Bütün dinlerde belirtildiği gibi, Bizim Dinimiz olan İslamiyet’te de “israf” haramdır. Bununla bağlantılı olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hadisinde vurguladığı gibi “temizlik imandandır”.
Günümüz Dünyasında gelişmiş ve kalkınan ülkelerin kalkınmasında en büyük etmenlerden biri kaynakların verimli kullanılmasıdır. Kaynakları verimli kullanmak demek, bizatihi israf etmemektir. Doğadaki sınırlı kaynaklarla milyarlarca insan ve canlı yaşamını sürdürmeye çalışıyor. İnsanoğlu o kadar sorumsuzca hareket ediyor ki kendi yaşamını ve varlığını bir yana bırakın diğer canlıların da varlığını tehdit ediyor, yaşama hakkını elinden alıyor. Zaten birçok canlı türünün ve neslinin yok olmasının birinci müsebbibi (sorumlusu) bizatihi insan ırkıdır.
Ormanları yakıyor, yok ediyoruz. Ağaçları kesiyor, sorumsuzca betonlaştırıyoruz. Yeraltı kömür, petrol ve madenleri çıkararak gerekli filtrasyon ve arıtmaları yapmadan toprağa, akarsulara ve havaya salıyoruz. Sözde sanayileşmiş yerleşim yerlerinde hava kirliliğinden nefes alamıyoruz. Habitatımızı yok ettiğimiz için, sentetik gıdalarla yapay ortamda yaşama mücadelesi veriyoruz. Doğal ve natürel yaşam koşullarından uzaklaştığımız için biyolojik ve psikolojik yapımız alarm veriyor. Hastalıklardan kurtulamıyoruz. Çünkü bağışıklığımız ve vücudumuzun savunma mekanizması yok olmaya devam etmekte.
Çevre duyarlılığımız yıllarca dillendirdiğimiz ve sevdiğimiz bir şarkının mısralarında yer aldı yalnızca;
“Sakın çıkma patika yollara, o dağlara, kırlara…
O karlı ovaya…
Yenik düşüyor her şey zamana,
Biz büyüdük ve kirlendi dünya…”
Doğanın da dengesini bozduğumuz için çevre felaketleri de had safhaya çıktı. Ormanlardaki canlıların kökünü kuruttuk. Hava ve su kirliliğinden dolayı havadaki ve denizdeki canlılarında neslini yok etmeye başladık. Toplu kuş ve balık ölümleri baş gösteriyor. Bilim insanları beş trilyondan fazla plastik parçasının denizlerde yüzdüğünü söylüyor. Fok balıkları ve deniz kaplumbağalarının vücudu plastik atıklarla dolu.
ERÇEK GÖLÜNDE BALIK ÖLÜMLERİ
Bu yazıyı yazarken okyanus da oluşan tsunamiden Endenozya da yüzlerce insanın öldüğü haberi yayınlandı. Bunun gibi küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucu tsunami, aşırı yağış, sel baskınları, orman yangınları, kuraklık ve hava kirliliği gibi çevre felaketlerinin ardı arkası kesilmiyor.
İşin garibi bu tehlikeli gidişe rağmen sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkeler, endüstriyel ve çevre kirliliği için önleyici ciddi önlemler almıyor.
Tükettiğimizden fazlasını yediğimiz için enerjimizi ve elektriğimizi harcayacak bir şey yapmıyoruz. Plastik, komposit, kimyasallar ve tahta başta olmak üzere tüm sentetik ve yapay malzemeler bedenimizi ve yaşamımızı doğal ortamdan izole ediyor, elektriğimizi toprağa veremiyoruz. Bu nedenle olmadık yere stres ve sinirden birbirimize patlıyoruz.
