Tayip Atmaca)
Kur’ân Mushaf Halinde: Kurân-ı Kerîm’in vahyi Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatına yakın bir zamana kadar devam ettiği için, yazılı sahifeleri Mushaf haline getirilmemişti.”(A.Köksal:1-2/189) Vefatından sonra Hz. Ömer’in tavsiyesiyle Halife Hz. Ebubekir zamanında vahiy kâtibi Zeyt b.Sabitin başkanlığında Kur’an toparlanarak yazılmış ve bu yazılı haline Abdullah b.Mesud’un teklifiyle; ‘Habeşlilerin dediği gibi ‘Mushaf’ denildi. Hz. Osman’ın Halifeliği zamanında yedi adet çoğaltıldı Küfe, Basra, Şam, Mekke, Yemen, Bahreyn bölgelerine gönderdi ve bir nüshası da Medine de yedinde kaldı. Yüce Allah; Kur’ân-ı Kerîm’i korumayı üzerine aldığını şöyle açıklar: (Hicr 9) ‘Kur’ân’ı kesinlikle Biz indirdik Biz! Elbette onu yine Biz koruyacağız. Doğrusu, O Kitap çok şerefli bir Kur’ân’dır. Levh-ı Mahfuzdadır. (Buruc 21-22)
2-Sünnet-Hadis
Metot: “Müslümanlar için tarihi bilgilerin doğrusunu, doğru olmayanından ayırmanın en önemli ve en ince metodu, rivayet metodudur. Bu metot hadis ilminin metodur. Siyer müellifleri, Siyere dair olayları hadis ilminin esaslarından olan senet ve metin kuralları ile ravileriyle tespit etmişlerdir.”(Ramazan el-Buti, Fıkhu’s Siyre:31-33) “İlmi talep etmek her Müslümana farz olduğu gibi bildiğini yaymak da en önemli görevlerdendir. Hadisi şerifte ifade edildiğine göre Hikmet, müminin yitik malı olup onu her nerede bulursa alması lazım gelir’. Öğrenilmesi farz olan din ilmi yani kitap ve sünnet ilmidir. Onun da kaynağı Resulullah (s.a.v) ile Sahabeyi Kiram ve Tabiin dir.”(Buhari:1/37) “’Hazır olanlarınız gaip olanlarınıza tebliğ etsinler. Zira olur ki hazır olanınız sözünü kendisinden daha anlayışlı bir kimseye tebliğ etmiş olur’ ve ‘Benim sözümü işitip belledikten sonra işittiği gibi başkasına eriştirenin Allah yüzünü ağartsın’”(Buhari: 1/37) Bilindiği gibi Arapların hafızası son derece kuvvetlidir. Binlerce şiir ezberler, onları noksansız ve fazlasız aynen okurlardı. İnsan öyle bir canlıdır ki, herhangi bir organı çok çalışırsa o kuvvetlenir. Sahabe ve Tabiin de hadis ezberleme de maharet kazandılar ve bu konuda son derece ileri gittiler. Bir hadis işittikleri zaman onu hemen çocukların Fatiha’yı ezberledikleri gibi ezberlerlerdi. Özellikle hadisçiler, hadisler den binlercesini ezberler ve yazarlardı.”(Yakup Üstün, Peygamberimiz Hz. Muhammed, Diyanet Vakfı:33-34)
2.1 Sünnet:
‘Dinin Kur’ân’dan sonra ikinci esası olan sünnettir.’ (M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 89. Sayı)
‘Ümmetine bıraktığı ikinci büyük emanet: Sünnet.
Sünnet başvurulacak ikinci hidayet kaynağı.’(A.Köksal: 7-8/870))
Sünnetullah terkibi: “Yüce Allah’ın hüküm, emir ve nehiylerini ifade eder.”(A.Köksal:7-8/870)
Sünnetullah: “Allah’ın koyduğu nizam.”(F.Develioğlu,Lügat)
Ehlisünnet: “Şia’nın haricindeki İslam mezheplerine mensup olan çoğunluk.”(F.Develioğlu lügat)
Sünnet: “Lügatta yol demektir.”(A.Köksal:7-8/870)
Sünnet: “Sözlükte yol ve adet’ demektir.”(L.Şentürk:34)
Sünnet: “Resulü Ekrem Efendimizin (s.a.v) farz olmayarak yaptığı işlerdir.”(Ö.Nasuhi Bilmen:48)
Sünnet: “Peygamberimizin farz ve vacip olmayarak yaptıklarına ve yapılmasını tavsiye ettiklerine denir.” (L.Şentürk: 87)-(A.Köksal:7-8/870)
Şeriat dilinde sünnet: “Peygamberimiz Aleyhisselamdan sadır olan sözler (hadisler), işler ve takrirler (tasvipler) demektir.” (A.Köksal:7-8/870)Sünnet: “Hz.Muhammed’in sözleri, işleri ve tasvipleri”(F.Develioğlu,Lügat)
Terim olarak Sünnet: “‘Peygamberimizin Kur’ân’dan başka söz ve davranışları’dır.
