Bazı sosyal Medyada Kuran’ı Kerimin inişi ezberlenişi ve yazılışı konusunda yanlış bilgi verilmektedir. Özellikle sosyal Medyayı gençler daha çok kullandığı için onlara, işin doğrusunu anlatmayı bir görev bilerek bu makaleyi gençler için yazdım özellikle.
İnişi
Kur’an sözü: kıraat etmek, okumak demektir. Kur’an’ı Kerim, Yüce Allah tarafından insanları karanlıklardan aydınlığa, Allah’ın doğru yoluna çıkarmak için Peygamberimiz Aleyhisselama, Ramazan ayında, Kadir Gecesinde inmeye başlamış 23 yılda tamamlanmıştır. Yüce Allah tarafından son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselamın kalbine, Cebrail’in aracılığıyla, hiç unutmamak, hafızasından silinmemek üzere vahyedilmek, okunmak suretiyle azar azar indirilmiştir. Kâtiplerin elleriyle yazılı, doğruluğun da hiç şek ve şüphe bulunmayan Allah Kelamıdır. (Vakıa:80, İbrahim:1, Ahzab: 40, Bakara:37, Ala:6, Şura:7, Kıyamet:18, İnsan:23, İsra:88, Abese:13-16, Bakara:185, Kadr:1) Arapça olarak inmiştir. (Yusuf:2, Taha:113,Şura:7)
Kur’an’ın Arapça indirilişini Arapçanın Cennet dili olduğunu ve mucize olarak beklenilmesini Rahmetli N.Fazıl şiirinde şöyle dile getiriyor.
Cennet dili gökler gibi bir lisan
Bir mucize bekler gibi bir lisan
Kur’ân yaratık değil;
Zerresi kıtık değil,
Bir nur ki dile sığmaz, ona yetmez Arapça;
Arapçaya inmiş Allah kelamı, Rabça…
Ezberlenişi
Kur’an’ı Kerim’in ilk hafızı Peygamberimiz Aleyhisselamdır. İbn Abbas: ‘Peygamberi miz (s.a.v), kendisine Cebrail tarafından indirilen ayetleri ezberlemek için acele eder, dudaklarını kımıldatırdı. Bunun üzerine inen Kıyame:16-19 ayetlerde: ‘Cebrail okuyup bitirmeden ezberlemeye çalışma. Onu kalbine yerleştirmek ezberletmek okutmak bize düşer. Cebrail okurken sen onu takip et, susup kulak ver dinle. Sonra onu okuman, Bize aittir (okumanı biz tekeffül ederiz). ‘Bundan böyle, Biz sana Kur’ân’ı okutacağız da, sen onu unutmayacaksın.’ (A’la:6) En az namazlarda okuyacak kadar süre ezberlenmelidir.
İlk yazılışı
Peygamberimiz Aleyhisselam nazil olan ayetlerin hangi süreye ve onun neresine konulacağını da yazıcıya bildirirdi. Bu da, Cebrail Aleyhisselam tarafından bildirilmiş bulunurdu. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v): ‘Bana Cebrail geldi. Şu ‘İnnallâhe ye’muru bil’adli…’ (Nahl:90) ayetini şu sürenin şurasına koymamı bana emretti’ buyurmuştur. Kur’ân’ı Kerim, Peygamberimize parça parça iniyordu. Resulullah da (s.a.v) onu ezberliyor, insanlara iletiyor ve seçtiği özel vahiy kâtiplerine yazdırıyordu. Bu konuda yazma konusunda en uzman kâtip Zeyd b.Sabit idi. Yazarken de şöyle diyordu: ‘Şu süreyi şu sürenin yanına yerleştiriniz, bu ayeti şu ayetin devamına koyunuz.’ Böylece yazılan ayetler, vahiy kâtiplerinin kendileri için birer nüsha çıkarmalarının ardından asıl nüsha Efendimizin (s.a.v) evinde muhafaza ediliyordu.
Zeyd b.Sabit:
- Vahyi huzurlarında yazardım.
- ‘Yazdığını oku!’ buyururdu.
- Yazılmayan bir şey kalmışsa eklettirir,
- Fazlalık varsa çıkarttırıdı.
Haysemi ve Tabarani de kayıtlı şekliyle Zeyd b.Sabit:
- Resulullah bana yazdırıyor
- Bitince de yazdığım ayeti yine bana okutturuyordu
- Şayet bir yanlış veya noksan bulursa bunu düzelttiriyordu
- İşte bundan sonradır ki ben kalkıp bu ayeti insanlara bildiriyordum.
