Sosyal medya: Savaş alanına dönen sosyal medya kullanıcılığı göz ardı edilemez noktaya gelmiştir. Herkes keyfine göre takıldığı gibi, Sosyal medya mitinglerden, konferanslardan ve TV deki açıkoturumlardan daha fazla etkili hale geldi. Hiçbir gayesi olmayanların ötesin de hazır kıta giydirilmiş sosyal medya fenomenleri yediriliyor içiriliyor giydiriliyor ceplerine harçlıkları konuyor ve hazır kıta bekletiliyor. Haydi denildiği zaman hep beraber hücum ediyorlar övgüde de yergide de konuyu eyleme dönüştürüyorlar. Eskiden bu hazır kıtalar derneklerde veya kahvelerde hazır bekletilir komut gelince de sokağa dökülürlerdi ve tencere tava ile yürürlerdi. Şimdi bunun en etkili hali uygulanmaktadır.
Silindir: Dindarlar üzerinden kurucu iradenin asırlık silindiri geçmiş ve onun yorgun luğu ile yaşamakta iken. Sanki her şey olacağı gibi olmuşçasına zamana zemine bakmadan dini kurallara uyumda intikal devresinde değilmişçesine hareket ediliyor. Özellikle bazı hocalar ve bazı konuşmacılar sosyal medyada yayınladıkları konuşma larında uyum ve uygulama konusunda dayatma ve diretme yapmaktadırlar. Sosyal medyada diyanetin dışındaki hocalar ve konuşmacılar ümmete karşı bilerek bilmeyerek veya şöhret olmak veya tavizsiz görünmek için kendilerince hükümler veriyorlar. Sonra da birbirleri ile atışıyorlar. Hele birde örtünmede şekilcilik tartışması ve tenkit beğenmeme kırıla gitsin. Bazı konuşmacılar ‘Böyle örtündükten sonra hiç örtünmeyin’ mealin de söz ediyorlar. Olanı da körüktürüyorlar. ‘Nasıl olsa tam olamayacağına göre örtünmeyelim bari’ dedirtecek noktaya getiriyorlar. Hiç örtünme yeni yerin dibine soktukları gibi, bu günkü tenkit ettikleri seviyede örtünenleri de aynı biçimde denkleştiriyorlar. İkisine de aynı ceza hükmü veriyorlar.
Örtünenler taltif mi tenkit mi edilmeli
- Bu konuda hiç olumlu esnek ve hoşgörülü konuşulmuyor.
- Giydikleri elbisenin tam tesettür olmadığını,
- Hatları belirginleştirdiğini,
- Makyaj yaptıklarını,
- Evlenmek için örtündüklerini,
- Böyle olunca açıklıkla örtünmenin farksız olduğunu
- İla ahir bahaneler üretiyorlar.
- İlla çarşafı tarif ediyorlar ve diretiyorlar.
- Dışındaki tarzı/tarzları uygun bulmuyorlar.
- Zamana yöreye örfe bakmıyorlar.
- Hele böyle başlasınlarda ileride aslına rücu ederler demiyorlar.
- Bir kere kadının doğasında var süslenmek.
- Süslenmeye meyyal oluşları bilinmektedir.
- Bu konuda haksızlık ediliyor;
- Teşvik taltif göz ardı edilerek
- Caydırıcı vazgeçirici bir dil ve üslup kullanılıyor.
Eskilerin bir tabiri vardır:
- ‘Yarım doktor candan,
- Yarım hoca dinden eder’
Genel vaaz ve konuşma üslubumuz zaten yıllardan beri İslam’ı; uygulanması müm kün olmayan devrine mahsus olaylar gibi takdim etmektedir. Oysa ‘Zorlaştırmayınız kolaylaştırınız, sevdiriniz tiksindirmeyiniz, nikrah ettirmeyiniz’ tavsiyeleri bizim ilk gençlik yıllarımızda çerçeve olarak evlerimize asılmıştı.
Eskilerden bir örnek: Köye gelen hoca kış günü üşenenleri görünce çarığın üzerine mesh edileceğine hüküm vermiş ve herkesin camiye girip namaz kılmasını sağlamış. Yeni gelen hoca itiraz edince de ‘Ben cemaatin camiye girmesini sağladım. Sende çarığı çıkarttır’ demiş. Böylece metodolojiyi anlatmış oluyor.
