Hak-Batıl mücadelesi
Rahmetli Erbakan Hoca’da ‘Biz ve diğerleri’ derdi. Benzer şekilde ben de aynı şeyi söylüyorum ‘Reis ve diğerleri.’ Tarihte emsali az görülmüş bir Reis karşıtlığı oluşturuldu ülkemizde. Yedi dival emsal olarak bir de Abdülhamid karşıtlığı oluşturmuştu.
Buna Siyaset diyemeyiz.
Buna demokratik hak diyemeyiz.
Buna muhalefet hakkı diyemeyiz.
Ya ne diyebiliriz. ‘Hak-Batıl mücadelesi diyebiliriz ancak.
Yani tarih boyu süregelen/sürecek ve elanda süren kavgadır.
Ben şahsen gençlik yıllarımdan ve gençlik başkanlığı yaptığım dönemlerden beri olaya ideolojik bakmışımdır. Davamı hep ön plana almışımdır. Şahsımız zarar görse bile, denize düşsek bile elimiz su yüzeyinde bile olsa davamız elimizde olacak şekilde fedakarane davranmışızdır. Bizim kuşak böyledir. Davanın Hamallığını yapmıştır. Sırtında taşımıştır.
“Hamallık ki sonunda ne rütbe var nede mal.”
Küfür tek millettir
“Tekdir küfrün milleti adları ayrılsa da
İsterse garpta olsun ister şimalde solda
Biz İslam için doğduk öleceğiz o yolda
Ey kâfir senin leşin yine murdar olacak
Cihana hükmeyleyen Hak nizam kurulacak.”
İşte bizim davamız budur. Partisizken de bu idi. Partiliyken de bu. Var olduğumuz sürece de kıyamete kadar da bu olacak. Ne mutlu davası bu ve böyle olanlara. Kişisel sorumluluğumuzun yanında toplumsal sorumluluklarımız da var ve olacak. Sezai Karakoç Çağ ve İlham adlı risalesinde Zilzal 7-8 ayetlerin yorumunda. ‘En zerre iyilik mükâfatsız armağansız ve zerre kötülük suç cezasız kalmayacaktır’ der. Bu dünyada da ahirette de böyledir.
Bu gün Ülkemizde mücadele ikiye ayrılmış durumda. Hak ve Batıl. Bu noktada halkı sürükleyenler mükâfat armağan veya ceza ile muamele göreceklerdir. Sürüklenen halk da aynı şekillerle karşılık bulacaktır. Halkı yanıltan sürükleyiciler daha fazlasıyla, sürüklenen halk da onlara göre daha azı ile muhatap olacaklardır. Sürükleyenler planlı halk ise plansızdır. Karşılığı da buna göre olacaktır. Yüce Allah bu ümmete Reis gibi dinini diyanetini bilen ehli salat ehli Kuran mukri musalli bir yönetici nasip etti. Bunun şükrünü eda etmez isek elimizden alınır ve kilometreyi sıfırlar ve yeniden başa döneriz maazallah. Hep böyle bir yönetici hayaletmezmiydik. Şöyle bir geriye doğru hafızamızı yoklayalım. Rahmetli Hocadan beklediklerimiz ziyadesiyle tahakkuk etti. Bu işe yardım cı olmayan dindar ve muhafazakâr entelektüellere kırgınım. Şerri ve tehlikeyi önleme konusunda görevlerini yapmıyorlar. Ümmetin birliği için geliştirici telkin ve tavsiyelerde bulunmuyorlar. Reise yardımcı olmak, Abdül mükellefin boynunun borcudur.
Ne farkınız var
Dem kadar olamıyorsunuz. Türkiye’de solun her fraksiyonu CHP, Hadep/DEM, PKK sı yüzde yüz Amerikancıdır ve AB politikalarından yanadır. Ben arkadaşlarımla güncel konuları müzakere ederken DEM ve PKK kesinlikle CHP ye destek verecektir görecek siniz. Zira bağımsız hareket etmeyen tek örgüt PKK dır. ABD ne derse onu yapmak mecburiyetindedir demiştim ve aynen de oldu. Kandil konuştu işler değişti. Peki, bizimkilerin onlardan farkı ne kadar. SAADET, GELECEK, DEVA ve DEMOKRAT da onların yaptığına benzer uygulamalar içerisinde değiller mi? Onlarda AB ve ABD ile âşık atmıyormu? BİDON ’un başkanlığındaki Türkiye masasının içerisinde elan yer almıyorlar mı? Geçmişte almadılar mı? Hadi DEM’in CHP ye verdiği destek kadar olmasa da hiç olmazsa büyük şehirlerde Reise destek olamazlar mıydı. Daha azı olarak Ankara ve İstanbul’da bari Reise destek veremezler miydi? Bu tarz uygulama onları yokluğa mahkûm etti ve daha da edecek görceksiniz. 31 Marttan sonra esamileri okunmayacak ve sonları sanal olacaktır. O beleş vekillerde sizi bırakıp gidecekler gruptan da düşeceksiniz. Buna rağmen CHP nin elinden yakayı kurtarabilirseniz eğer. İYİ Partinin halini görüyorsunuz. Affedersiniz teşbihte hata olmaz halk tabiriyle ‘Çerçi eşeğine döndürdüler’ vuran vurana. Gelen vuruyor giden vuruyor Eee etme bulma dünyası ‘Eden bulur’ demiş atalar. İyilik armağansız, kötülük suç cezasız kalmayacak tır. Bunları gözünüzün önüne alın.