Tembeliz, onun için hareketsiziz. İzmir’de serada gül üreticisi feryat ediyor. “Yemeği var, ulaşımını veriyoruz. Günlük 200.-TL’ya çalışacak adam bulamıyoruz” diyor. Fabrikalar mavi yakalı çalışacak adam bulamıyor. Özbekler ve Afganlar olmasa lokantalarda ve inşaat sektöründe çalışmaya talipli kimse yok. Ama ne işse, Çalışma Bakanlığı verilerimize göre kayıtlı işsiz sayımız 3,5- 4 milyonun üzerinde. Yan gelip yatarak, sosyal yardımlarla avunarak ne ülke kalkınır ne de milli gelir artar. Ancak, şikayet, dedikodu, cehalet, cinayet, sefalet, yoksulluk ve hırsızlık artar…
İnsanlık adeta cinnet geçiriyor. Müthiş bir enformasyonla beynimiz ve ruhumuz kirleniyor. Her şeye bedel ödemeden sahip olmak istiyor, azla yetinmiyoruz. Her şeyi kendimize hak ve her yolu mubah görüyoruz. Vicdanı ve adaleti torbaya doldurup, her türlü gayrı meşru temin yola sapıyoruz. Milyonlarca yoksul ve aç insanı düşünmüyor, umursamıyoruz. Elde edemeyince, sahip olamayınca, cinnet geçiriyoruz.
Hiçbir şeyin kıymetini bilmeden, başkalarının hakkı olduğunu düşünmeden har vuruyor, harman savuruyor, israf ediyoruz. Türkiye Ekmek Üreticileri Federasyonu tarafından sağlanan 2017 yılı verilerine göre Türkiye´de bir yıl içinde 4 milyar 380 milyon ekmek çöpe atıldı. Bu rakam günde 12 milyon ekmek israfı anlamına geliyor. “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” diyen bir Peygamberin hadisini ne çabuk unuttuk. Dinimize göre israf haram değil mi ?..
Yollarda, sokaklarda, parklarda, piknik yerlerinde, akarsu kenarlarında evlerde, işyerlerinde köylerde, şehirlerde kısaca; nerede insan varsa, yaşadığı her yerde kirletiyoruz, yok ediyoruz. Yediğimiz, içtiğimiz ambalaj atıkları; poşetler, sigara, sakız, peçete, şişeler, camlar, kâğıt, tahtalar, ev eşyaları ne varsa otomobilden, yürürken, dururken rastgele atıyoruz. Hani temizlik imandandı. Kirletirken yaşam alanımızı değil, imanımızı da kirlettiğimizin farkında mıyız?
İşte tam bu tehlikeli ve dolu dizgin gidişata karşı T.C. ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI çok önemli bir proje başlattı. Bu Projeyle ilgili de bir daire başkanlığı ihdas etti. Bu Projenin ve Daire Başkanlığının adı “SIFIR ATIK”. Yasal düzenlemeler de yapılarak, bugüne kadar yapılan çalışmaları tamamlayıcı eksiğiyle fazlasıyla somut adım atılmış oldu. Emeği geçenlere teşekkür edilmesi gerekir. Çünkü acayip ve hızlı bir biçimde kirletiyor ve kirleniyoruz. Konunun öneminin çocuktan yaşlısına, köylüden kentliye, çiftçiden, işçi ve sanayiciye tüm toplum katmanlarınca kalıcı olarak anlaşılması ve önemsenmesi için sürekli gündemde tutulması gereklidir.
-Başta insanlar olmak üzere, tüm canlıların yaşama hakkıdır “SIFIR ATIK”.
-Düşünen ve duyarlı insan olmanın birinci adımıdır “SIFIR ATIK”.
-Tertemiz kanlarını ve o güzel bedenlerini bu topraklara feda eden şehitlere saygının gereği; onların hatıralarına saygı için bu toprağı, havayı, suyu kirletmenin günah olacağı, haram sayılacağı şuurudur “SIFIR ATIK”.
