‘Bir beklenen var ki, ancak,
Nurun ezelden sahibi…’ (N.Fazıl)
Yetmişli yılların başında ilk siyer türü eser olarak Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya’sını okumuştum. 27.12.1970 tarihli kitabın kapağının içine de uzun bir not düşmüştüm. Sonraki zamanlarda okuduğum siyer kitaplarında okuyucu gözlemi olarak; şöyle-böyle olsa daha iyi olmaz mı? Gibi düşüncelerim olmuştu. Bu düşüncemi sürekli tazeliyordum. Ancak zihnimde gelişen düşünce ve tasavvurları bir başkasının gerçekleştirmesi beklenemezdi. Doğrusu bu pek de mümkün olmazdı. Buradan hareketle düşünce ve kanaatlerimi gerçekleştirmeyi düşündüm. Bu işi başkasından beklemeden kendim yapmayı düşlüyordum.
Her ne kadar mesleğim Makine ve Mühimmatcılık olsa da, 24 yıl AR-GE araştırma ve geliştirmeciliğim de vardı. Bu alana yabancı değildim. Özel ilgi alanımdı benim. Zira ilkokuldan sonra Kayseri’de okumak üzere İmam-Hatip yatılı imtihanına Rahmetli Babam ile gitmiştik ancak çeyrek saat farkla yetişememiştik. Baba’mın yetkililere koşuşturması yetmemişti. İçimde bir burukluk kalmıştı.
Uzun yıllar konuyu kafamda canlandırdım ve fizibilitesini hazırladım. Yani yetmişli yıllardan 2008’e kadar siyer konusu zihnimi, gündemimi hep meşgul etmişti. Nasıl bir yol takip edeceğimi, uygulayacağım şablon ve format üzerinde kafa yoruyordum. Kaynaklarımı oluşturan bir kitaplığım da oluşmuştu.
Bir gün baktım Mecliste makam odamdaki takvim yaprağına 08 Haziran 2008’i gösteriyor, Aleyhisselamın vefat günü. Ayrıca uzun zamandan beri de Peygamber Efendimizi anlatan Süleyman Çelebi’nin Mevlidini incelemek istiyordum. Hem Mevlidi incelemek hem de vefatla alakalı birkaç makale yazmak istedim ve yazmaya başladım. Böyle başlamış oldum Siyer’i yazmaya. Uzun araştırmalar, uğraşılar ve çabalar sonucunda böyle bir eser çıktı ortaya. Bu bir mukayeseli araştırmadır, büyüklerin ve ihtisas sahiplerinin eserlerinden meydana gelen bir araştırma.
Mevlid, manzum bir ‘Siyer-i Nebi’ adeta. M.Asım Köksal Hoca’nın Peygamberimiz (manzum) ve Üstad Necip Fazıl’ın ‘Esselam’ isimli eserleri de aynı şekildedir. Arif Nihat Asya ve diğer manzum kaynaklar da aynı içerik ve güzelliktedir.
Bu çalışmayı yaparken şöyle bir yöntem takip ettim: Düz yazılı anlatımı aktardıktan sonra onun özeti olan varsa şiiri altına ekledim. Konuyu nesir olarak okuyan bir kişi edebi sanatlarla örülen şiiri de okuduğu takdirde belki daha iyi anlar veya aklında kalır diye düşündüm. İki örnek sunuyorum bu konuda:
Bir:Hz. Âdem’in cennetten çıkarılışı ve Rabbinden af dilemesi olayı anlatıldıktan sonra;
“Hem vesile olduği’çün o Resul
Âdem’in Hak tövbesin kıldı kabul” (S.Çelebi:)
“Yok, bile yokken O vardı;
O bir nur… Ki mutlak saffet.
