“Eğer akıllı isen manaya meylet. Zira yerinde kalacak şey manadır, suret değil.
Bilgisi, cömertliği ve takvası bulunmayan kişinin suretinde de hiçbir mana yoktur.”
Sâdî-i Şirazî, Bostan
Belli bir yaşa gelince mutluluk, nefis, sıkı sıkı bağlanmamız gereken erdemler, etik değerler gibi ruhsal olgunluğa işaret eden faziletler bütünü ile daha fazla uğraşır oldum. Annem ve babamın bu anlamda değerini daha iyi anladım. Çocukken, onların aşıladığı erdemlerin farkında olunmuyor. Ancak bir yetişkin olduğumuzda, deneyimler kazandığımızda aldığımız eğitimin farkına varabiliyoruz. Bir tohumu büyütmek gibi çocuk yetiştirmek. Tatlı bir meyve alabilmek için ne sıklıkla sulayacağınızı, ne kadar güneş alması gerektiğini bilmek gerekiyor. Kuşkusuz, o tohumu çürütmeden, erken budamadan güzel bir ağaç olarak doğanın koynuna bırakabilmek ve gururla seyredebilmek en büyük hazine.
Annem ve babam öğütle konuşmazdı. Şimdi bunun önemini çok iyi anlıyorum. “Güvenilir olun,” demek yerine bunu gösterirlerdi. Hata yaptıklarında bize nedenlerini ve nasıl bir düzeltme yoluna gittiklerini anlatırlardı. Belki de bu sebeple özür dilemeyi severim. İnsanız ve kusurlarımız daima olacak.
Yardım aldıkları diğer bir yöntem ise masallardı; kısa kısa hikâyeler, fabllar. En fazla aklımda kalan eser Bostan ve Gülistan. Sanırım on altı, on yedi yaşlarımıza kadar okudular veya anlattılar. Ben de uzun bir süre oğlum Eren’e okudum bu hikâyeleri.
Yalnızca insani özellikleri aşılamıyor elbette bu hikâyeler. Yaşam içerisinde türlü türlü zorluklar, ne yapacağımıza karar veremediğimiz durumlar ile karşılaşıyoruz. Zorluklarla baş etme yeteneğimizi de geliştiriyor.
Her zaman aklımın köşesinde duran bir hikâye anlatmıştı babam. Bir yolculukta olduğumuzu hatırlıyorum. Müzikle ilgili olduğum için yalnızca son kısmı aklımda kalmıştı. Bu yazıyı kaleme almaya karar verince Bostan ve Gülistan’dan hikâyeyi buldum.
Kötülüğün Karşılığı
Şeyhlerden birinin huzurunda: “Filanca benim hakkımda kötü söylemiş.” diye şikâyette bulundum. Şeyh: “Sen onu iyilikle utandır!” dedi.
Sen doğru yürü de kötü fikirli kimse senin eksiğini söylemeye mecal bulamasın. Kopuzun ahengi düzgün olunca onun kulağını çalgıcı burar mı? (Kulak burmak: Çalgıyı akort etmek) *
Doksanlı yıllarda kitaplığımızda Millî Eğitim Bakanlığı Şark İslam Klasikleri serisinin Bostan ve Gülistan’ını okuyorduk. Hâlâ gözümün önündedir, yıpranınca cilt yaptırmıştık. Yıllar sonra, Hece Yayınları’nın muhteşem bir ciltle çıkardığı Bostan ve Gülistan’ı görünce büyük bir mutluluk hissettim. Hüseyin Su ve Abdurrahim Karadeniz’in hazırladığı, Hikmet İlaydın’ın çevirisini yaptığı Sâdi’nin iki büyük eseri Bostan ve Gülistan’ın birinci basımı iki bin on bir yılında çıktı.
Bostan 1257 yılında, Gülistan ise bir yıl sonra 1258 yılında yazılmıştır. Sâdi’nin seyahatlerinde yaşadığı olaylardan, hatıralarından, tecrübelerinden ve Şam’da yaşadığı medreseden esinlenerek yazdığı mesnevi tarzında iki ayrı eserdir.
Her iki eser de bölümlerden oluşur. Değinilen bazı konular kanaat etmek, aşk, sohbetin unsurları, susmanın faydaları, dünya karşısında insan, tövbe ve şükür.
Bu yazı vesilesiyle Bostan ve Gülistan’ı hatırlayalım istedim.
*Hece Yayınları, Birinci Basım 2011, Gülistan 65. Hikâye, S. 332
Ekim Ayı Seçkileri
Yaşamdan Bir Kesit: Bir cumartesi sabahı Mavi’yi kafesinde öylece yatarken bulduk. Ailemizin bir parçası gitti. Geçen ayki yazımda bahsetmiştim, her sabah onun yaşama sevinciyle cıvıldaması bize de canlı hissettiriyordu. Kuşumuz, Mavi’mize öğrettiği her şey için minnettarım.
Müzik: Orfeas Peridis’in “Kati Mou Krivis” şarkısı.
Sosyal Medya: Eğitimci, yazar Dr. Bahar Eriş.Uzun süredir takip ettiğim ve paylaştığı bilgilerdenistifade ettiğim değerli bir isim. Çocuk eğitimi, motivasyon, bilimsel araştırmalar, disleksi, zekâ gibi önemli konu başlıklarında paylaşımları bulunuyor. “Korkmasaydın Ne Yapardın” kitabıyla duygusal dünyamda birçok zorluğu aşarken yol arkadaşım olmuştur.
Yorum Yazın