Kendini tanımak, marifetler marifeti
Cemil Meriç, Bu Ülke
Annem bazen ablam İlke ve benim çocukken sorduğumuz soruları anlatır. “Göller buz tutunca ördekler nereye gider, karıncaların midesi var mı; kuşlar neden yerden su içiyor, o su kirli değil mi; güneş ve ay birbirlerine küs mü, neden yan yana gelmiyorlar gibi çok sevdiği sorularımızı zaman zaman hatırlatır. Şimdi kırk yaşına merdiven dayamış olmamızla gurur duyarak ve sorularımızın cevaplarını bulmuş olduğumuzu umarak tebessümle anlatır çocukluğumuzu.
Birkaç gün boyunca yaşama hevesimin azaldığını hissettim. Artık soru sormadığımı fark ettim. Bu düşüncemde oğlum Eren’le sohbetlerimizin payı büyük. Heyecanla soru soruyor, cevabını beklemeden bir yenisini soruyor. Çünkü önemli olan cevaplar değil, sorunun ne denli güçlü olduğu. Güçlü bir soru, sayısız cevabı getiriyor. Zihnimizde laf lafı açıyor, yeni soruların zeminini oluşturuyor.
Yaşamın bilinmeyen yönü en çok merak ettiğimiz şeylerin başında gelmiyor mu? Bilmek istediğimiz şeylere karşı derin bir aşk besliyoruz. Her sabah, uyanır uyanmaz büyük bir şevkle gözümüzü açtıran şey, o gün ne olacağı sorusu değil mi? Yaşam, sisli bir yol; her bir adımda önümüze ne çıkacağının merakıyla yol alıyoruz. Merak, en büyük çatışma unsurlarından biri olarak duruyor yanı başımızda daima.
İşimiz, çocuklarımız, eşimiz, astlarımız, üstlerimiz, ailemiz, duygularımız, edimlerimiz; hayatımıza temas eden herkes ve her şey bilme dürtümüzü çoğaltıyor. Kaderimizin iplikleriyle, kendi idrakımızın ipliklerini birleştirerek örüyoruz yaşamı.
Geçtiğimiz günlerde okuduğum ve çok etkilendiğim Alberto Manguel’in Merak* isimli kitabı ile hakikat arayışıma yeni zincirler eklendi. “Merak konusunda meraklıyım.” cümlesiyle başlayan deneme türündeki kitabında Manguel, insanın merak ve hakikat yolculuğunu Dante’nin İlahi Komedyası’ndan tiratlarla zenginleştirerek anlatıyor.
Her bölüm Manguel’in çocukluğundan bir kesitle başlıyor. Çocukluğumuzda iştahla sorduğumuz “Neden?” sorusunun zamanla “Ne biliyorum?” sorusuna evrilmesinin zihnimizde yeni ülkeler keşfetmeye yönelttiğini belirtiyor.
Manguel, insanın dünyadaki mecburi yolculuğunun ancak merak duygusuyla diri tutulduğunu savunuyor. Seneca’nın deyişiyle, kendi sanatının ve güzelliğinin farkında olan tabiat, bize doğuştan bir merak duygusu vermiş ve bizi seyircisi olmamız için yaratmıştır.
Yaşamın tüm aşamalarında zaman zaman miskinlik, isteksizlik, eksiklik duygusu ile mücadele ediyoruz. İnsan olmanın getirdiği hakikati arama dürtümüz, sonunda en büyük soru işareti ile kol kola geziyor zihnimizde. Dante’nin İlahi Komedyası’nda aradığı En Yüce İyi’yi arıyoruz yol boyunca. Merak duygumuzun temelinde yatan bilme özlemini yitirmeye başlıyoruz belki, yol önümüzde uzadıkça. Kendi cehaletimize açtığımız savaş hâlinin ancak soru sorarak sona ereceğine değiniyor sık sık Manguel.
Alberto Manguel, “Merak Nedir?” isimli ilk bölümde merak kelimesinin hem olumlu hem olumsuz anlamlar taşıdığını belirtiyor. Her şeye dikkat ve özenle yaklaşan bir merak hâlinin olumlu olduğunu, en gizli ve mahrem konuları bilme isteğinin ise olumsuz olduğuna değiniyor. Okurun da kendini sorgulamasına sebebiyet veriyor bu tanımlamalarla. Merakın muğlak yapısının altını çizerek, merak duygumuzu hangi konuların kabarttığını düşünmemize fırsat tanıyor.
Manguel düşüncelerini Dante’nin yanı sıra Montaigne, Borges, Cicero, Seneca, Samuel Beckett, David Hume, İbn Haldun, Jean-Jacques Rousseau gibi büyük düşünür ve yazarların eserleri ile temellendiriyor. Bu durumun okuma zevkini perçinlediği, anlaşılırlığın arttığı ve araştırmaya, öğrenmeye sevk ettiği kanaatindeyim.
Manguel, on yedi bölümden oluşan kitapta her bölümde on yedi soru soruyor. “Ben Kimim?”, “Nasıl Akıl Yürütürüz?”, “Eylemlerimizin Sonuçları Nelerdir?” gibi merak uyandıran soruları felsefi ve dinî boyutlarıyla ele alıyor. Merak duygusunun, zengin bir iç dünya ve bilginin peşinde geçen dolu dolu bir yaşamla ödüllendirildiğini belirtiyor.
İlk bölümde çocukların nasıl yetiştirilmesi gerektiği ile ilgili önemli konulara değinilmesi kendi çocukluğuma götürdü beni. Merak etmenin, daha fazla sorunu beraberinde getirdiğine dair bir inanışla büyütüldüğümüzü ve bunun bizim kültürümüze has bir durum olmadığını anladım. Bu konuya bir eleştiri olarak Manguel, “Eğitim kurumlarımız artık düşünmeyi ve muhayyileye idman yaptırmayı teşvik etmiyor. ‘Neden?’ diye sormak yerine ‘Ne kadara mal olacak?’ ve ‘Ne kadar sürecek?’ diye sormayı öğreniyoruz.” diyor.
Kendi sorularımızı bulabildiğimiz ve yaşamı dinleyebildiğimiz zaman merak ettiğimiz her şey cevaplarını doğuracaktır. Dante’nin İlahi Komedyası’ndan “Dön de dinle/Cennet’i hep sadece benim gözlerimde izleme.”
*Alberto Manguel, Merak, Deneme, Yapı Kredi Yayınları, Çeviren Kutlukhan Kutlu, 2. Baskı
Yorum Yazın