Âdem, Allah’a yalvardı;
O nur için beni affet!”(N.Fazıl)
“Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şahitti.”(D.Ali Erzincanlı)
İki: Sevr mağarası olayı: Efendimiz ile Hz. Ebubekir mağaranın içindeler. Müşrikler geldiklerinde mağaranın kapısı önünde birçok olayla karşılaştılar. Örümcek ağ örmüş, ağaç bitmiş, kuş yuva yapmış ve yumurtasının üzerinde oturmakta. Buranın uzun zamandır kullanılmadığı kanaatine varıyorlar ve dönüp gidiyorlar. Bu olayın fiziki yönü şiirlerle şöyle destekleniyor;
“Güvercin yuvası, örümcek ağı…
Böyle şey gördün mü ey Sevr dağı?
Hayretin yeri yok ibret vaktidir.” (N.Yıldırım Gençosmanoğlu)
“Örümcek ağını pekiştirdi bir gecede bin yıllık
Güvercin bir kerede bıraktı sıcak yumurta
Yeni doğum yumurtası bir yıllık
İnançsızlar sedefsizler gelip gelip döndüler
Değişimi büyük dönüşümü
Taş içinde atan bir çift kalbi
Göremediler, işitemediler sezemediler.” (Sezai Karakoç)
Arif Nihat Asya’nın bakışı çok farklı. Bu örümcek ağı mağaranın önünde değil müşriklerin gözlerindeydeydi;
“Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi…
Hakkı görmeyen gözlerdeydi!” (A.Nihat Asya)
Bir okuyucu olarak gözlemlerimi yansıttım. Bir nevi kendime yazdım. Kendimi okuyucu yerine koydum. Bir okuyucu gözüyle baktım. Yararlı olacağı kanaatiyle bu çalışmayı yapmaya başladım. On bir yıl sürdü.
Bu araştırmada; aynı konuda başka kaynaklar ne diyorsa ister benzer, ister farklı anlatılsın birkaç tanesini alt alta aynen aktarıyorum. Aynı konudaki üslup farklılıklarını da yan yana koyuyorum. Konu aynı olsa da farklı cümle yapısıyla anlatımı da okutmuş oluyorum. Böylece farklı veya benzer üslup ve yorumlarıyla, birçok kıymetli eseri aynı anda okuma fırsatı sunmuş oluyorum, okuyucuya ve araştırma yapacaklara.
Böylesi bir okuyucunun, ‘diğer kaynaklar bu konuda ne diyor acaba?’ sorusunu ortadan kaldırıyorum. Kaynakları hemen cümle bitiminde veriyorum. Eserinden aktardığım, kaynaklardan aldığım cümlelerin bitiminde yazarını kaynağını ismini ve sayfasını vermekle ben aradan çekiliyorum ve okuyucuyu ünlü isim ve eserlerle baş başa bırakıyorum ve okuyucu açısından güveni ön plana çıkarıyorum.
Okuyucu aynı konuyu ortalama üç ayrı yazardan alt alta okumakla daha iyi anlayacağı olumlu görüşümüzün yanında, belki gelecek tek olumsuzluk okuyucunun bu fazla tekrardan dolayı usangaçlık göstereceği şeklindedir. Bu araştırmanın özü zaten tekraren okutarak zihinde kalıcı olmasını sağlamaktır. Okuyucu, akabinde edebi manzum anlatımı da okuyunca konunun artık aklından çıkmayacağını, kalıcı olacağını düşünüyorum.
