Eserleriyle, düşünceleriyle birçok kişinin yolunu aydınlatan, genç kuşaklara örnek olan, toplum bilinci aşılamayı görev edinen Necip Fazıl Kısakürek, 1922’de Yeni Mecmua Dergisi’nde yayımlanan şiirleri ile başlayan yazın hayatında, 1983’teki vefatına kadar hikâye, roman, hatıra, şiir, inceleme, makale gibi birçok türde yüzlerce esere imza atmıştır.
Kaldırımlar’ın çileli şairi, Bir Adam Yaratmak piyesi için 1937 yılında yazdığı ön sözüne: “Bugüne kadar vücuda getirdiğim eserler içinde en bağlı olduğum eser biliyor ve öylece bildirmek istiyorum.” yazmıştır.
Tiyatrocu ve yönetmen Muhsin Ertuğrul’u birkaç temsilde izlemiş ve çok etkilenmiştir. Bir Adam Yaratmak’ın son sözünde konuyla ilgili olarak bel kemiğinden aşağı bir yılan kaymışçasına ürperti ile dolduğunu ifade etmiştir. 1935 yılında sohbetleri sırasında Muhsin Ertuğrul, Necip Fazıl’ın piyes yazması hususunda ısrarcı olmuş ve böylelikle Tohum piyesi ortaya çıkmıştır. Yedi günde yazdığı Tohum, halk tarafından beğenilmemiştir. Necip Fazıl bu durumdan büyük bir üzüntü duymuş, Muhsin Ertuğrul’a karşı sorumlu ve borçlu hissederek yeni bir piyes yazmaya karar vermiştir. Eli yakacak, onu tutan eli ateş tutmuşa döndürecek bir eser olması arzusuyla yola çıkmış ve böylece Bir Adam Yaratmak eserini 1937 yılında Zonguldak’ta yazmıştır.
Necip Fazıl’ın 1934 yılında yaşadığı buhranlı dönemini hem şiirlerinde hem piyeslerinde görmek mümkündür. Manevi yönden geçirdiği bu olgunlaşma dönemi, fikir dünyasında birçok değişime yol açmış, hakikati arama yolunda attığı adımları eserlerine yansıtmıştır.
Çile şiirinin “Bir bardak su gibi çalkalandı dünya” dizesinde ifade ettiği buhranını, Necip Fazıl’ın hayat hikâyesine vâkıf olarak anlamak mümkündür.
Bir Adam Yaratmak eserinde başkarakter Husrev, Ölüm Korkusu isimli oyunun ünlü yazarıdır. Husrev’in geçirdiği ruhsal bunalım üzerine kurulu olay örgüsü ile Necip Fazıl hemen tüm eserlerinde bulunan bireylerin değişimini mercek altına almıştır. Hakikati arama yolunda çileli geçen hayatını Bir Adam Yaratmak piyesinde de resmetmiş ve böylece görmek istediği insan portresini kader, ölüm, ruh hâlleri, toplum karşısında insan, sanat ve insan gibi kavramlar üzerinden çizmiştir.
İnsanın üzerindeki fazla deriyi soyarak, öz benliğini ve hakikati bulma sürecinin zorluklarla dolu bir yol olduğunu, ancak bu acılara göğüs gerilebildiğinde mükâfatının büyük olacağını Husrev’in her cümlesinde görmek mümkündür.
“Benliğimizin öyle bir tarafı ki, yaralı bir parmak gibi sancılar içindedir. En keskin ağrıyı bu sargılar çözülürken duyarız. İnsan orada bütün bahtıyle yalnızdır. Eksiklikleri, fazlaları, korkuları, emniyetleri, bezginlikleri, hasretleri, her şeyiyle…”
Üstat, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Bilim veya sanat alanında üstün bilgisi ve yeteneği olan kimse.” olarak tanımlanmıştır. Üstat Necip Fazıl eserlerinde yaktığı meşale ile toplumun fikir dünyasını aydınlatmıştır.
Sanatkârlar fikirlerini, eserleri vasıtasıyla bütün çıplaklığıyla topluma bir karbon kâğıdı gibi geçirmektedir belki de. Okurlar ise bir bal kâsesine üşüşen arılar gibi kendilerinde olanı bu eserlerde ararlar.
Bir Adam Yaratmak, mesut körlük içerisinde zamanını dolduran biz insanlara ayna tutan; eşsiz bir sanatla işlenmiş kaderimizi idare edenin kim olduğunu bir kez daha hatırlatan, sarsılarak okuduğum ve bittiğinde gerisin geri ilk sayfasına dönmek istediğim bir eser oldu.
Büyük Doğu Yayınları, 40. Basım, Şubat 2019
Yorum Yazın