Fatih Erbakan
Şubat ayı yazımda, ‘Yeniden Refah Partisine ve Fatih Erbakan’a tavsiyem. Tutturulan bu mayadan heyecanlanıp hataya düşülmemeli. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Reisi desteklemesi yıldızını parlattı. Hayli gönül kazandı. Bu seçimde de anlaşmaları yıldızını daha da parlatacak görüleceği gibi. Partisini bir mahalli seçimde değil, yine bir genel seçimde sınamalı. Ha yeterli anlaşma sağlanamadı. Belki de sağlanacak. O zamanda en azından şu jesti yapmalı. İstanbul ve Ankara’da büyükşehir başkan adayı çıkarmamalı bunu da deklere etmeli. Bunu canı gönülden söylüyorum. Anlaşarak seçime gitmeleri tabi ki temennimizdir. Suat Kılıç’ın açıklaması İstanbul’u kaybetme mek gerektiği şeklindedir. Bu da uzlaşmanın umudu olur inşallah’ demiştim.
Yeniden Refah’ın risk aldığını görüyorum. Bu risk alma konusunu nasıl yorumlama lıyız? İlk akla gelen seçime girip oyunu arttırmak için, bunda ne var denebilir. Önce bu tez oylarını arttırmaz. Seçmen genelde iki adaya yönelir yerel seçimlerde. Yöneticile rinin bunu görerek seçime girmeleri risk değil kendi gelişim yoluna lastik yakarak barikat kurmaktır. Bunu kendilerinin de bileceğini sanıyorum. 2028 ana hedefleri olmalıydı.
Öyleyse Yeniden Refah’ın risk almasının asıl ana sebebi nedir? ‘Beynelminel güçlerin rotasına mı girdi?’ Bu en korkuncu. ‘Buda mı eyvah’ diyerek gönül verenlerini ve de vereceklerini ümitsizliğe sevk etmenin çok büyük vebal olacağı aşikârdır. Cumhurbaş kanlığı seçimlerine girilirken kurulan veya kurdurulan basit hesap partilerinin verdiği ümitsizliğin benzerini yeniden solutmak halka ağır gelir. Bu emareler mi görülüyor yoksa.
Bu tezi doğrular mahiyette yetkin bir dost şunu demeye çalıştı. Mealen “Ne yazık ki Yeniden Refah da bir proje partisi olma yolunda ilerliyor. Damat Altınöz, S.Kılıç ve Aydal gibiler partiyi senin benim düşündüğümden farklı yere götürüyorlar ve orda da AKPARTİ düşmanlığı belirgin hale gelmeye başlamış. Fatih’in son yaptığı açıklamalar da bunun ipucunu veriyor. Yazık ediyorlar, vatandaş ümitlenmişti alternatifimiz olacak diye ama partiyi Fatih yönetmiyor, yönetemiyor. Liderlik başka bir şey.” Bu yetkin dost uyarısını sunmak istedim. Değerlendirsinler diye. Dilim daha fazlasına varmıyor. Örselenmesine razım gelmiyor.
Mecelle
Mecelle Hukuku zamanında Osmanlı aydınlarının tartıştığı bir konudur. Bizimde neden bir yazılı hukukumuz yok. Kadılar verdikleri bir ceza veya af kararını bir yasa maddesine dayandırmıyorlar ilahir gibi birçok tartışmanın olduğu bir zamanda Ahmet Cevdet Paşa rahmetlinin kaleme aldığı bir kanun ve yasanın yazılı halidir. 1924 anayasasının esaslarının bu mecelle den faydalanılarak hazırlandığı da söylene gelmiştir.
Mecelle 30 kaide: ‘Def-i mefasid Celb-i menafiden evladır’ veya ‘Def-i mazarrat celb-i menafiden evladır’ Türkçesi şöyledir. ‘Bir zararın giderilmesi bir yararın temininden önemli ve önceliklidir’ veya ‘Zararın önlenmesi faydanın temininden önce gelir’
Mecelle hukukunun bu kaidesini dostlara hatırlatırım. Babam rahmetli de derdi ki ‘Bir dala bassan bin dal ığrıyor’ bir de ‘Çok sözüm var mektuplara yazılmaz’ derdi. Sorumluluklarımızı bilmemiz lazım. Kıymeti zarfta değil zarfın içindeki mazrufta aramalıyız.
Yorum Yazın