Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır.
Anadoluyum ben, tanıyormusun?
Şair Ahmet Arif, “Anadolu” şiirinde hüsn-i talil amaçlı teşbih içeren bu dizelerle nasıl bir vatan üzerinde yaşadığımızı ve binlerce yıllık bir tarihe ve kültüre ev sahipliğini yaptığını, tarihte birçok medeniyetini bağrında barındırdığını anlatıyor.Üç tarafı denizlerle çevrili yeryüzünün Cenneti bu topraklara sahip olmanın ve üzerinde yaşamanın da elbette ağır bedelleri olmuştur. Nitekim Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nda;
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ"
Diyerek, verilen canlar ve dökülen kanlarla bu toprakların yoğrulduğunu belirtiyor. Anadolu üzerinde yaşayan tüm kavimlerin mirasçısı olan evlatlarının vatan savunmasında seve seve canlarını feda etmişlerdir. Bu nedenle her etnik kökene sahip tüm yurttaşların eşit haklara sahip oldukları ve hiç kimsenin bir diğerinden üstün olmadıkları aşikardır.
O halde, bu topraklar üzerinde yaşayan tüm kavimlerin yaşayan şiiri, deyişleri, türküsü, halayı, ağıtı, edebiyatı, lehçesi, yemekleri, oyunu tüm folkloru hepimizin yani Bizim öz kültürümüzdür. Düğünlerde Doğu’dan, Orta Anadolu’ya, burada Ege’ye kadar cenazelerde ağıtımız bir, düğünlerde, şenliklerde halayımız,horonumuz, barımız, zeybeğimiz, seğmenimiz, oyunumuz benzerdir, birdir.
Dünya klasiklerini incelediğimiz zaman, diğer tüm ülkelerin ve halkların bu kadar zengin bir kültürü olmadığını görürsünüz. Başka ülkelere gittiğiniz zaman müziğin tınısından, oynanan halk oyunun figürlerinden, hemen Anadolu ve Türkiye folklorünü ayırt edersiniz, farkı fark edersiniz. Esasında yeryüzünde bütün folklorü ayrıntılı incelediğinizde , medeniyetler beşiği Anadolu’nun etkilerine ve esintilerine rastlarsınız, izlerini görürsünüz.
Ortak kültür, Bizi birbirine yapıştıran, kaynaştıran harcımızdır. Bu zengin kültür, Dünya Kültür Mirasının mayasıdır. Kültürümüzün ne olduğunu bilmezsek, anlamazsak harcımız bozulur. Birliğimiz ve dirliğimiz olmaz.
Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ın “Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası” Kitabında anlattığı gibi, tarihte de zayıf düştüğümüz anlar hep fitne fesatın en yoğun yaşandığı anlar olmuştur. Bizi tek millet yapan en önemli bağlardan ikisi ortak vatan ve ortak kültürdür.
Ülkenin birlik ve bütünlüğü “kız vermişiz, kız almışız” demekle olmuyor. Her yörenin güzelliğini, özelliğini, her toplumun örfünü, adedini, kültürünü diğerlerine de tanıtıp, armoni olarak sevdirmek gerekiyor. Egeli, Marmaralı, İç Anadolulu bir çocuğun, yetişkinin; Fıratı, Dicleyi, Botan Çayını, Ağrı Dağını, Nemrutu, Van Gölünü görmeden Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu buradaki yerel halkı ve kültürü tanıması, anlaması mümkün mü?
Doğu ve Güneydoğudaki çocukların, yetişkinlerin Akdeniz’i, Ege’yi, Marmara’yı, İstanbul’u, Boğazları, Çanakkale Şehitliğini, Kaz Dağlarını, Spil Dağı’nı, Abantı, Bolu Dağlarını görmeden, modern tarımı, sanayileşmeyi bilmeden kalkınmanın ve gelişmenin hayalini kurması mümkün mü;
Görseler; Vatanın bütünlüğü içerisinde yoksulun yazgısı, acısı ve yüreğindeki sızısı aynı..Doğudaki (mezralarda üç beş hayvan besleyenlerin) yoksulluğunu, İç Anadolu’nun kırsal alanlarında (kıraç topraklarda ter dökeni), Ege’nin dağ köylerinde (bir torba incir ve yemiş satarak geçinmeye çalışanları) kaderlerinin aynı olduğunu bilecekler. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizelerinde tanımladığı gibi;
“Dostum, dostum güzel dostum,
Bu ne beter çizgidir bu,
Bu ne çıldırtan denge…
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe…”
Bu ortak makus talihi kırmanın, orta gelir tuzağından çıkmanın yolu kavgadan, ayrışmadan, birbirine yabancılaşmadan geçmiyor. Birlik ve beraberlik içerisinde kaynaşarak, anlaşarak, kucaklaşarak kalkınma mücadelesinden geçiyor. İnsan bilmediğinin düşmanı olur. Domino etkisi gibi; cehalet, ataleti, sefaleti ve de ihaneti tetikliyor. İletişimin bu kadar güçlü olduğu bir çağda insanları kör, sağır ve bir şey bilmez gibi göremezsiniz. Reel politikten uzak, sonu “cek, cak” larla biten hamaset nutuklarıyla da inandırıcılığını yitirirsiniz. Sosyolojide çelişkinin altogonizm hali olan yönetenlerin yönetemez, yönetilenlerinde yönetilemez durumu olan , toplumsal cepheleşme ve kilitlenmeyi yaşarsınız..
