Dergimizin Ekim sayısının Başyazısında İzmir’i anlatmıştım. 20 yıl sonra ilk kez gittiğim İzmir’in içler acısı halini yazmış ve başlığıma da “Tek fotoğrafla İzmir” adını vermiştim.
Başyazımın ilk cümleleri arasında İzmir’in yıllanmış, kentsel dönüşüm yüzü görmemiş, kendisini yenileyememiş binalarından bahsetmiştim. Bu durumun bende bir iticilik oluşturduğunu kaleme almıştım.
İzmir’de yaşayan veya İzmir’e çok fazla seyahat edenler açısından bunu görmek mümkün değildi belki de. Çünkü alışılmış bir görüntüydü onlar için. Çok fazla seyahat edip, farklı iller görüp, yıllar sonra ilk defa gelen birisi için İzmir öyle değildi.
Ekim ayında kaleme aldığım yazı da ki gibi İzmir gerçekten kendini yenilemekte çok geri kalmıştı. Olası bir depremde bu yıllanmış binalarıyla çok fazla can kaybı yaşanabileceğini tahmin etmiştim.
Nitekim de öyle oldu.
6,6’lık bir sallantı İzmir’de binaların yıkılmasına, canların yanmasına, insanların evsiz kalmasına, çocukların yetim ve öksüz, anne ve babaların gözlerinden dahi esirgediği çocuklarından olmasına sebep oldu.
Bundan sonrası için bu kadar acıya rağmen belki de İzmir için deprem bir dönüm noktası olabilir. Siyasi çekişmeler bir kenara bırakılıp, İzmir’in Kentsel dönüşümü için düğmeye basılabilir.
İnsanların daha güvenli yapılarda yaşamlarını sürdürmeleri için bir fırsat olabilir. İdeolojiler bir kenara atılıp, yerelin merkezi hükümetle birlikte yürüteceği bir projeyle gelecek nesillere daha sağlıklı yapılar bırakılabilir.
İzmir depreminde gösterilen birlik beraberlik gibi.
ELİF VE AYDA’NIN SOĞUKKANLILIĞI
İzmir depreminden 65 saat sonra moloz yığınlarının arasından çıkarılan 3 yaşındaki Elif ve 91 saat sonra sağlıklı bir şekilde çıkarılan 4 yaşında ki Ayda’nın görüntüleri hepimizi duygulandırdı.
Her iki yavrumuzun enkazdan çıkarılırken soğukkanlılıkları, kurtarma ekiplerinin ellerini sım sıkı tutuşlarını hepimiz canlı canlı izledik ve gözyaşlarımızı tutamadık.
Elif ve Ayda’nın bu sağlam duruşlarını görünce insan kendi kendine sormadan edemiyor. Bizler olsak o enkazdan bu kadar soğukkanlı bir duruşla çıkabilirmiydik?
Bu sorunun cevabını kendimde aradım ama bulamadım.
ENKAZDA CANLI GÖSTEREN BİR CİHAZ NEDEN ÜRETİLEMİYOR
İzmir Depreminde arama kurtarma görevlilerinin tırnaklarıyla kazıyarak bir canlıya ulaşma mücadelesini evlerimizde televizyonlar başında hepimiz izledik.
Günlerce süren arama kurtarma çalışmaları sırasında ses dalgalarıyla bir yaşam olup olmadığını arama kurtarma ekiplerinin dinlediklerini gördük.
Uzaydan yeryüzündeki bir canlının yerini tesbit edebilen, binlerce fitten terörist grupları bularak nokta atışıyla bomba yağdırabilen, cep telefonlarımız kapalıyken dahi dinleme yapılabilen, yerin metrelerce altında altın madenini gösterebilen teknolojik aletler yapılmışken, bir enkaz altında ki canlıyı tesbit edebilen cihaz günümüzde nasıl olurda icat edilememiş olur anlamak mümkün değil.
Teknoloji firmaları, yazılım şirketleri bu konuda kendilerini sorgulamaları gerekiyor.
Yorum Yazın