24 Haziran Seçimleri sona erdi. Türkiye ilk defa, Başkanlık sistemi için, beraberinde de milletvekilliği seçimi için oylama yaptı. Yine ilk defa HDP hariç, bloklar halinde partiler “Cumhur” ve “Millet” adı altında ittifaklarla seçime girdiler. Bu seçimlerin kazananı da Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip ERDOĞAN ve parlamento da “Cumhur İttifakı” oldu.
Böylece, Türkiye yeni bir Devlet Yönetim Sistemine girecek. Bakanlıkların bir kısmı birleştirilerek ya da lağvedilerek sayısı azaltılacak. Başbakan olmayacak, bakanlar da milletvekili olmayanlardan atanacak. Tüm bunların yapılmasında temel amaç; Devletin daha etkin yönetilmesi, kamu kaynaklarının daha rasyonel yönetilmesi....
Devlet yönetimi, orkestra gibidir. Hükümet bu orkestranın şefidir. Eğer, şef yetenekli ve liyakatlı ise orkestrayı iyi yönetirse uyumlu ve güzel bir icraat ortaya çıkar. Ancak, orkestrayı oluşturan ve enstrümanları kullananlarda liyakat, uyum ve ahenk olmazsa ortaya “ahenk” değil, “ucube” çıkar. Şefin de orkestranın elemanlarını değiştirme yetkisi veya orkestraya müdahale yetkisi kısıtlıysa “ne yönetici yönetebilir, ne de yönetilen yönetilebilir”.
‘Cumhurbaşkanlığı Sistemine’ geçişin temel amacı “Yasama ve Yürütme de” bu uyumu sağlamaktı. Goethe “ Devletin en büyük ihtiyacı, cesur bir bakıştır” diyor. Türkiye bu cesur bakış için bu seçimi yaptı. Şimdi, artık bu sistemin hayata geçirilmesi aşamasına gelindi. Tabi bu işin çatı kısmı. 24 Haziran Seçimi bu değişime şekil olarak geçit verdi. Ancak, her şey bununla bitmiyor. Aslında bu aşamadan sonra yeni başlıyor.
Hangi işi yaparsanız yapın, maksimum verimliliği ve kaliteyi yakalamak için önce “insan kalitesini” yakalamanız gerekiyor. Goethe’nin bu konudaki tespiti ; “Bir devlette her şey yürütme gücüne bağlıdır, yasama gücü ne kadar akıllı olursa olsun, yürütme gücü kudretli değilse devlete hiçbir yararı olmaz” diyor. Devleti sorunsuz yönetebilmek ve çalıştırmak için bilgili, liyakatlı, ehliyetli ve ahlaklı kadrolara ihtiyaç vardır.
Toplum olarak yönetimde kaliteyi bekliyorsak, yönetilenlerde kaliteyi yükseltmek gerekiyor. Çünkü yönetenlerin kalitesi, yönetilenlere göre şekillenecektir. Kalite, kendiliğinden oluşmaz. Bir bedeli ve fiyatı vardır. Kimse kimseye bedavadan kaliteli malı vermediği gibi, hizmeti de vermez. Aslında toplumsal bilinç düzeyini ve özgüveni geliştirmek, tabana yaymak gerekiyor. Bilinçli bir toplum oluşturacağı denetim mekanizmaları, aslında yöneticilerinde hata, ihmal, kasıt veya liyakatsızlık eğilimlerini veya eylemlerini de azaltacaktır.
Böyle bir yasama, yürütme, devlet ve millet senkronizasyonu Türkiye’nin önceliklerini ve gündemini olması gereken çizgiye getirecektir. Devlet ve Millet olarak bünyemize birikmiş stres ve safralardan arınmayı sağlayacaktır. Daha sağlıklı ve sakin düşünerek, seslerimizin volümü düşecek, birbirimizi duyma, dinleme ve anlama ortamı oluşacaktır. Gerilimi düşürecek, ortak akıl ve ortak paydalarda buluşabilmeyi sağlayacaktır.
İşte asıl seçimlerde şimdi başlıyor. Neyin seçimi ? Sıralayalım.
1. Önce iş ahlakını mı seçeceğiz, yalanı, hileyi mi?
2. Tembelliği, iş beğenmemeyi, bahane uydurmayı, kaytarmayı mı seçeceğiz, Çalışan, üreten, ihraç eden, kazanan, kazandığını paylaşan, karnı tok, başı dik olmayımı?
