“İşinizi iyi yapma dereceniz, maaşınızın karşılığı değil, karakterinizin yansımasıdır.”
Mümin Sekman
Telefondaki ses son derece nazik. Seviniyoruz iyi birini bulduk diye. Emanet edeceğimiz iş bizim için çok kıymetli. Sözleştiğimiz saatte kabrin başında beliriyor. Bir eli cebinde, diğer elini mezar taşına koyarak, kime yaptırdınız bunu, diyor. Tabii devamı geliyor hemen, olmamış! Sanki başka bir kuaförde saçımızı kestirdik! Mezarlık olmasının gözünde bir kıymeti yok.
Aile mezarı olması için babamın yanı boş. Anneme dönerek şöyle söylüyor, “Abla sen sığmazsın buraya.” İlk dakikadan duyduklarımıza inanamayarak birbirimize bakıyoruz, herkesin gözünde aynı ifade: Eyvah! Ortalığı yumuşatmak için Salime, “Allah gecinden versin.” diyerek araya girse de nafile, “Hepimizin gideceği yer orası,” diyerek oralı olmuyor, “Ben bu mezarı tekrar yapayım.”
İnsan beklemediği bir yerde kötülük görünce basireti bağlanıyor. Adam hiç durmuyor. Diğer mezarlara götürüyor bizi. Yüzümüz asık takip ediyoruz. Taşlardan bahsediyor, sütunların sağlam olması gerektiğinden. Mezar değil apartman dairesi yapıyor sanki. Taşların adamdan daha iyi bir kalbe sahip olduğuna bahse girebilirim. Toprağın üzerinde zıplayarak söylediği cümleyle hepimizin kanı donuyor: “Ölünün kokusu bile gelir.” Yazarken bile hicap duyuyorum.
Nezaketimizden ödün vermemek adına suskun kaldık. Sonradan konuşunca fıkra gibi bir olay yaşadığımızı fark ettik. Maalesef değil. Geçtiğimiz günlerde annem Semiray Hanım, ablam İlke, dostumuz Salime ve yeğenim Elif babamın Bağlum Mezarlığı’nda bulunan kabrini ziyarete gittik. Sık sık ziyaretine gidiyoruz, suluyoruz, bakımlı olmasına özen gösteriyoruz ancak mezar bakımı ayrı bir iş; çiçeklerden, bitkilerden, topraktan anlamak lazım. Profesyonel bir bakım hizmeti almak için araştırdığımızda orada tek bir kişinin bu hizmeti verdiğini öğrendik. Karşıyaka Mezarlığı’nda profesyonel bir şekilde, yıllık olarak ödenen bir bedel karşılığında çiçeği, toprağı, bitkisi içinde olmak koşuluyla bakım hizmetinden yararlanıyorsunuz. Burada da öyle olur diye düşünmüştük.
Bakım hizmeti için konuşmak istediğimiz hâlde daha fazla para kazanmak uğruna işittiğimiz cümlelerin en can alıcı olanlarını anlattım. Sonrasında yıllık ücretin içinde çiçek, bitki, toprak gibi zaten hizmete dâhil olması gerekenlerin olmadığını söyledi. Kibri, ukalalığı, ruhsuzluğuna değinmeme bile gerek yok.
O noktadan sonra babamın kabri başındaki suskunluğumuzu, saygımızı hak etmediğini düşünerek araya girdim. Haftada bir, iki adım yol gelerek dökeceği bir litre (!) suya ücret istediğini, başından beri her şeyin farkında olduğumuzu ancak mezarlıkta olmamız hasebiyle saygıdan sustuğumuzu, dört kadın olmamızdan faydalanmak istediğini, burada tek olmasını kullandığını ve yaptığının etik dışı olduğunu ifade ettim.
Burada önemli olan mezarlık bakımı değil elbette. İşini iyi yapma zorunluluğu herkes için geçerli. Ticaret yapmak, para kazanmak ahlâksızlıkla olacak şeyler değildir. Bazı işler ise çok daha fazla nezaket ve incelik ister. Mezarlıkta, kaybımızın başında bu davranışlara maruz kalmak son derece üzücüydü.
Toplumsal olarak bir çürümüşlüğe doğru gittiğimizi düşünmemek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. En başta kendimi odak noktası kabul ederek nezaketten taviz vermemeye çalışıyorum. Vicdanen rahatım bu konuda. Peki, bu insanlar? Ya çocuk yetiştiriyorsa, diye geçti içimden. Toplumun bir parçası olduğunun farkında mı? Bir işi yaparken salt para kazanmak amacıyla yola çıkılıyorsa o işten hayır gelir mi? Emeğinin karşılığını herkes almalı, buna bir sözümüz yok. Ya gerçekten hak etmek...
Son söz olarak, mezarlıklar hepimiz için önemli. İnsan olmanın gerekliliği. Her insan bakımlı, çiçek gibi görmek ister kıymetlisinin kabrini. “Yattığı yer nurla dolsun.” deriz. Daima ışıkla, aydınlıkla bağdaştırırız zihnimizde. Bu isteğimizi kendini kurnaz sanan kimselere bırakmadan, vatandaşını bu davranışlarla muhatap etmeden belediyelerimizin yine ücret karşılığında sahiplenmesini istemek şüphesiz ki hakkımız. Hem belediyelerimiz kazansın hem bizlerin gözü arkada kalmasın.
Yorum Yazın