Muhammed Hamdullah’ın Haysemi ve Talabani’den nakline göre:
- Yazıcılardan birini çağırıyor ve
- Ona kendisine vahyedilmiş ayetleri kaydettirip
- Yazı ile tespit ettiriyordu
- Kâtip yazı işini bitirince,
- Resulullah ona, Yazdığı ayeti yüksek sesle okutturuyor
- Şayet vahiy kâtibi yanlış veya eksik veya ziyade yazmışsa
- Düzeltme imkanı hasıl oluyordu
Peygamberimizin (s.a.v) zamanında yazı malzemesi pek azdı. Bu günkü gibi çeşitli kâğıtlar parşömenler yoktu. O devirde en iyi yazı malzemesi deriydi. Vahiy kâtibi dediğimiz sahabeler, Kur’an ayetlerini:
- Deriye,
- Yaprağa,
- Yassı kemik üzerine
- Deve kürek ve kaburga kemiğine
- Beyaz düz ve yassı taşa
- Yassı hurma dalına
- Bez parçasına
- Seramik parçasına
- Tahta, parşömen, Papirüs üzerine yazıyorlardı.
Vahiy, vefata kadar devam ettiği için Kur’ân’ı Kerim’in yazılı sahifeleri Mushaf haline getirilme mişti. Kur’ân’ı Kerim’in tamamı Efendimiz (s.a.v) devrinde yazılı hale getirilmesine rağmen; Resulullah (s.a.v) hayatta olduğu sürece vahiy devam ediyordu. Her gün yeni yeni inen vahiyler olduğu gibi, önceden belli sebeplere bağlı olarak inen ayetler ise nesh ediliyor, hükümleri kaldırılıyordu. Böyle olduğu için Kur’an Mushaf haline ancak Efendimiz ’den sonra getirilebildi.
Mekke ağzı (şivesi) kullanıldı: Kur’an-ı Kerimin tilavetinde Resulullah’ın vefatından sonra bütün Müslümanların kullandığı Arapça’nın Mekke ağzı üzerinde birleşmesinin tercih edildiğini görüyoruz ki esasen Resulullah da sağlığında Mekke Arapça’sını kullanmıştır.
Süre ve ayet sayısı: Harfleriyle, sesleriyle, sayılı kelimeleriyle 114 süresi ve 6666 ayetiyle Allah’ın kelamı. Kur’ân’ı Kerîm sürelerden, süreler de ayetlerden teşekkül etmiştir. Bir süre en az üç ayettir. En uzun süre Bakara (286 ayet), En kısa süre Kevser süresi (üç ayettir). Berae (Tevbe) süresin den başka, bütün sürelerin başında Besmele vardır. Her bir süre diğerinden besmele ile ayrılmıştır. İbn Abbas’a göre, ayetlerinin toplamı 6666 dır. Şeyhülislam İbn Kemal de bunu benimsemiş ve:
Bilmek istersen eğer sen aded-i âyâtı:
Cümlesi altı bin’ü altı yüz altmışaltı’demiştir.(A.Köksal)
Öğrenme öğretme okuma: Peygamberimiz (s.a.v): ‘Sizin hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve onu öğretendir.’ ‘Bu Kur’ân’ı öğreniniz! Çünkü onun tilavet edeceğiniz her harfine karşılık on hasene ile mükâfatlandırılırsınız!’ ‘Kim Kur’an okur, onu ezberler, onun helalini helal, haramını haram kılarsa, Allah o kimseyi bu amelinden dolayı Cennete koyar. Peygamberimiz (s.a.v): ‘Bakara ve Ali İmran sürelerini okuyunuz! …Kıyamet gününde… Okuyucularını savunacak lardır. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretiniz! Bana verilen bu ayetler, benden önce hiçbir peygambere verilmemiştir. Cebrail bana: ‘Müjde! Senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur sana verildi! Kitabın Fatiha’sı ile Bakara’nın son ayetleri! Bunların, okuyacağın her harfine karşılık, sana o harfin gerektirdiği sevap verilecektir!’ dedi. Kur’ân ayetlerinin ulusu Ayetel Kürsidir. İçinde Allah’ın ismi azamı vardır.