Okuyucuya disipline edilmiş konularının hiyerarşık olarak anlatıldığı siyerin özünü sunuyorum. Dolgu cümlelerini bıktırıcı usandırıcı tekrarları atıyorum. Klasik siyer tekniğinde bir okuyucu bir siyeri sonuna kadar okuyup tamalayamıyordu.Kıssa kıssa, fasikül fasikül anlatımların süreklilik arzetmemesi sonucu. Baştan sona kadar akıcı olarak bir siyeri okuyup bitiren okuyucu sayısı artacak ve böylece her okuyucu sonuna kadar okuyup siyeri tamalayacaktır. Siyeri akışkan hale getiriyorum ve konularını hiyerarşik olarak arka arkaya sıralıyorum. Türkçe gramer ve kurallarına uygun genç neslin de okumasını sağlayacak şekilde düzenliyorum. Özellikle isimleri güncel kullanıldığı gibi yazıyorum; Ebu Bekir’i Ebubekir, Mes’ud’u Mesud gibi. Genç kuşağa siyeri sevdirmek istiyorum. Yorum ekliyorum, açıklayıcı bilgi veriyorum. Konunun sonunda çıkarılacak dersleri ve öğütleri veriyorum.İlk, orta ve güncel kaynak ve yorumların kaynaştırılıp harmanlan masını sağlıyorum. Hicri takvimin yanına Miladi takvimi de ekliyorum. Efendimizin hayatına doğum ile değil nurunun/ruhunun yaratılmasıyla başlıyorum.Konunun iyi anlaşılması için ana başlıkların altına çokça alt başlık oluşturuyorum.Tartışmalı konuları ayrıntılı araştırdım: Ayşe validemizin evlenme yaşı. Zeynep annemizin evliliğindeki akla takılanlara açıklık getirilmesi. ‘Mugayyebatı hamse’ beş bilinmeyen ve ila ahir gibi konular.
Farklılıklarımızın maddeler halinde kısa tekrarı
- Düz yazılı anlatımın bir veya birkaç şiirle desteklenilmesi
- Siyerin akışkan ve konularının hiyerarşik olarak arka arkaya gelmesi
- Bir konuda aynı veya farklı cümle yapısıyla da olsa birkaç kaynağın bir arada okutulması
- Okuyucunun bu konuda diğer kaynaklar ne diyor acaba sorusuna cevap verilmesi
- Bu kaynaklardan aldığım cümlenin bitiminde; yazarın, kaynağın ismi ve sayfasının verilmesi
- Kaynakların hemen cümle bitiminde verilmesi
- Böylece okuyucuda güvenin ön plana çıkarılması
- Dolgu cümleleri ile bıktırıcı usandırıcı tekrarlardan arındırılması
- Klasik siyer tekniğinde okuyucunun bir siyeri sonuna kadar okuyamaması
- Kıssa kıssa, fasikül fasikül anlatımların süreklilik arzetmemesi
- Bir okuyucunun siyeri sonuna kadar okuyup tamamlamasının sağlanması
- Türkçe gramer ve kurallarına uygun genç neslin de okumasını sağlayacak şekilde düzenlenmesi
- Özellikle isim ve kelimelerin güncel kullanıldığı gibi yazılması; Ebubekir, Mesud gibi
- Genç kuşağa siyerin sevdirilmesi ve bilinçlendirilmeleri
- Varsa yorum eklenilmesi açıklayıcı bilgi verilmesi
- Konunun sonunda çıkarılacak derslerin ve öğütlerin anlatılması
- İlk, orta ve güncel kaynak ve yorumların kaynaştırılıp harmanlanması
- Hicri takvimin yanına Miladi takvimin de eklenilmesi
- Efendimizin hayatına doğum ile değil ruhunun/nurunun yaratılmasıyla başlanılması
- Tartışmalı konuların ayrıntılı araştırılması ve doğruya ulaşılması:
- Ayşe validemizin evlenmesi ve evlenme yaşı
- Zeynep bnt Çahş’ın evliliğindeki akla takılanlara açıklık getirilmesi
- Beş bilinmeyen ve ila ahir gibi konular.
- Ana başlıklara çokça alt başlık oluşturulması gibi.
Siyer kaynakları
“Peygamberler tarihinin kaynakları; bunlar iki kutsal kaynaktır:
1-Kitap (Kur’ân)konusunda ayrıntılı anlatılacak.
2-Sünnet-Hadisyine konusunda ayrıntılı bilgi verilecek
Hadis kaynakları
Sahihayn sahibleri
1-Buhari (194-256)
2-Müslim (204-261)
Sünen sahipleri
1-Ebu Davud (202-275)
2-Tirmizi (209-279)
3-Nesei (216-304)
4-İbn Mace (209-273)
Kütübi Sitte:
Sahihayn sahipleri ile Sünen sahiplerinden yani altı (2+4) kitaptan oluşur.
