İnsanın engel olamadığı bazı duyguları düşünelim.
Bu duygulardan öne çıkanı ‘Güven’ duygusu ve bu duyguya ulaşma arzusu. İnsanlar güven duymak istediği kadar, güven oluşturma konusunda da oldukça aç davranırlar.
Güven insanın yaratılış anında, ruhundan hemen sonra konulan özelliktir. İki insanın birbirine duyduğu güvenin temelini, kesin bir şekilde dile getirmek mümkün değildir.
Kimileri bu güveni sağlayabilmek adına, kendi sorularını hazırlar ve karşı tarafa sunar. Bu sayede karşı tarafı sınava tâbi tutar. Bunun üstüne, iyi bir sonuç almasını arzular.
Bu konuya giriş yaptığımız an, çıkışı bulmakta zorlanacağımızı söylemeliyim. Güven ihtiyacınızı tıpkı, sevdiğiniz bir yemek gibi düşünebilirsiniz.
Hayal edin, size gülümseyen bir yılanı ya da bir akrebi.
Bunun çekiciliğinden kendinizi alıkoyamazsınız. Evet insan bir yılana bir akrebe dahi güven duygusu besleyebilir, en azından bunu arzulayabilir.
Bu sırada devreye girmesini beklediğiniz, sınırlarlar olması gerektiğine kendimizi adapte edebilirsiniz. Fakat bunun işe yaramayacağını hatta sınırların bazı duygularımızdaki arzuları daha da canlı tuttuğuna şahit olacaksınız.
Temel bir ihtiyaç olan güven duygunuza karşı çıkmak, dizginlemek size ilk zamanlar, lezzetli bir meyve gibi gelecektir.
İlk ısırığın tadı cennet, ikinci ısırığın tadı cehennem.
İnsanın duygularını arzulamasındaki doğallığın bir benzeri ise; bu duyguyu arzulamaya karşı çıkmaktır. Öyle ki aslında durum tamamen çokluğun ve azlığın derecesini tutturmaya yönelik bir harekettir.
Suç işlemenin karşılığı ceza, suçsuz olmanın karşılığı da ödüldür diyemezsiniz.
Hali hazırda ödül de sizin ceza da, ödülü verende sizsiniz, cezayı verende. Belki hem yılan hem akrep tarafından sokulabilirsiniz veya bir ihtimal iç güdülerinden uzak davranışlarına, şahit olursunuz ve ödüllendirilirsiniz.
Sokuldunuz efendim, hem bir yılan, hem de akrep tarafından...
Yorum Yazın