Bu anlamda Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Turizm Bakanlığı; toplumsal kaynaşma ve birlik projesini esas alan bir politikayı tez elden hayata geçirmeli. İlköğretim de Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi, Fen Bilimleri, Sosyal Bilgiler, İnkilap Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Görsel Sanatlar, Müzik, Oyun ve Fiziki Etkinlikler, Beden Eğitimi ve Spor, Teknoloji ve Tasarım, Trafik Güvenliği, Rehberlik ve Kariyer Planlama,İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi gibi dersler var. Bu ders konular tamam da, aileler ve yetişkinler külliyen bu konulardan bihaberse, gelişmemiş yörelerde bu dersler ütopya olur. Bu derslerin arasına “Milli Birliğin Kültür Temelleri”, “Güzel Türkiye’nin Turizm Potansiyeli” gibi dersleri de müfredata dahil etmek gerekir.
İnsanlar, Çanakkale’de, Sakarya’da, Antep’de, Kahraman Maraş’da, 15 Temmuz’da neden öldü, ne uğruna can verdi. Onlara can verdiren ortak idealler neydi ? Bunları anlamadan, bilmeden “Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Devlet ve Tek Millet” ideallerinin tohumları nasıl yeşerecek. Bu fidanlar nasıl boy verecek. Birlik ve beraberlik bağları nasıl güçlenecek? Uygulamalı ve asgari düzeyde yaşanabilir kültür tanıtımını ve kaynaşmasını sağlayamazsanız çocukların bir kulağından girer, öbür kulağından çıkar. Yurtiçi halk turizmini, kültür kaynaşmasını bir ölçüde hayata geçiremezseniz, Beş yıldızlı oteller, tatil ve sahil ve plaj görüntüleri, gurme ve seyahat filmleri ; yutkunan, hırslanan nesiller yetiştirir. Mutsuz, umutsuz ve doyumsuz yığınlar biriktirir. Vatan ve Millet bilinci olmadan, Vatan ve Millet sevgisini yüreklere perçinlemeden , birliğik ve beraberlik değerleri yurtdışı emperyaller ve yerli işbirlikçilerince kaşınır, bu duygular zamanla aşınır. Ortak değerleri güçlü bağlarla bağlanmayan toplumlarda, ortak yaşama iradesi de olmaz. Etnik ve mezhepsel alanlarda ayrışmaya yol açabilecek yanlış anlamaları, kutuplaşmaları, devlet ve toplum olarak Biz teşhis etmezsek, önüne geçmezsek, kendi yaramızı kendimiz cesaretle sarmazsak; fırsat kollayan emperyal çakallar üzerimizde operasyon yapmaya kalkarlar. Yaraya pansuman değil, aklıca ve cesurca ülke gerçeklerine uygun teşhis edip, operasyon yapmamız gerekir. Hastaya ağrı kesici verip, makyaj yapmanın, yumuşak koltuklara gömülüp tepeden bakarak, hamaset yapmanın alemi yok..
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın başında yıllarca Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, her iki bakanlık konu ve kadrolarına hakim Sn. Nabi AVCI gibi dinamik bir bakan var. Devletin başında da memleket için çırpınan güçlü bir irade var. Yani teşbih de hata olmazsa "Yeniden yapacak bir Sinan ve arkasında duran güçlü irade olarak Sultan Süleyman”da var. Bu politikaların uygulaması için bir şanstır,tarihi fırsattır. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın koordinasyonunda Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Sivil Toplum Örgütleri ile birlikte eylem planları yapılarak, güçlü bir enformasyon ve piar çalışmasıyla harekete geçilmelidir.
Ancak, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak güdük bir bütçeyle, kısıtlı kadro ve imkanlarla böyle bir Milli ve Sosyal Projelerin hayata geçmesi mümkün değildir. Sadece geri kalmış bölgelere ekonomik yatırım teşvik programları tek başına yeterli olmaz. Terörle verilen askeri mücadele ve bölgesel kalkınma projeleri; kültürel alanda da projelerle desteklenmelidir. Bunlar yapılmazsa PKK, FETÖ gibi Terör Örgütlerinin asimetrik savaşla, senkronize olarak zedelemeye çalıştığı “Milli Birlik Ruhu”nu tam manasıyla tesis etmek, onarmak mümkün olmaz. Kısa ve orta vadede yapılacak böyle bir çalışmanın sonunda, bölücülerin ve leş kargalarının hevesleri kursaklarında kalacaktır. Milli duygularla donanımlı olarak yetişecek yeni nesillerin dilinden tekrar “Mülkiye Marşında” dile gelen şu duyguları gözyaşları içerisinde dinlememiz mümkün olabilecektir;
“Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz…”
Sağ ve esen kalın…
Yorum Yazın