1.Kavli Sünnet: ‘Peygamberimizin sözleri’ demektir.
2.Fiili sünnet: ‘Peygamberimizin davranışları’ demektir.
3.Takriri sünnet: ‘Peygamberimizin, bir Müslümanın yapmış olduğu bir iş veya söylemiş olduğu bir sözden haber dar olduğu halde buna karşı çıkmaması ve onu sükûtla karşılamasıdır.’ … Bu söz veya davranışı uygun gördüğü nü gösterir.” (L.Şentürkt:34)
Ümmetim bozulduğu zamanda sünnetime sarılan kimse için şehit ecri vardır!’ da buyrulmuştur.”(A.Köksal:7-8/874)
“Her davranışın, her adımın hikmettir;
Uymak sana, hem vazife, hem adettir…
Öyleyse, müekked olmayan sünnetini,
Ba’zan terk etmemiz de bir sünnettir.” (A.Nihat Asya)
2.2 Hadis
MÜsned: “İlk ravisinden sonuna kadar yani Hz.Peygamber’e kadar bir kopukluk, kesinti olmadan rivayet edilen hadislere ‘Müsned’ adı verilmiştir(Hakim-i Neysabüri,Marifetü Ulumil-Hadis s.17)”(Hadislerle İslam, diyanet:1/57)
Sahihayn sahipleri
1-Buhari (194-256)
2-Müslim (204-261)
Sünen: Ahkâm (hüküm bildiren) hadislerini toplayan eserlerin ortak adıdır. Ahkâma dair hadislerin fıkıh kitaplarındaki tertibe göre derlenmesiyle de Sünenler ortaya çıkmıştır. Hadisler konularına göre tasnif edilmiştir. Sünenler genellikle iman, ibadet, muamelat ve ukubata (ceza hukukuna) dair hadisleri ihtiva eder. Bu eserlerde Resuli Ekrem’in söz, fiil ve takrirleri yanında ashabın ve tabiinin fetvaları da yer alır. Ahkâm hadisler: Şeri hükümlerin kaynağını oluşturan hadislere denir. Taharet, ibadet, taat, muamelat, ceza huku ve benzeri konulardaki fıkhi hükümlerin çıkarıldığı hadislerdir.
Sünen sahipleri
1-Ebu Davud (202-275)
2-Tirmizi (209-279)
3-Nesei (216-304)
4-İbn Mace (209-273)
Kütübi Sitte:Sahihayn sahipleri ile Sünen sahiplerinden yani altı (2+4) kitaptan oluşur.