3. Boş verip, adam sendeciliğimi seçeceğiz, duyarlılığı ve sorumluluk almayı mı?
4. Kahvelerde, kafelerde veya cami avlularında ahkam kesmeyi mi seçeceğiz, okuyup, düşünüp, konuşmayı mı?
5. “Böyle gelmiş böyle gider deyip, suya tirit” davranmayı mı seçeceğiz, yoksa çevreyi kirletenden tutunda görevini ihmal edene kadar müdahalecimi olacağız?
6. Miras yedi evlatlar gibi yalnızca geçmişle avunup, övünüp oyalanmayı, patinaj yapmayı mı seçeceğiz, yoksa “yarınlar bugün üzerine kurulur” diyerek vizyoner bir bakış açısıyla yönümüzü geleceğe mi döneceğiz?
7. İnandığımız değerleri Cuma hutbelerinde “Bizi aldatan bizden değildir” dinleyerek kafa sallayacağız, işimizin başına geçer geçmezde her türlü fırıldak ve yalanla mı yaşayacağız?
8. Kamuda çalışırken, vatandaşın vergisinden aldığımız maaşların karşılığı yaptığımız işi savsaklamayı mı seçeceğiz, yoksa “yetimin hakkı var, Allah hesap sorar” anlayışıyla mı çalışacağız?
9. Alış verişlerde “helal gıda sertifikalarını” seçerken, çoluk çocuğumuza yedirdiğimiz kazancımızın helal olup olmadığına aldırmayacak mıyız?
10. “Devlete kapağı at, salla başı al maaşı” sakat mantığıyla herkese Devlette zorunlu istihdam mı edeceğiz, yoksa asıl özel sektörde çalışmayı cazip kılacak emeklilik ve sosyal haklar mı tesis edeceğiz ?
11. Yalnızca “can suyu” deyip KOBİ statüsünde işyerleri ve esnaf anlayışıyla kalkınmayı mı tercih edeceğiz, yoksa “Aplle, Facebook, Samsung, Siemens,Amazon,Tesla, Ford vb. gibi” küresel şirketler mi büyütüp geliştireceğiz?
12. Üniversitelerden kravatlı, ütülü pantolonlu mühendisler mi yetiştireceğiz, yoksa mühendislik ve sanayide “sanayi 4.0” değişimiyle birlikte, bulut teknolojisi ve “light off manifactoring” dönüşümü mü seçeceğiz?
13. Hala üniversitelerde klasik eğitim alanlarında masa başı iş arayan ve başlıca işi de “iş aramak” olan diplomalı işsizler mi yetiştireceğiz, ilerleyen teknolojiyle uyumlu, yeni mühendislik ve iş alanlarına uygun nitelikli işgücümü yetiştireceğiz?
14. Medreselerde, tekkelerde Dinimiz İslamı, Kitabımız Kuran’ı tilavetli okumayı seçerken, İslamın da Kuran’ında kadın erkek herkese farz olan ilmi öğrenmeye uzak mı kalacağız?
15. Hiçbir gayret göstermeden, fiili duaya yönelmeden sadece “Allah’ım bize şunu nasip et, Allahım bize bunu ver, Allah’ım zalimleri kahret” diyerek günü ve ömrü tamamlayıp, Adeta “bugün Allah için ne yaptın” düsturunu, “bugün Allah bizim için ne yaptı” yaklaşımını göstereceğiz?
16. Dünyalık menfaatlerle, doymak bilmez nefsimizin arzularını mı veya “Sizin en hayırlınız,insanlara en faydalı olanınızdır” anlayışıyla Allah’ın rızasını mı seçeceğiz?
17. Birbirimizi kutuplara ve kamplara bölüp, sanal düşmanlar mı görmeye devam mı edeceğiz, yoksa dinimizin gereği ve icabı “kardeş mi” göreceğiz?
18. “Bizden bir halt olmaz” deyip, gençlerimiz ve çocuklarımız uluslararası bilim, iş, sanat ve spor alanlarında yabancı idollere hayranlık duymayı sürdürecekler mi, yoksa kendi içimizden doğru ve başarılı rol modeller(örnek insanlar) yetiştirecek bir eğitim ve kültür sistemini mi hayata geçireceğiz?
19. Bu Ülkede “kadri kıymeti bilinmediğini” düşünerek yurt dışında gelecek arayanlara“kaçan kurtulur mu” diyeceğiz, yoksa yurtdışına giden beyin ve sermaye göçünün önüne mi geçeceğiz,
Bu liste böyle uzar gider. Sonuç olarak ; Yaşadığımız gibi inanmayı mı seçeceğiz, yoksa inandığımız gibi yaşamayı mı?
Sağ ve esen kalın,
Yorum Yazın