“Sormaktan vazgeçiyor sonunda insan. Böyle. Yıkılmamak gerek.
Kaçmamak, kaybolmamak…
İyi niyetimden adam olmak kaygısından başka tutar yerim yok.”
Nezihe Meriç, Toplu Öyküleri I, Susuz VII
Nezihe Meriç’in Varlık dergisinde yayımlanan anılarının toplandığı Çavlanın İçinde Sessizce, otobiyografik ögeler barındıran, duru bir anlatımla akıp giden bir eser. Yapı Kredi Yayınlarından çıkan kitap, Meriç’in 2004 yılında yazdığı ön söz ve Metin Altıok’un Bir Sap Gelincik isimli şiirinden muhteşem bir dörtlükle başlıyor.
Nezihe Meriç, öyküleriyle tanıdığım; anlatımını, betimlemelerini her zaman ayrı bir yerde tuttuğum, yine Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Toplu Öyküleri başucumda olan bir isim. Öyküleri ayrı bir yazı konusu olmalı şüphesiz.
Çavlanın İçinde Sessizce, Meriç’i yakından tanımak isteyenler için iyi bir kılavuz. Çok yönlü, donanımlı, entelektüel birikimi yüksek bir yazar, kendini bütün yönleriyle anlatıyor. Yanlışlarını, doğrularını, karakter yapısını, edebiyat dünyasını, eserlerine bakışını; öykülerini okuduktan sonra merak ettiğimiz ne varsa samimi bir dille anlatıyor Nezihe Meriç.
“’Ben anılarımı yazayım.’ dedim durup dururken.” cümlesiyle başlayan kitap, o dönemde Bodrum’da yaşayan Meriç’in bahçesinde geçirdiği zamanlara değinmesiyle derin bir anlam kazanıyor. Yıllarca emek verdiği tüm ilişkileri, kusursuz düzen isteğini, sıradanlıktan kaçışını bahçe metaforuyla anlatıyor.
“Çabuk öğreniyor insan. Taş ayıkladık yıllar yılı. Vurduk çapayı, ayıkladık taşları.”
Nezihe Meriç’in nasıl yazdığına, öykülerine, oyunlarına dair birçok bilgi bulunuyor kitapta. Özenli yazdığından dolayı geç kaldığını, ince eleyip sık dokuyan bir yapısı olduğunu, dışa dönük görünmesine rağmen çekingen ve içe dönük biri olduğunu belirtiyor. Öykü ödülleri, yayınevleri ve yazar ilişkisi, edebiyat dünyasındaki kırgınlıklar gibi günümüzde de üzerinde durulan birçok konuya bakışını dile getiriyor.
Çavlanın İçinde Sessizce’de, Meriç’in yakın arkadaşlarıyla, ailesiyle olan fotoğraflarına yer veriliyor. Bilge Karasu, Tomris Uyar, Fakir Baykurt ve daha nice muhteşem isimle Edip Cansever’in evinde, tramvayda, okuma toplantısındaki fotoğraflar... Geçmiş, bir sızı olarak akıyor gözlerinizin önünden.
Nezihe Meriç anılarını yazmadaki amacını sık sık tekrarlıyor: Kendisinden sonraki bilgili, aydın kuşaklara çalışmalarında yardımcı olmak. Burada, entelektüel kişiliğinin sorumluluğunu taşıyan bir insan olduğunu bir kez daha görüyoruz. Yaşamdan ayrıldıktan sonra dahi öğrenci yetiştirme isteği, büyük bir kimlik ister.
Çocuk edebiyatına olan bağlılığını ve daha fazla eser üretme isteğine de değiniyor Meriç. İçinde bulunduğu dönemi bu açıdan eleştiriyor.
“Genellikle, çocuk, büyük adamın küçüğü gibi düşünülüyor. Oysa çocuk başlı başına bir dünya, bir âlem, bir kişi.”
Konuştuğu gibi yazma isteğini, anılarını yazdıktan sonra gözden geçirdiğinde bunu başardığını gördüğünü belirtiyor. Anı, otobiyografi, günlük türünde eserler her zaman dikkat çekmiştir. Benim ilgim, lise yıllarımda Andre Gide’ın Günlükler’i ile başlamıştı. Öğretici, ufuk açan, sıkmayan, kişiliğinize saygılı bir öğretmenle, bir dostla konuşmaya susadığımız zamanlarda yanı başımızda beliren bu eserlere yenisini ekleyen Nezihe Meriç oldu.
Çavlanın İçinde Sessizce’yi, Nezihe Meriç’in istediği şekilde bitirdim.
“Çok yıllar sonra o liseli çocuk, ya da o gözlerini kısarak bakan ince yüzlü kız bu anıları okurken sesimi duyar gibi olur mu acaba?”
Sayfa kenarlarına notlar aldım sık sık. Meriç’e mektuplar yazdığımı kitap bittiğinde fark ettim. Bodrum’da, deniz kenarında, arkamızda gelincik tarlası, diktiğimiz gülleri selamlayarak tamamlandı sohbetimiz.
2009 yılında kaybettiğimiz Nezihe Meriç “Ölüverince ne olacak bütün bunlar?” diye soruyor. Bütün gelinciklerden daha kırmızı yaşamaya devam edeceğiz; içimiz bir şelale sessizliğinde, ot ayıklamaktan bıkmayacağız.
Yorum Yazın