Hadisin yeri: “İslam hukukunun ve İslam imanının ikinci ana kaynağı olan Hadis’in yeri Kur’ânı Kerim’den sonra gelir.”(M.Hamidullah:2/707)“Peygamberimiz(s.a.v):‘Benim ağzımdan söz uyduranın yeri ateştir’”(N.Fazıl:550)“’… Bir de bile bile her kim bana isnad ederek yalan uydurursa Cehennem’deki yerine hazırlansın.’”(Sahihi Buhari:1/39) 63
Senet: “Hadis usulü konusunda İslam âlimleri çok dikkatli olmuşlar, ilk Sahabi’den son nakledene kadar rivayet edenlerin isimlerinin sırayla sayılmasına Senet denilmektedir.”(N.Fazıl:551)
Hadis: “Resulullah Muhammed (s.a.v)’in sahabeleri arasında söylediği, yaptığı yahut yapılmasını hoşgörü ile karşıladığı anlatımlardır.”(M.Hamidullah:2/707)
Hadis: “Peygamber efendimizin her hareketi, her edası, her tavrı ve özellikle bütün sözleri. Hatta sükutları (susma ları)”(N.Fazıl:550)
Hadis: “Resul ve insan sıfatıyla kendi sözleri. Sadece Hadis.”(N.Fazıl:550)
Hadis: “Peygamberimizin kutsal sözü.”(F.Develioğlu,Lügat)
Hadisi kutsi: “Kendisini ani bir nur kaplayarak, arada Melek olmaksızın, Kur’ân dışında, doğrudan doğruya Allah’tan gelen söz:”(N.Fazıl:550)
Hadisi Kudsi-Nebevi: “Manası vahyedilen, kelimesi peygamberimizden sudur eden kutsal söz.(F.Develi oğlu Lügat)
Hadisi Kutsi:“Kur’ân’ı Kerim’de (Şura:51): “Allah, dilediğini dilediği kulunun kalbine doğrudan doğruya çok çabuk şekilde yerleştirir. Buna Gizli vahiy denir. Peygamberimizin Kur’ân’ı Kerim’den başka ‘Allah Teâla şöyle buyuruyor’ dediği sözleri, bu tür vahiylerdendir ve ‘Hadisi Kutsi’ diye bilinir. Buna göre, Hadisi Kutsi’nin manaları, Allah tarafından peygamberine vahyedilmiş, o da bunları kendi sözleriyle ifade etmiştir.”(L.Şentürk,ilmihal,diyanet:51)
Hadisi Mürsel: “Peygamberimizden işitildiği söylenilen söz.”(F.Develioğlu-Lügat)
Hadisi Sahih: “Doğru ve adaletli bir raviye dayanan hadisi şerif.”(F.Develioğlu-Lügat)
Hadisi Mevzu: “Bir başkası tarafından söylenip, peygamberimize isnad olunan söz.” (F.Develioğlu-Lügat)
“Bütün İslam müessesesi kaynak olarak dört esasa dayanır:
- Kur’ân (Kitap)
- Sünnet (hadis)
- İcmai ümmet (Ümmetin toplu anlayışı)
- Kıyası Fukaha (Fıkıhçıların kıyası). Bunlardan ilk iki esas… Son ikisi de esasa varmak için yol…
Demek ki, peygamberin Kitabı, Allah’ın Kitabından sonra dinin ana temeli…” (N.Fazıl:553)
Hadis yazma yasağı ve sebepleri: “Nebiyyi Ekrem (s.a.v)’den gelen hadisler Ashab ile Tabiin’in zamanında kitap haline getirilmemiş ve tertibe sokulmamıştı. Bunun iki sebebi vardı:”(Buhari:1/38-39) “Hadis, varlığını Hz.Peygamber’den alır. Ancak, Hz.Peygamber’in Kur’ân’ın dışındaki söz ve davranışları, onun sağlığında düzenli ve kapsamlı biçimde yazıya geçirilmemiştir. Zaten bunun yapılabilmesi için ne tarihi ve sosyal şartlar müsaittir ne de bu çapta bir edebi, bilimsel faaliyete imkan verecek insan kaynağı ve malzeme mevcuttur.”(Hadislerle İslam,diyanet:1/62)
Birinci sebebi:“Hz.Peygamber’in Kur’ân’la karışma ihjtimaline binaen hadislerin yazılmaması yönünde bir isteği olduğu bilinmektedir.Müslim de Ebu Saidi Hudri’den nakledilen HadisindeResulullah şöyle demiştir: ‘Benim ağzımdan Kur’ân’dan başka hiçbir şey yazmayınız. Kur’ân’dan başka bir şey yazmış kimse varsa silsin. Ancak yazmaksızın benden dilediğiniz gibi rivayet ediniz. Bunda hiç beis yoktur. Bir de bile bile her kim bana isnad ederek yalan uydurursa Cehennem’deki yerine hazırlansın’(Müslim Sahih 11.cil 16.bab sayfa 7125 Zühd:72 (3004) Hadisi.”(Buhari:1/39)-(Hadislerle İslam,diyanet:1/63) “Peygamberimiz (s.a.v) zamanında Vahiy katibi dediğimiz sahabiler, Kur’ân ayetlerini deriye, yaprağa, yassı kemik üzerine yazarlarken bazı sahabilerin hem ayetleri hem de hadisleri aynı malzemenin üzerine yazabileceklerini hesap eden Efendimiz, bu durumda ayetle hadisin birbirine karışabileceğini düşündü. Ve hadislerin yazılmasını bu gerekçe ile yasakladı.”