Siyer Kitapları
Siyer kitaplarının tasnifi: “Genel olarak, sünnetin ve Peygamber’in hadislerinin yazı ile tespitinden sonra başlamıştır. Hz. Peygamber’in hayatı ve savaşları her ne kadar ashap tarafından şifahi olarak nakledilmişse de yazılı olarak tespiti, sünnetin yazımından sonra gerçekleşmiştir.”(Ramazan el-Buti, Fıkhu’s Siyre:31-32) “… Hadis’in toplanmasıyla tarihin ilk materyalleri bizzat toplanmış oldu”(Siyeri İbn İshak-M.Hamidullah:33-34) “Müslümanların tarihe önem vermeleri Peygamber çağından itibaren başladı. Resulullah’ın ashabı onunla ilgili bildikleri her şeyi; söz, fiil ve takriri topladılar. Bu bilgileri toplama işine, bazı sahabeler Peygamber (s.a.v)’in hayatından itibaren, bazı sahabe vefatından sonra başladı. Her biri bilgileri bir sayfada topladı. Ve öğrencilerine öğretti. Tabiinden olan öğrenciler arasında birçok üstaddan ders alıp öğrenenler de vardı. İşte bilgi önce böyle toplandı, sonra düzene sokuldu.”(Siyeri İnb İshak-M.Hamidullah:30)
İlk siyer yazanlar
“Büyük peygamberler arasında bütün hayatı bilinen peygamber, ancak bizim Peygamberimiz Hz.Muham med (s.a.v)’dir. Peygamberimizin hayatına ait ilk Siyer kitabı yazan zat, Tabiinden (ashabı görenlerden) Urve b.Zübeyr ile talebelerinden Zühri’dir.”(K.Davud:381) “Diğer rivayete göre, Efendimizin kutsal siretlerini ilk yazan zat, Muhammed İbn İshak’dır.” (Ö.Nasuhi Bilmen, ilmihal:476)
Urve b.Zübeyr (H.92) tabiinden ve büyük fakih muhaddis, yedi fakihten biri ve Medineli. Annesi Esma bnt. Ebubekir. Babası Zübeyir’in annesi Abdülmuttalib’in kızı Efendimizin halası Safiye’dir. Dedesi Avvam, Hz. Hatice’nin kardeşi Huveylid’in oğlu idi.(K.Davud:381)-(Sireti İbn Hişam:1/15)
Zühri (H.124) (İbn Şihab ez-Zühri) Urve b.Zübeyr’in öğrencisi Mekkeli
İbni İshak (H:152) Zühri’nin talebesi mevali, köle kökenli. Mahreme b.Nevfel ailesinin kölesiydi.
Ebban b.Osman (H.105) Medineli Tabiun
Vehb b.Münebbih (H.110) Güney Arabistanlı ve İran orjinli
Asım b.Ömer b.Katade (H.120) Ensar
Şurahbil b.Sa’d (H.123) Medineli tabiun
Abdullah b.Ebi Bekr b.Hazm (H.135) Ensar
Musa b.Ukbe (H.141) Mevali, Arap olmayan köle kökenli
Mamer b.Reşid (H.150 veya 153) Mevali, Arap olmayan köle kökenli
Ebu Maşer es-Sindi (H.150)
Ziyad el-Bekkai (H.183)
Vakidi (H.207) mevali
İbn-i Hişam (Muhammed b.Abdülmelik) (H.213 veya 218)
İbn Sa’d (H.230)
Hicri 92 de vefat eden tabiinden ve büyük fakihlerden Urve b.Zübeyr ile Onun öğrencisi Hicri 124’de vefat eden Zühri (İbn Şihab ez-Zühri) dir Zühri’nin talebesi İbni İshak (H:152) ile siyer çalışmaları kemale ermiştir. Ancak ilk ikisinin çalışmaları başka kaynakların (İbn İshak, Vakidi ve Taberi) içerisinde zamana ulaşmıştır. Özellikle Urve b.Zübeyr’den çokca almışlardır. Araştırmacılar, İbn İshak’ın eserinin en güvenilir olduğunda ittifak