Umut’a teşvik
‘Müslüman olanların imanı geçmişini siler’. Sonuna kadar açılan af kapısı ve Rahmetinin enginliği kavratılamadı. Allah’ın azabının dehşeti kadar, rahmetinin enginliğinin de müminler arasında kavranılması denk değildi.Müslüman olanlar geçmiş günahlarının baskısındaydılar. Efendimiz; Müslümanlığı kabul edenlerin geçmişlerinin temizlendiğini ifade ediyordu. Ancak yeni Müslüman olanlar; azaptan duydukları endişeyi hissederek geçmişlerinin baskısıyla mahcubiyet yaşarken, samimi Müslümanların geçmişlerini hatırlatması da onları rahatsız ediyordu. Zaten sahabelerin çoğu önceki hayatlarına kefaret olacak davranışlarla, geçmişte işledikleri hataları afettirme yarışı içine giriyorlardı. Az dahi olsa işin gerçek yönünü anlayacak gibi olanlar da; bir türlü Müslüman olmuyorlardı. Nasıl olsa geçmiş günahlarımızdan hesaba çekileceğiz diye.Geçmiş günahları yeni Müslüman olacakları etkiliyordu: Bazılarının aklına şunlar geliyordu; geçmişte; puta taptıkları, adam öldürdükleri, içki içip eğlendikleri ve nice ırza musallat olup namus çiğnedikleri. Bundan dolayı da şöyle düşünüyorlardı: ‘Muhammed, putlara tapan ve haksız yere adam öldürenin bağışlanmayacağını söylüyor. Durum böyle olunca bizler, nasıl olur da iman eder ve hicret edebiliriz?’ diyorlardı. Bu durum Müslüman olacakların önünde bir engeldi. Bu engel kaldırıldı. İleriki yıllarda bu kolaylıktan dolayıAmr b.As, Halit b.Velid, Osman bin Ebi Talha üç büyük şahsiyet Müslüman olacaklardı.
Konuşulurken içkinin yasaklanma aşamaları anlatılarak sarhoşa gösterilen müsama ha bunlara gösterilmiyor. İçkinin yasaklanması seyri bir metodoloji oluşturuyor.
İçki üç aşamalı haram kılındı
İslam’dan önce Araplarda çok yaygın bir şarap içme alışkanlığı vardı. Allah Teâlâ ilk Müslümanları yavaş yavaş içki yasağına alıştırmıştı. İçki ve kumar hakkındaki hüküm ler, İslam’ın ilk yıllarında ortaya konulmayıp, hususi bir takdir ile geriye bırakılmıştı.
- Önce onun zararının faydasından çok olduğunu bildirmiş,
- Sonra içkili iken namaz kılmayı yasaklamış
- En sonunda (Maide:90-91)ayetle kesin olarak içki içmeyi haram kılmıştır.
Zararı faydasından çok
(Nahl:67):‘Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsi niz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.’Böylece sarhoşluk veren şeylerin, güzel ve makbul bir içecek sayılmadığı hissettirilerek onun ileride yasaklanacağı ima edilmiştir.
İçkili iken namaza yaklaşmayın
İnsanların soruları üzerine: ‘Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için bir kısım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı, faydalarından daha büyüktür.(Bakara:219 Bu ayetten sonra Müslümanların ekseri yeti içkiyi terk etti, bir kısmı ise içmeye devam etti.Bu emir, şarabın şiddetle yasak edildiği manasına alınmadı.
Ayet yanlış okundu: Ashaptan biri, akşam namazını kıldırırken, bir ayeti mana bozulacak derce de yanlış okudu. Bunun üzerine: ‘Ey iman edenler! Siz sarhoş iken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın!’ (Nisa 43) ayeti nazil oldu.
- ‘Ya Resulullah! Biz namaz vakti yaklaşınca içmeyiz’.
- Peygamber (s.a.v) cevap vermedi, sustu.
- Yine şarap içmekten kesilmeyenler oldu.