(M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 87. Sayı)“Kur’ân’ı Kerim’le karışmaması için hadislerin yazılması, önceleri Hz.Peygamber tarafından yasaklanmıştı.”(Yakup Üstün,Peygamberimiz Hz.Muhammed, Diyanet Vakfı:34) “Öncelikli olan Kur’ân’ı Kerim’in korunmasıydı. Daha önceleri ilahi kitaplar iyi korunamadığı için sonraki devirlere sağlam bir şekilde gelememişti. Peygamberimiz Aleyhisselamın hadislerin yazılmasını yasaklamasının asıl sebebi bu olmalıdır.”(M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 87. sayı) İkinci sebebi de: “Ravilerin ezberlerine güvenmeleri ile beraber yazının Müslümanlar arasında yaygın olmaması.”(Buhari:1/39) “İslamiyet’in geliştiği sıralarda Araplar arasında yazı bilenlerin sayısı azdı. Fakat Efendimiz yazı öğrenimini hızlandırdı. Belki yazıyı yeni öğrenenlerin yanlış yazabilecekleri ihtimaliyle sözlerinin yanlış anlaşılmasının doğuracağı kargaşayı dikkate alarak hadislerin yazılmasını yasakladı’.” (M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 87. sayı)
Hadis şifahi ve rivayet yoluyla yayılmaya çalışıldı: “Bundan dolayı Peygamber’in (s.a.v) vefatından sonra Sahabe’nin ilk yaptığı şey Saadet zamanında ayrı ayrı olarak kaydettikleri Ayetleri ve Kur’ân sürelerini bir yere toplamak oldu. Buna da Mushaf adını verdiler.”(Buhari:1/40) “Yalnız bununla yetinip bütün sünneti (Hadisi) bir yere toplamağa çalışmadılar. Hadisin yalnız şifahen ve rivayet yoluyle yayılmasına hizmet ederlerdi.”(Buhari:1/40) “Hz.Peygamberin sağlığında sözleri düzenli bir biçimde kayda geçirilmemiş olsa da onların nakli ve rivayeti fasılasız olarak devam etmiştir.”(Hadislerle İslam,diyanet:1/64)
Oysa Hadisin yazımına Resulullah zamanında başlanılmıştı: Özel izin verdi: “Hz.Peygamber’in, hadislerin yazılma sı hususunda bazı sdahabilere özel izin verdiği bilinmektedir:”(Hadislerle İslam,diyanet:1/63) “Ashabı Kiramın içinde hem yazıyı çok iyi bilen hem de son derece zeki, güvenilir ve dikkatli bazı gençler vardı. Bunlar Peygamber Efendimizden, hadisleri yazmak için izin istediler. Onları çok iyi tanıdığı, hata yapmayacaklarını bildiği için, istedikleri izni verdi. Bir süre sadece, özel izin alanlar hadis yazdı. Yazı yazmayı bilenler, hadis yazma yasağı konmadan önce de duyduklarını yazmışlardı.”(M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 87.sayı) “Resulullah’ın sözlerinin yazılı bir biçimde derlenip toparlanışı, bizzat onun sağlığı zamanında da başlamış bulunuyordu; Daha onun sağlığında başlamak üzere, sahabilerinden bazıları onunla ilgili bir takım hatıralarını kaleme aldılar:”(M.Hamidullah:2/707-711)“Peygamber (s.a.v) önceleri Kur’ân’la karışmaması için sınırlı sayıda yazı bilen zeki gençlerin hadis yazmasına izin vermişti ve bu süre içinde sadece onlar hadis yazmıştı. Yazı yazmayı bilenler bu izinden önce de hadis yazmışlardı. Efendimiz’in, yazı öğrenimini hızlandırması ve mahzuratın ortadan kalkmasıyla isteyenin hadis yazmasına izin verildiğini görüyoruz.”(M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 87.sayı)“Zira sünnetin yazımı, daha Hz.Peygamber hayatta iken gerçekleşmiştir. Peygamber, ashabının, Kurân üslubu ile hadis üslubunu birbirinden ayırt edebilecek ehliyeti kazandıklarından emin olunca, hadislerin yazı ile tespit edilmesini istemiştir.”(Ramazan el-Buti, Fıkhu’s Siyre:31-32)
Özel izin verdikleri isimler: Enes b.Malik: ‘İlmi yazmakla kayıt altına alınız’ hadisini nakleden odur. Enes vefatına kadar yanında kaldı. Enes yazdıklarını Resulullaha arzetmiştir. Enes’in bu kitabı, tarihin tanıdığı en doğru hadis kitabıdır
Abdullah b.Amr b.As: ‘Resulullah’tan (s.a.v), kendisinden duyduklarımı yazmak için izin istedim. O izin verdi ve ‘es-Sadıka’ kitabını yazdım. “es-Sadıka’daki bin hadis, rivayetlerin tamamı, Ahmed İbn Hanbel’in Müsned’inde mevcuttur. . Bu kitabın Abdullah’ın torunu Amr b.Şuayb da olduğunu, öğrencilerine yazdırdığını görüyoruz .