etmişlerdir. Siret ricalinin üstadı Muhammed İbn İshak’tır. İbn Hişam, İbn İshak’ın es-Sire ve el-Megazi eserlerini özetleyerek hazırlamıştır. İbn İshak’ın iki eserini bir tek kitap halinde toplayan İbn Hişam’a çok şeyler borçluyuz. İşte Sireti İbn Hişam olarak bilinen siyer kitabı budur. İbn İshak’ın çalışması ise onu şerh eden İbn Hişam aracılığıyle günümüze kadar gelmiş ve ‘Siyeri İbn Hişam’ olarak ün kazanmıştır. Süheyli ve Ebu Zerr’i bunların ikiside İbn Hişam’ın Siretini şerhettiler. (K.Davud:381)-(Sireti İbn Hişam:1/15-16-17)-(Siyeri İbn İshak-M.Hamidullah:35-37-43)-(Ramazan el-Buti,Fıkhus-Sire:32)-(M.Hamidullah,İslam Peygamberi:1/9) “İbn İshak’ın Siyerini genişleterek yazan İbn Hişam’dır. Sonradan kitabın adı İbn Hişam olarak ün kazanmıştır. Bu eser İbn İshak/İbn Hişam’ın müşterek eseri olarak bilinmelidir. Zaten İbn Hişam, eserinde İbn İshak’a ait olanları aktarırken; ‘İbn İshak dedi ki/diyor ki’ kendisinin eklemelerine ise ‘İbn Hişam dedi ki/diyor ki’ diye başlamaktadır.”(Araştırmacı Salih Kurnaz)“Türk edebiyatında ilk siyer, Erzurumlu Mustafa Darir’in Arapça’dan tercüme ettiği ‘Tercüme-i Siyer-i Nebi’ (1388) dir. Veysi’nin Siyer-i Nebi’si (1245) ise ilk telif eser olarak kabul edilir.”(Prof İsmail Çetişli:566)
Ömer Nasuhi Bilmen “Bugün elde bulunan Siyer kitablarının en eskisi ve en güvenilir olanları:
- (207)’de Bağdad’da vefat eden ‘VAKIDİ (Ebu Abdullah Muhammed b.Ömer)’nin Siyeri.
- (218) de vefat eden Basralı İBN HİŞAM (Muhammed bin Abdülmelik)’ın Siyeri.
- (315) yılında Bağdad’da vefat eden MUHAMMED TABERİ (Ebu Cafer Muhammed b.Cerirüt-Taberi)’nin yazmış olduğu Siyeridir.”(Ö.N.Bilmen,İslam ilmihali:476)
Taberi’nin ön sözünden:“İslam tarihinin en büyük eserlerinden olan Tarihi Taberi Hicri üçüncü asırda Arap dili ile yazılmıştır. Yazarı, Taberistan’ın Amül şehrinde 224 Hicri yılında doğan ve 310 veya (315) yılında Bağdat’ta ölen Ebu Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi’dir. Kendisi zamanının ünlü tarihçilerindendi. Kitaplarının en meşhuru dünyanın yaratılışından kendi zamanına kadar olan hadiseleri ihtiva eden elinizdeki bu tarihi kitabıdır. İki defa da,1292 ve 1327 Hicri yıllarında eski harflerle basılmıştır. Faydalanılan bu eser Hüsamettin Çelebi tarafından 710 Hicri (1310-1311 Miladi) tarihinde yapılan Türkçe tercümesidir.”(Taberi Tarih:1/5)
Benim yararlandığım kaynaklar İlk yazılan siyer Kitaplarından
- İbn İshak-İbn Hişam’ın İSLAM TARİHİ SİRETİ İBNİ HİŞAM (Hasan Ege)
- İbn İshak’ın KİTABÜ’S-SİYER VE’L-MEGAZİ Hz.Peygamberin Hayatı ve gazveleri (Prof.Dr. Ali Bakkal)
- SİYERİ İBN İSHAK (Prof.Dr. Muhammed Hamidullah),
- Vakidi’nin KİTÂBÜ’L-MEĞÂZÎ HZ.PEYGAMBER’İN SAVAŞLARI (Prof.Dr. Musa K.Yılmaz),
- Muhammed Taberi’nin TARİHİ TABERİ (M.Faruk Gürtunca), İlk kaynaklarım oldu.
