“Ağaç der ki: Bir cevher, bir kıvılcım, bir düşünce gizlidir içimde; ebedî hayatın canıyım ben.”
Hermann Hesse, Ağaçlar
Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız orman yangınlarının ardından biyolog Yasin İlemin’in Muğla’dan paylaştığı fotoğraflar hepimiz için umut oldu. Bu kadar kısa zaman içinde sürgün veren bitkiler bir sır üflüyordu ruhumuza. Hayatımıza sızan koyu renkler o fotoğraflarla aydınlanmaya başladı âdeta.
Çocukken, yeşile bakmanın hafızayı güçlendirdiği, anksiyeteyi azalttığı gibi birçok faydasını içeren bir makale okumuştum. Daha sonra tevafuk bu ya, birçok yerde ağaçlarla, bitkilerle ilgili bilgiye rastlamaya devam ettim. Çiçeklerle, ormanla haşır neşir bir ailede büyümenin güzelliğini de belirtmeliyim burada. Babam sık sık Kızılcahamam’a götürürdü bizi. Kar yağarken, ağaçlar sarıya dönerken, tekrar yeşerirken yere yatıp yıldızları izlerdik ailece. Işık Dağı’nda zifirî karanlıkta ağaçların birbirine dolanmış bedenleriyle ısındıklarını, büyüdüklerini; insanlar gibi doğduklarını, mücadele ettiklerini, dört mevsimi gördüklerini, yaşlandıklarını düşünürdüm.
Ağaçlar bilgeydi benim için. Her biri bir dervişti. Küçücük bedenlerimizle kıvrım kıvrım göğe yükselen dallarına yaslanmamızı ve sırlarına kulak vermemizi istiyorlardı sanki.
Her zaman çiçeklerim vardı evimde. Onların dillerini öğrendim zamanla. Bir bitkinin büyümesi eşsiz bir yolculuğun tanıklığı. Pencerelerden gelen esintiyle salınmaları, yaz günlerinde suya hasret başlarını eğmeleri, kışın dinlenmeleri, kâh çiçeklere bezenerek arz-ı endam etmeleri kâh çiçeksiz kalarak değişim vakitlerinin geldiğini fısıldamaları… Bir çiçek hayatı öğretebilir mi insana?
Bonsai ve aşkın gözyaşlarını yan yana koymuştum. Biraz zaman geçtikten sonra birbirlerine sarıldıklarını ve hızla büyüdüklerini fark ettim. Ayrı ayrı saksılarında duran çiçeklerim yavaş gelişiyorlardı. Bireysellikten sıyrılarak toplumsal bakışı yerleştiren de ağaçlar ve çiçeklerdir.
Yasin İlemin’in verdiği bilgiler çok değerli. Doğanın ruhunu yakalamak kuşkusuz her birimizin görevi. Kozalakların tohumlarını içinde saklamaları ve yangın anında patlayarak bu tohumları uzak yerlere göndermeleri çok etkileyici bir bilgi örneğin.
Her şeyin yapaylığıyla mücadele ettiğimiz bu günlerde doğa sahici bir yaşamın içinde deviniyor. İnancımızı, umudumuzu kaybetmeye yüz tutarken tohumlarımızı saklamamızı öğütlüyor. Bireysel hayatımızın içinde her an ruhumuzu öğütüyoruz akıp giden zamana karşı. Gönül yorgunluklarımız bir yangın gibi sarıyor çevremizi. Gerçek bilgiye, bilime, ilime, sevgiye, sadakate, maneviyata olan açlığımız bile yabancılaşıyor; taze bir belleğe ihtiyaç duyuyoruz. Başka bir yuvamız yok oysa.
Yaşar Kaplan’ın öykülerinden oluşan Birinci Kitap’ta geçen bir cümle duygularıma tercüman oluyor: “Toparlayayım derken bir ucunu yakalıyor bir ucunu kaçırıyorsun diye korkuyorum, zaman bize aldırmaksızın alabildiğine kazıyıp dururken belleğimizi, toprağın suyu soruşu gibi habersizce sindirirken bizim olan kimi şeyleri, elimizde bir şey kalmayacak diye korkuyorum: tez elden başlamazsak.”
Başımıza ne gelirse gelsin toplum olabilme yolunda bir ağaç gibi tohumlarımızdan yeniden doğabilmenin ne denli önemli olduğunu hatırlattı bu süreç. Fışkın veren her taze dalımızın değerini anlamak; yağmurların, suyun bereketine sahip çıkarak kurak günlere el ele hazırlanmak ortak amacımız olmalı, bir an önce. Birbirimize sarılarak daha hızlı büyüyeceğimizi anlatan ağaçların sırrına haiz olabilmeliyiz.
Son söz olarak ne zaman yükümün altında ezilsem, kabuğuma çekilsem İnşirah Suresini okurum. Geçirdiğimiz zor zamanlarda tevekkülün önemini bir kez daha anladım. Atalete düşmeden ve her şeyin O’ndan geldiğini bilerek tohumlarımızı içimizde saklamaya devam edeceğiz. Yaşamın güzelliğinden başımız dönecek daima, umudumuz baki.
“Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”
Evet doğayı anlamak yaradılışı anlamak demek belki. Güçlükle beraber, kolaylık vardır.Yazı İçin tebrikler
Cengiz Şahin
08-09-2021 22:47