Kur’ân’ı Kerîm En Büyük Mucize: Peygamberimiz Aleyhisselam: Bana verilen mucize, Allah’ın bana vahyettiğidir, Kur’ân’dır! En büyük mucizelerden biri, belki birincisi Kur’ân-ı Kerîm’dir ki Kıyamet’e kadar kalıcıdır.
Niçin?’ ve ‘nasıl?’ dan kurtuldun mu? anlarsın!
Bırak, batakta akıl, dibi arasın varsın!
Mümin, aklı da böyle anlar, mucizeyi de…
Ölçü ruhun, doğruda, güzelde ve iyide.
Kalb de ilahi nurla görüyor, anlıyoruz,
Kalbden uzak mı düştük, hiçi nişanlıyoruz! (N.Fazıl:106)
“Akıl sen geri çekil,
Bu senin işin değil.
Çözemezsin denklemi,
Kalbin önünde eğil.” (Halil Altuntaş)
“En devamlı mucizesi, getirdiği Kur’anıdır,
Hak peygamber oluşunun bu en büyük bürhanıdır.” (A.Köksal)
Peygamber Efendimizin diğer mucizeleri şiirde şöyle anlatılıyor:
“Mukaddes parmak göğe doğru… Ve ay iki şak;
Vurduğu granit kaya, külden daha yumuşak.
Çukurlarda su kaynar, O’nun oku değince;
Yemek tükenmez olur. O ‘Bismillah’ deyince.
Mucize o iştir ki, bitirilmez saymakla;
Sen bir kafes geçir de şu kör ışıklı akla;
Gel, karanlıkta gör, nur gibi, nur gibi duru,
‘Olur’ daki ‘Olmaz’ la, ‘olmaz’ daki ‘olur’u!
Her şey mucize O’nda, çehre, kaş, göz ve kirpik;
Yere düşmeyen dua, fezayı saran iplik.
Kurtuluş mührü ayak, Kur’âna mecra ağız…
O ki, alem o yüzden; O ki, o yüzden varız!” (N.Fazıl:107)
Resuli Ekrem: ‘Buna benzer bir söz söyleyemezsiniz’ diye bütün şair ve hatiplere meydan okurdu.’ O sırada: ‘Bu Kur’ân’ın eşini meydana getirmek üzere bütün insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine yardımcı olsalar da, O’nun benzerini meydana getiremezler. … İnsanların pek çoğu ise, kâfirlikte ayak dirediler’ (İsra:88-89) manasına gelen ayet geldi.
Birleşse insan ve Cin,
Kur’ân’a denk söz için,
En küçük parçasına misil getiremezler
O esrar kapısından içeri giremezler.
Ve yolu çelinseydi
‘Dağa taşa inseydi,
Haşyetinden dağ ve taş paramparça olurdu.’
Dağlar pamuk yığını, taşlar sırça olurdu.
’Bilinmesin isterse;
Nerde ele geçerse
Görülür ki bu kelam, olmaz insan işi!’
Ses ve harf şeklinde ilahi ihsan işi…
Kur’ân, mukaddes Kur’ân…
Yenilik onda her an;
Onda ebedi nizam, onda iç ve dış sırlar…
Onu zaman silemez, eskitemez asırlar. (N.Fazıl)
Kur’ân Mushaf Haline Getirildi
Mushaf: Kur’an’ın kitap halindeki şekline verilen isimdir. Mushaf kelimesi Arapça olup, iki kapak arasına alınmış sayfalar anlamına gelmektedir. Kur’ân’ın toplanan sahifelerine, Abdullah b.Mesud’un teklifiyle; ‘Habeşlilerin dediği gibi ‘Mushaf’ denildi. Kurân-ı Kerîm’in vahyi Peygam berimiz Aleyhisselamın vefatına yakın bir zamana kadar devam ettiği için, yazılı sahifeleri Mushaf haline getirilememişti.