- Ara ara faydalandığım eserleri kaynak olarak vermedim. Cümle sonunda isim ve kaynak belirtilmektedir.
Orta ve güncel yazılan siyer kitaplarından
- Abdullah Muhammed Bin Süleyman Cezuli’nin/Kara Davud’un: DELÂİLİ HAYRAT ŞERHİ
- Süleyman Çelebi’nin: VESİLET’ÜN NECAT isimli eserinin yanında,
- Abdulaziz eş-Şennavi’nin (Çeviri Dr.Tacettin Uzun): NİSAU’S SAHABE (Hanım Sahabeler)
- Ahmed Cevdet Paşa’nın: KISAS-I ENBİYA
- M.Asım Köksal’ın PEYGAMBERLER TARİHİ ve İSLAM TARİHİ ve PEYGAMBERİMİZ (Manzum)
- Ramazan El Buti’nin: FIKHU’S-SîRE
- Necip Fazıl’ın: ESSELAM adlı şiir kitabı ile ÇÖLE İNEN NUR’adlı eserlerinden,
- Ebubekir Siraceddin’nin (Martin Lings): HZ.MUHAMMED’İN HAYATI
- Salih Suruç’un: PEYGAMBERİMİZİN HAYATI
- Osman Nuri Topbaş’ın: HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA (s.a.v)
- Fazilet Neşriyat’ın: SİYERİ NEBİ
- Muhammed Hamidullah’ın: İSLAM PEYGAMBERİ
- Türk Şiirinde Hz.PEYGAMBER (1860-2011) Prof.Dr. İsmail Çetişli gibi eserleri kaynak aldım. Bu kaynaklar tamamen birinci eser sahiplerine dayanıyor. Allah (c.c) onlardan razı olsun.
- Ara ara faydalandığım eserleri kaynak olarak vermedim. Alıntılar cümle sonunda belirtilmektedir.
Meal ve Tefsir olarak
- Eserlerde geçen ayet meallerini kendi kaynaklarından olduğu gibi almamın yanında;
- Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Mealinden,
- Diyanet Vakfının Hayreddin Karaman başkanlığında bir heyetin hazırladığı mealden,
- Ayetler hakında varsa açıklamaları da yine diyanet mealinden aktardım.
- Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın ‘Hak Dini Kur’ân Dili’ adlı tefsiri ile
- Diyanetin (Prof.Dr.) Hayreddin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş’ ün hazırladığı ‘Kur’ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir’inden aktarmaya çalıştım. Ayrıca gerektiğinde; Mehmed Vehbi Efendi’nin Hülasatül Beyan, Seyyid Kutub’un Fizilal ile İbni Kesir ve Taberi tefsiri.
Ahmet Cevdet Paşa’nın tatlı ve kısa sürükleyici anlatımı, Necip Fazıl’ın ideolojik kurgulu ve enfes şiir gibi cümle yapısı, Ebubekir Siraceddin’in akli ve güncel bakışları, Salih Suruç’un sade akışkan anlatımı, O.Nuri Topbaş’ın akademik özellikte çalışması, M.Hamidullah’ın konuları numaralaması ve M.Asım Köksal Hoca’nın her kelimesi ve cümlesi bir kaynağa dayalı şaheserleri, Süleyman Çelebi’nin Manzum Siyer’inden çalışırken çok keyif aldım.