Hadisin kitap haline getirilmesi:Hadis İlmi:“Resulullah (s.a.v)‘ın Kur’ân olmayarak buyurdukları sözlerini ve işleri bildiren ilimdir.”(Buhari:1/5) “Sünnet ise peygamberin sözleri, işlerinin bir çoğu rivayetçiler tarafından halka naklolunmuş olduğu için bilahere bunlara ne dereceye kadar inanacağız meselesi üzerineTabiin devrinde ulemaca önem verilerek hadislerin sırasıyla kimler tarafından söylenegeldiği ve ravilerin ne derece güvenilir olduklarını öğrenmek, hadisin sahihlerini sakimlerinden (sahih olmayanlarından) ayırd etmek meselesi önem kazanmış ve Hadis Usulü ilmi veya isnad ilmi doğmuştur.”(Buhari:1/38)
“Hadisler bize, dünya tarihinde bir benzeri daha görülmeyen Hadis usulü metoduyla gelmiştir. Peygamber Efendimizin hadisleri, onun zamanından itibaren başlıca iki şekilde korunmuştur:
- Yazarak veya ezberleyerek veya
- Hem yazarak hem de ezberleyerek rivayet etme metoduyla korunarak gelmiştir.”(M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergisi 87.sayı)
Ezber ön planda idi:“Arap toplumunda yazı sanatı gelişmediğinden okuma yazma oranı azdı. Ümmü idiler. (Cuma:2) onlara gönderilen Peygamber de ümmü idi. Resuli Ekrem bu durumu: ‘Biz okuma yazma, hesap kitap bilmeyen ümmi bir milletiz’ diye belirtir. Ezber ön planda idi. Hafızaları akıllara durgunluk verecek derecede gelişmişti. Kültürlerini, şifai rivayet dediğimiz ağızdan ağıza aktarma yoluyla korumaya ve dededen toruna iletmeye çalışırlardı. İslam öncesinde de Araplar şiirlerini ve nesep (soy) bilgilerini böyle korumuşlardır. Nesep bilgilerini ezberleyen ensâbb alimleri yetiştirmişlerdir. Hafızalarında binlerce beyit saklayabiliyorlardı.”(M.Yaşar Kandemir: Altınoluk dergidi 88. sayı)
Hadis yazımına icma ile muvafakat verilmesi:“Hülasa, başlangıçta baş gösteren ihtilaf, işin sonun da icma hasıl olduğu için Hadis yazımında muvafakat hasıl olmuştur.”(Buhari:1/45)
Hadislerin toplanarak kitap haline getirilmesi:(Buhari:1/38)“Sahabelerden sonra tabiinler, daha sonra gelen tebei tabiinlerin de (ravilerin) yani hadis şahidlerinin sayısı çoğaldığında zihinde hadis ve ravileri tutmak zorlaştı. Hadisleri yazıp yazmama tartışması başladı.”(Buhari:1/40) “Bir kısım rical yukarıda bahsedilen Ebu Said Hudri hadisini esas alarak hadislerin ezberlerle muhafaza edilmesini istemişler, diğer rical de: Ebu Said Hudri hadisinin Kur’ân’la sünnetin (hadisin) karıştırılmaması içindi, artık bu sorunun kalmadığı bu konuda artık yanılmaya ihtimal kalmadığından yazılıp kitap haline getirilmesini savunuyorlardı. Kadı İyaz’a göre sahabinin ve tabiinin çoğunluğu yazılması görüşünde idi.”(Buhari:1/40-46) “Hadis yazma meselesine gelince: Kaadi Iyaz’ın beyanına göre bu babda sahabe ile tabiin arasında bir hayli ihtilaflar vaki olmuştur. Birçokları hadis yazmayı kerih görmüş, ekseriyet ise yazılmasına cevaz vermişlerdir. Sonraları bütün Müslümanlar hadis yazmanın caiz olduğuna ittifak etmiş ve hilaf ortadan kalkmıştır. Onlara göre hadisin yazılması Kur’ân’la karışır endişesindendi. Bu endişe ortadan kalkınca hadisin yazılmasına izin verilmiştir. Bazıları: ‘Hadis yazılmamasının nehyinden murad; hadisle ayeti bir sahifeye yazmaktır. İkisi bir sahifede olunca, okuyan hangisinin ayet, hangisinin hadis olduğunu karıştırabilir.’ demişlerdir.”(Müslim :11/7125)