- Bundan sonra Müslümanlardan içki içenler iyice azaldı.
- Namaz kılınacağı zaman Allah Resulünün münadisi:
- ‘Sarhoş olanlar kesinlikle namaza yaklaşmasın!’
- Müslümanlar, içkinin kesin olarak yasaklanacağına hazır hale gelmişlerdi.
İçki kesin yasaklandı
Hz. Ömer: ‘Allah’ım! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun!’ diye dua ediyordu. Allah Teâlâ: ‘Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları, şeytan işi birer pisliktirler. Bunlardan uzak durun ki felah bulasınız. Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin salmak; sizi Allah’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bütün bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?’ (Maide:90-91) Bu da içki yasağının üçüncü safhasıydı. Böylece içki bütünüyle haram kılınıyordu.
İçki seli sokaklar: “Münadi yasağı ilan edince: ‘Haberiniz olsun ki; içki haram kılın mıştır’. Tulumları delinip, küpleri kırılıp dökülen içkiler, Medine sokaklarında seller gibi aktı.Yahudiler: ‘İçki içip dururken ölmüş olanlar sizin kardeşleriniz değiller miydi?’ diye kafa bulandırmaya çalıştılar.
Haram kılınmadan önce tadanlara günah yoktur: Yüce Allah da, Müslümanları bu şüphelerinden kurtarmak için (Maide:93) ayetini indirdi: ‘İman eden ve iyi işler yapanlara, … (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur’. Hicri Rebiülevvel 4/Miladi Ağustos 625 içkinin haram kılınması.
Muhammed Hamidullah, Medine vesikası-sözleşmesinden bahsederken: “Yeni bir karakter, durum ne olursa olsun, bu anayasa iledir ki İslam, kendi hayatının yeni bir bölümünü başlatmış oldu ve böylece ruhaniyetin dünyevi hayatla karışıp birbirleri içine girmiş hali, İslam’a has yeni bir karakter ortaya çıkardı. Sonu materyalizm: Ruhi-manevi şahsiyet ve hasletlerden kendini sıyırmış bir siyasi hayat, bizi doğruca materyalizme götürür ki bu da, yırtıcı hayvanların sahip olduğu hayatın daha alt seviyesinde bir yaşayıştır. Nadir şahsiyet Buna mukabil dünyevi gerçeklerden sıyrılmış sırf ruhi-manevi değerler ve yaşayış, belki bizi meleklerden de yüksek bir seviyeye çıkarır; fakat bu ise, insanlar arasında yetişen son derece nadir bir takım şahsiyetlerin gerçekleştirebileceği bir şeydir; hâlbuki ki insanların büyük çoğunluğu yani halk yığınları, böylesine bir hayatın içinde yaşayabilmekten tamamen uzak bir durumdadır.
Vasat kimse: Özellikle Muhammed (s.a.v)’in seslenip hitap etmek istediği kimseler, vasat orta yapıdaki kimselerdir ki Resulullah onlara, insan hayatının her iki yanını da nasıl bir muazene içinde tutabileceklerini öğretmiş ve ruhi ve dünyevi hayatın her ikisini birden aynı kapta toplayan bir sentez (terkip) meydana getirmenin yollarını göstermiştir. Böylesine bir dini ve anlayış ve sistem, her bir fert için geçerli, vazgeçil mez asgari bir takım esas noktalar tespit edip ortaya koymuştur fakat yine ferdi, ruhi-manevi hayata öncelikle yönelme imkânına da sahip kılmıştır.
İslam vasat insan hayatında dengelendi: Dünyevi maddi hayata hakim olup bunu eli altına almak ve aynı zamanda ruhi-manevi hayata doğru da yönelmek, İslam dini tarafından vasat insan hayatında böylece dengelenmiş bulunuyordu. Vakti gelince her yerde namaz kılınacağı bundan ayrı, camide toplanarak kılınan cemaat namaz larının önemi belirtilmekle beraber, evde, tarlada, daha nerde bulunulursa bulunul sun, günlük bir namazın belli saati gelip çattığında ferdi olarak da o namazın kılınabil mesine müsaade olunmuştur.”(M.Hamidullah:1/200-201)
Yorum Yazın