Allah’ın izniyle güzel, iddialı ve faydalı bir çalışma yaptığımı sanıyorum. Ehlisünnet dışına çıkmadan bütün mezhep ve tarikatların hassasiyetlerini dikkate aldım. “İlahiyat Profesörü Necla Pekolcay, S.Çelebi’nin Mevlidi için; “Şair, İslami esasların tam denilebilecek bir özetini verirken, halkın benimsemiş bulunduğu ve her mezhep ve tarikat çerçevesinde geçerli olan inanç silsilesini ön plana almıştır. Gerektikçe halkına inmiş, gerektikçe de, halkı kendi his ve fikir seviyesine çıkarmıştır.”(S.Çelebi:36)demektedir. Kaynaklarım için bu sözlere aynen katılıyorum.Şunu içtenlikle söyleyebilirim; bütün kaynaklarda yüzde yüze yakın konularda ittifak var. Olası farklılıklar rakam, tarih ve takvim ve benzeri ihmal edilebilecek farklılıklardır. Ana temayı etkileyen bir şey yoktur.
S.Çelebi; ‘Mevlidinin ulaştığı insanlardan, hatası için kendisine serzenişte bulunulmamasını, bu kitapta eksik söz ararlarsa sözün bir eksiksizine rastlayamazlar. Esasen, tamı ve noksanı kâmil olan kişi bilir, kemal sahibi olgun kişi herkesi aynı zamanda olgun bilir. İşinin eksiği çok olanlar, her kişinin eksiğini gözlerler. Eksiksiz olan kişi kimsenin ayıbına bakmaz, ayıbını araştırmaz’ diyor.’(S.Çelebi:57)Buna katılmamak mümkün değil elbette. Aynı şeyleri söylemeye çalışıyorum. “Hiç kimsenin ayıbına bakma; sana başka kişinin ayıbından ne zarar vardır. Cennetin sana mekân olmasını istersen, başkasının ayıbını bırak da kendi ayıbını gör. Senin gözün, kendi ayıbının bin kıl kadarını görmez; başkasının ayıbının ise bir kıl kadarını görür. Herhangi bir kimse hakkında hiç ayıp söz söyleme; zira sen de hiç ayıpsız değilsin. Sen eğer başkaları hakkında dedikodu edersen, senin hakkında da dedikodu yaparlar; için dışın gam dolar. Bir söylersen, karşılığında on işitirsin; söylemezsen Hakk’a layık iş yapmış olursun.”(S.Çelebi:125)
Asım Hoca Siyer yazmanın zorluğunu inceliğini ve umduğu ecri (ki bende umuyorum) şöyle anlatıyor:
“Aczimi hiç düşünmeden iğne ile kuyu kazdım
Yüce şanlı Peygamberin hayatını manzum yazdım.
Umarım ki bu cüretim hoşgörülür, hoşa gider:
İhlas ile saredilen hangi emek boşa gider?
Günahlarım üzerinde bir damla yaş bu eserim;
Onu belki eritecek yavaş yavaş bu eserim” (A.Köksal, Peygamberimiz:11-12)
S.Çelebi; Beni bir dua ile anacak kimseye Hak Teâlâ rahmet etsin’ diyor. Ben de aynısını umuyorum.
“Hak Teala rahmet eyleye ona .
Kim beni ol bir dua ile ana” (S.Çelebi)
Siyer-i Nebi ile ilgili yaptığım bu çalışma yaklaşık on bir yıl (11 yıl 4 ay 18 gün) sürdü. Peygamberimizin iki dönemini anlatmaya çalıştım. Peygamber Efendimizin Ruhunun/Nurunun yaratılması, sonra alemlerin yaratılmasından Hicretin bitimine kadar MEKKE DÖNEMİ. Sonrasından vefata kadar MEDİNE DÖNEMİ
NOT: Basıma hazır. Ancak henüz bastırılamadı. Taliplilere duyurulur. Hiçbir maddi talebimiz yoktur.
Selam ve dua ile…
Okuyanı bol olsun diliyorum.
Ramazan Can
21-01-2024 20:03