“Lakin zaman geçiyor, Asrı Risalet de gittikçe uzaklaşıyordu. Kur’ân ile Hadisin karıştırılması korkusu ortadan kalkmış olmakla beraber, fetihlerle İslam coğrafyası genişliyor ve sahabe bu bölgelere dağılıyor, harplerde şehit olmaları ve sair sebeplerle adetleri günden güne azalıyordu.”(Buhari:1/46) “Hadis ilminin hacmi, ezberlenecek hadislerin miktarı da çoğalıp zaptedilmesi müşkilat arzediyordu. Sahabenin her birinde bulunan haber ve bilgileri ayrı ayrı ezberlemek ve sünnetin mümkün ise tamamını cem etmek için Tabiin Hazaratı diyar diyar gezip sahabenin müteferrikan malumatı olan süneni toplamayı vazifei diniyye bildiler.”(Buhari:1/46)
“Bir taraftan dahili, fiten ve muharebatı dahiliyye; diğer taraftan Şia ile Nevasıb, Havaric ile Revafız ve Kaderiyye gibi fırkaların zuhurunu müteakıb bir çok cüretkaran da kendi siyaset veya akidelerini teyid eder rivayat çıkarmaktan hali kalmıyor lardı.”(Buhari:1/46) “Bu esbabın her biri sünneti Nebeviyye’yi maadası olan dedikodulardan, mahfuz olan rivayatı nisyandan kurtarmak ihtiyacını şiddetle hissettirmeğe başladı.”(Buhari:1/46-47)
“Bundan dolayı Sünneti zabd ve kayda itina ve rağbet o kadar çoğaldı, bu noktaya alimlerin büyük gayreti o suretle temerküz etti ki, o tarihlerdeki seyahat zorluklarına katlanarak bazen bir tek hadis için İslam memleketinin doğusundan batısına giderek o şahıs ile görüşme külfetine katlanıyorlardı. Bir örnek verecek olursak: Cabir b.Abdillah Ensari tek bir hadis için Abdullah b.Üneys’in yanına bir aylık uzak olan Şam’a gitmiştir.”(Buhari:1/47)
“Bu konuda Emevi halifesi Ömer b.Abdülaziz (101/720) resmi bir girişim başlatmış ve başta İbn Şihab ez-Zühri (124/742) olmak üzere hadis rivayetiyle meşgul olan alimler tedvin faliyetini özenle ve büyük özveriyle gerçekleştirmişlerdir.”(Hadislerle İslam,diyanet:1/71) “Hadisi tedvin (Kitap haline getirme) etmek ihtiyacını ilk duyanlardan biri Emevi Halifelerinden Ömer b.Abdülaziz’dir. Medine valisi ve kadısı Ebubeklir b.Hazm’e (120) ve bütün ehli afaka da hadislerin toplanması için bir talimat yazmıştır.”(Buhari:1/48) “Bunun üzerine ilk hadis tedvin eden kişi İmam Muhammed b.Müslim b.Şihabı Zühri (124) olduğunu muhaddisin söylüyor. Zühri’den sonraki Tabakai Salise ricali içinde tedvin ve tasnife koyulanlar pek çoktur.”(Buhari:1/48)“Sahabe ile Tabiin zaman larında hadisler yalnız şifahen rivayet olunup ezberlenirdi. Ulema çeşitli İslam ülkelerine yayıldıktan ve bidadler çoğaldıktan sonra yalnız ezbere güvenmenin sakıncalarını ortadan kaldırmak için hadisler tedvin edildi.”(Buhari:1/48) İmam Malik’in Muvatta ismindeki kitabıdır. Bütün hadis ehlinin ittifakıyle asrında Kitabullah’tan sonra essahi kütüb idi.”(Buhari:1/48-49)-(Hadislerle İslam,diyanet:1/72)
Yorum Yazın