Kur’ân-ı Kerim’in Mushaf haline getirilmesinin ana sebeplerinden birisi; Peygamberin (s.a.v) Yüce Allah’ın katına yükselmesi, vahyin kesilmesi ve artık Kur’ân’ın kemal haline varması idi. İşte bu temel sebep sahabeyi Kur’ân sayfalarının tek bir Mushaf halinde toplamaya sevk etti. Daha sonra aralarında pek çok kurra ve hafızın da şehit olduğu Yemmame hadisesi mey dana geldi. Vefatından sonra vuku bulan Yemame savaşında hafızlardan bir haylisinin şehit düşmesi sahifelerin bir araya toplanmasına sebep olmuştur. Bu nedenlerle Hz. Ömer Halife Ebubekir’e ‘Kur’an’ı toplamayı emretmeni uygun görüyorum’ önerisinde bulunuyor. Halife Ebubekir Vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sabit’e Kur’an’ı toparlaması için talimat veriyor ve Zeyd b.Sabid’in başkanlığında bir komisyon kuruyor. Bu komisyon gerek vahiy kâtiplerinin yazdıklarına, gerkse Kur’ân’ın inişi sırasında onu ezberlemiş bulunanların hafızalarına başvurarak büyük bir dikkat ve titizlikle Kur’ân-ı bir Mushaf halinde toplayıp yazılıyor. Kur’ân’ın toplanan sahifelerine, Abdullah b.Mesud’un teklifiyle; ‘Habeşlilerin dediği gibi ‘Mushaf’ denildi. Bu nüsha, asıl nüsha olarak halifenin yanında korunmuştur. Kur’ân’ın bu toplanan sahifeleri:
- Vefatına kadar Halife Ebubekir’in yanında,
- Sonra, hayatı boyunca Halife Ömer’in yanında,
- Ondan sonra da, Resulullahın hanımlarından
- Hafsa binti Ömer’in yanında kaldı.
Hz. Osman devrinde çoğaltıldı
Huzeyfe b.Yeman ileride vuku bulacak Yahudi ve Nasranîlerin (Hıristiyanların) araya sokacağı ihtilafların önüne geçilebilinmesi için Halife Hz.Osman’a: ‘Kur’an’ın asıl nüshadan çoğaltılıp dağıtılması teklif etti. Halife Osman Zeyd b.Sabit, Abdullah b.Zübeyr, Said b.As, Abdurrahman b.Haris b.Hişam dan oluşan bir komisyon kurdu. Hz. Osman, Küreyişlerden ve Ensar’dan -içlerinde Übeyy b.Ka’b ile Zeyd b.Sabit’in de bulunduğu- on iki kişilik bir danışma heyeti topladı. Bu komisyon, Hz.Ebubekir zamanında yazılan ve peygamberin eşi Hz.Ömer’in kızı Hz. Hafsa’nın yanında bulunan asıl nüshayı alarak yedi nüsha kadar çoğaltmıştır.
Halife Osman döneminde çoğaltıldı:
- Hz. Osman: Suhuf’u asıl nüshayı Hz.Hafsa’dan getirtti.
- Zeyd b.Sabit, Abdullah b.Zübeyr, Said b.As, Abdurrahman b.Haris b.Hişam tarafından çoğaltıldı.
Çoğaltılan yedi adet Mushaf nüshaları bölgelere gönderdi.
- Kufe’ye,
- Basra’ya,
- Şam’a
- Mekke’ye
- Yemen’e
- Bahreyn’e gönderdi.
- Birisini de Medine’de yanında alıkoydu.
- Mushaflara geçirdikten sonra Suhufun aslını asıl nüshayı Hz.Hafsa’ya iade etti.
Kur’an Allah’ın koruması altındadır: Kur’ân’ın Tek kelimesi değiştirilmemiş, harfi titrememiş ve o, en küçük aşıntı kabul etmez bir tamamlık halinde günümüze gelmiştir. Yarına da böyle olacaktır. Aradan geçen bin dört yüz şu kadar yıl içinde Kurân, medeni muhafaza vasıtalarından mahrum devirler ve içli dışlı İslamiyet düşmanlarının pusuları içinde yol alarak gelişi tesadüfü değil. Ancak ilahi kudrettir ki, onu elde tutmak iktidarındadır. Yüce Allah; Kur’ân-ı Kerîm’i korumayı üzerine aldığını şöyle açıklar: (Hicr 9) ‘Kur’ân’ı kesinlikle Biz indirdik Biz! Elbette onu yine Biz koruyacağız.’ Bu ayet açıkça göstermektedir ki, Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın koruması altındadır ve kaybolmaksızın, en ufak bir tahrife uğramaksızın kıyamete kadar aslını muhafaza edecektir. ‘Doğrusu, O Kitap çok şerefli bir Kur’ân’dır. Levh-ı mahfuzdadır. (Buruc 21-22)
Yorum Yazın