-Suçsuz, günahsız doğan gül yüzlü çocuklarımızın, havada uçan kuşların, denizde yüzen balıkların ve karada yaşayan tüm canlı neslin vebaline girmemenin adıdır “SIFIR ATIK”.
-Kravat takmakla, makyaj yapmakla, hak, hukuk, adalet nutukları atmakla medeni olunamadığı ayıbının noksanlığıdır “SIFIR ATIK”.
-Doğal kaynakların ve madenlerin hızla tükendiği Dünya’da, bilinçli ve düzenli toplanarak ekonomiye yeniden kazandırılan temel kaynaktır, “SIFIR ATIK”.
-Bu liste daha da uzar amma özeti; gelecek nesillere daha fazla kirletmeden temiz ve yaşanabilir bir Dünya bırakabilmenin “emanete ihanet etmemenin” münafıkça yaşamamanın gereğidir “SIFIR ATIK”.
İnancımıza göre münafıklığın alameti üçtür; 1) Yalan söylemek, 2) Sözünde durmamak, 3) Emanete ihanet etmek…
O zaman gelin hayatımıza yeni bir format atalım. Çevreyi kirleterek kul hakkına girmeyelim. Sıfır atığı sadece biyolojik, fiziksel ve çevresel olarak değil; sosyolojik ve psikolojik olarak arınma olarak görüp, ruhumuzu, duygularımızı da arıtalım…
Zira tabir yerindeyse, “kafa değişmeden”, davranışlarımızda değişmez. Bu
“SIFIR ATIK” meselesini ciddiye alıp sadece Çevre Bakanlığına bırakmayalım. Köyden kente her yaşayan yurttaşın vatan borcu olarak görelim. Çevreye önem vermek, kirletmemek, atıkları geri kazanmak için toplamak medenice, insanca yaşamanın ve kalkınmanın birinci adımıdır. Atıkları sıfırlayan ve ekonomiye geri kazanan bir sistem olmadan ekonomi kalkınmaz, temiz ve yaşanabilir bir Dünya olmaz. Temiz ve yeşil bir çevre olmadan güneşi göremezsin, nefes alamazsın. Kana kana temiz su içemezsin. Hepsinden önemlisi toprağı, havayı, suyu temiz tutmazsan doyamazsın, aç kalırsın. Evlere tuvalet banyo yapıyor, evin içini temiz tutuyoruz. Peki evin dışı, yaşadığımız çevre evimiz kadar değeri yok mu? Ev de çiçek yetiştiriyoruz, ama yaşadığımız yerleri ağaçlandırıp, yeşillendirmiyoruz? Sizce mantıklımı? Mantıklıysa niye şikâyet ediyoruz? Mantıksızsa neden gereğini yapıp, betonların arasından sıyrılıp, yemyeşil bir doğada, tertemiz bir dünyada, mavi gökyüzünün altında yaşamak için gayret etmiyoruz?...
Yerel seçimlere hazırlanırken belediye başkan adaylarının ve diğer üyelerin seçim vaatlerinde bu duyarlılığa dikkat edin. Bu konuda programları hedefleri, taahhütleri nelerdir, dikkat edin. Atıkları sadece çevre kirliliği olarak değerlendirip, kaynağında ayrıştırarak toplamayan ve en az maden kadar ekonomiye önemli bir kaynak olarak görmeyen bir başkan adayın inanın dünyadan haberi yok demektir. Çevreyi önemsemeyen, insanı da önemsemiyordur. Karşına dizilseler de bir sürü vaatlerle saf saf, içinde çevre hassasiyeti olmayan projelerin tamamının içi boş, lafı-güzaf demektir.
İnanın trafik kurallarına uymak kadar önemlidir. Sanayiciden, şoförüne, piknikçiden ev hanımına kadar bu konuda bilinçlenip gereğini yapmazsak, he mi vallahi, he mi billahi bu dünyada da öbür dünyada da halimiz harap.
Ahirimiz de zahirimizde azap…
Sağ ve Esen kalın…
Yorum Yazın