Yıl 1919. Atatürk, Anadolu’nun bağımsızlık mücadelesini başlatmak için karar verir, İstanbul’dan deniz yoluyla zorlu bir yolculuktan sonra Samsun’dan Anadolu’ya adımını atar. Mareşal Fevzi ÇAKMAK, İsmet İNÖNÜ, Kazım KARABEKİR, Kazım ORBAY, Ali Fuat CEBESOY gibi komutanların önderliğinde, Milli Kurtuluş Ordusu oluşturmak için çalışmalar başlar.
İstanbul başta olmak üzere Akdeniz ve Ege Bölgesinde bir çok işgaller başlamıştır. Omurgasını Anadolu’nun oluşturduğu orduya adam toplamak için çeteler dahil tüm eli silah tutan grup ve kişilerle görüşmek için, Milli Mücadeleye inanan müftüler, kadılar, devlet memurları gibi bir çok aydın ve ileri gelenler devreye girerler. (Bu anlatacağımız olaydaki söylenenlerin, Demirci Mehmet Efe ile ilgili olduğu da çeşitli kaynaklarda yer alır.)
Kadılardan biri de böyle bir çete reisi ile görüşmek için haber gönderir, onun davetlisi olarak dağdaki mekanlarına gider. Tabi Çete Reisi, “Kadı Efendi gelmiş” diye sofra kurdurur, izzet ikramda bulunur. Bir şeyler yerken, bir yandan da konuşurlar. Konuşurken sürekli çete reisinin adamları saygıda kusur etmeden huzura eğilerek gelirler, eğilerek çıkarlar. Çete reisi de adamlarına sürekli bağırarak “çabuk ne duruyorsunuz, şunu getirin, bunu götürün, körmüsünüz vb.” laflar ederek hiddetle hitap eder, sürekli sert davranır. Kadı Efendi bir ara çete reisine döner; “ya Reis bu adamlar Senin bir dediğini iki etmiyor, saygıda kusur etmiyor, Sense bunlara sürekli niye bağırıyorsun anlayamadım” der.
Çete Reisi, Kadıya döner “Reis, Sen kendi işine bak, bende kendi işime”. “İnsanlara iki şekilde hükmedilir; ya ilimle, ya da zulümle... İlim Sen de var, Ben de yok. Ben bunlara bağırıp çağırmazsam, korkutmazsam nasıl otorite kurar, yönetirim.” diyerek cevap verir.
Bu anlatılan olayda yapılan açık itiraftan da anlaşılacağı üzere,ister ticari, ister sosyal, ister siyasi ve bürokratik işleyişlerde despotluğu, baskıyı ve bağırmayı karakter edinen kişilerin temelinde büyük oranda bilgi ve donanım eksikliğinin etkisi vardır.
“Kaliteli iş, işletme ancak insan kalitesiyle mümkündür. İnsanda kalite ise ahlak, yetenek, bilgi, donanım, özgüven ve aksiyonerlikle olgunlaşır. İnsan kalitesinin sürdürülebilirliği ve verimliliği de işletmede oluşturulan kurumsal yapı ve iklimle doğrudan alakalıdır. Sürekli fırtınaların estiği, buz gibi bir ayazın olduğu, gerilimin ve stresin eksik olmadığı, suratları ceset gibi gezen yöneticilerin iş başında bulunduğu işletmelerde ne insanların morali ve motivasyonu olur. Ne içinde bulundukları yapıya aidiyet ve mensubiyet duygusu gelişir, ne de yetenekleri ve kalitesi ortaya çıkar. Liderinden özgüven, moral ve destek almayan bir yönetici üzerindeki sorumluluk ve yetkileri ancak yük olarak görür. Sorunlarda veya kriz ortamında, sorumluluğu üstünden atmak için sorumlu ararlar ya da ortamdan uzaklaşırlar.
Roma’yı yakan Neronların, ortalığı yıkan Tiranların terör estirdiği bir ortamda proaktif bir çalışma beklenemez. İnsanlar sadece asker mantığıyla verilen işi ve yetkiyi rutin bir şekilde reaktif olarak yerine getirirler. Hata yapmaktan korktukları için risk almazlar, inovatif davranmazlar. Böyle bir kurum veya işletmede kendi kariyerleri, beklentileri ve gelecekteki hedeflerini işletmede görmeyen “yalnızca işsiz kalma endişesiyle” çalışanlar, işletmeye ve işlerine eğreti bir yaklaşım içerisinde olurlar. Robotlaşırlar. Çünkü “gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır, ya baş” derler. Sisli ve bulanık bir ortamda kimse önünü göremeyeceği için azıcık yetişen, yetkinleşen, özgüven kazanan kişiler ise, en verimli olacağı zamanda fırsatını bulunca yuvadan kaçarlar.
Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için en başta Yönetimler ve liderler, işletme iklimi ve çalışanların motivasyonlarını regüle edecek, delegasyon ve elegasyon da; kalite, liyakat ve sadakatı ön planda tutacak bilince sahip olmaları son derece önemlidir. Yükleri ve sorumlulukları ne kadar ağır olsa da bunun stresini taşımak ve altlarına, astlarına enkaz gibi yıkmamaları gerekir. Çünkü Ceoların, Liderin en büyük handikapı bu stresi yönetmek zorunda olmalarıdır. Kararlarda, katılımcılık ve demokrasi olduğu gibi yönetim ve yetkilerde de sorumluluk,otorite ve işletme disiplini elbet olacaktır. Üzerindeki yükü, riski, sorumluluğu paylaşmanın yolu, bağırıp çağırmak, astları da stres altına sokarak agresif davranmaktan, sindirmekten geçmiyor. Fırtına gibi eserek, kırıp dökerek korku imparatorluğuyla herkesi kabuğuna hapsetmek yerine; güneş gibi insanların içini ısıtacak, önünü aydınlatacak, motive ederek, özgüven kazandırarak, kabuğundan çıkararak yeteneklerini ortaya çıkaracak bir çalışma ortamı oluşturmak gerekir. Yönetim ve yönetici olarak işleri delege ettiğiniz insanların saygısını ve sevgisini kazanarak, yaptıkları işe ve görevlerine inandırarak, yeteneklerini ortaya koyacakları bir çalışma iklimi insanlara ve işletmeye ruh kazandıracaktır. İşiyle ve işletmesiyle barışık uyum içerisinde kendi iradesiyle işyeri sadakatı oluşmuş, aidiyet duygusu özümsenmiş çalışanların olduğu bir işletme de insanlar işini, işverenini ve işyerini severler, işletmesinin envanterine ve kaynaklarına sahip çıkarlar. Kaynakları daha efektif kullanacakları için verimlilikte artacaktır.Tabi, beraberinde ücret, terfi, kariyer planlaması, başarıyı ödüllendirme, piar ve motivasyon gibi sosyal enstrümanların adalet içerisinde devreye alınmasıyla proaktivite en üst düzeye çıkacaktır.
Sosyolojide temel kural “nicel birikimler sonucu, nitel değişimler meydana gelir”. Fert kalitesi olmadan toplum kalitesi olmuyor. Onun için sadece binaya, makina alt yapısına değil aynı zamanda insana yatırım, yatırım. Temel olarak insanın kalitesini yakalamadan hiç bir şeyin kalitesini yakalayamıyorsunuz. Sadece kaliteli insanlar topluluğu değil, beraberinde sistem ve kurumsal kalitenin oluşturulması gerekiyor. Kendi içerisinde senkronize olmuş, oto denetim ve savunma mekanizmalarını geliştirerek, insan ihmal ve ihlallerinden kaynaklı olumsuzlukları minimuma indirgeyen kurumsal bir yapı elbette istikrarlı bir büyüme trendiyle geleceğe güvenle ilerleyecektir. Zira maçı kazanmak için iyi bir takım, kupayı kazanmak içinse iyi bir kulüp olmak gerekir.
“At sahibine göre kişner” diye atasözü var. Liderlikle ilgili başarının zirvesine çıkmış insanların yaşadıkları deneyimlerinden kaynaklı dediklerinden çok özel deyimleri aşağıya sıraladık.
“İşletmeler sadece ürün ve hizmet üretmezler. Aynı zamanda kendilerini devam ettirecek personeli yetiştirirler.”
Özlü Söz
Bilmeyen ve bilmediğini bilen çocuktur, ona öğretin;
Bilen ve bildiğini bilmeyen uykudadır, onu uyandırın;
Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen aptaldır, ondan sakının;
Bilen ve bildiğini bilen liderdir, onu takip edin."
Çin Atasözü
"Liderliğin ilk koşulu güzel konuşmaktır. Dilinizi doğru konuşamıyorsanız peşinizden kimse gelmez."
Sam Walton
"Her şeyi kendisi yapmak isteyen veya bunu yaptığı için bütün takdiri kendisinde toplamak isteyen hiç kimseden büyük lider olmaz.
Andrew Carnegie
"Liderlik, yapılmasını arzu ettiği şeyi, sanki kendileri arzu ediyormuşcasına başkalarına yaptırabilmektir."
Eisenhower
"Herkesin boynunda asılı görünmez bir levha vardır. Üzerinde ‘Bana kendimi önemli hissettir’ yazar. İnsanlarla çalışırken bu mesajı asla unutmayın."
Mary Kay Ash
****************************
"Gelecek yüzyıl güçlü liderlerin değil, güçlendiren liderlerin yüzyılı olacaktır."
Bill Gates
"Eğer eylemleriniz diğerlerini daha çok hayal kurmaya, daha çok öğrenmeye, daha fazlasını yapmaya ve daha fazlası olmaya teşvik ediyorsa, siz bir lidersiniz demektir."
John Quincy Adams
Zeki insanları işe alıp, sonra onlara ne yapacaklarını söylemek bana mantıklı gelmiyor. Biz zeki insanları işe alırız ki, onlar bize ne yapacağımızı söylesinler. "
Steve Jobs
************************************************
"Ortalama liderler çıtayı kendileri için yükseltirler; iyi liderler çıtayı başkaları için yükseltirler; büyük liderler kendi çıtalarını yükseltmeleri için diğerlerine ilham verirler."
Orrin Woodward
***************************************
"İşi doğru yapana yönetici; doğru işi yapana lider denir."
Warner Bennis
*********************************
"İnsanlar her biri ayrı ses çıkartan enstrümanlara benzerler, lider; orkestra şefi gibi, bu topluluktan gürültü değil, melodi çıkaran kişidir."
"En iyi liderler, kendilerini izleyen kişilere varlığını hissettirmeyenlerdir. Öyle ki, görev yerine getirildiğinde, o kişiler ‘bunu kendi başımıza yaptık’ derler."
Lao Tzu
*******************************
Yorum Yazın