18 Şubat 2023 Cumartesi günü TYB Genel Merkezinde yapılan programda; 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve binlerce vatandaşımızın vefatına, yaralanmasına ve büyük maddi hasara yol açan depremin özelinde, Türkiye’de depremler ve şehirlerimizin güvenli alanlarda kurulmasının önemine değinildi.
Panel, TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ın aşr-ı şerif okuması ile başladı.
TYB Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Muhammed Enes Kala’nın yönettiği programda konuşan TYB Kurucu ve Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet sonrasında yaşanan önemli depremler ve deprem sonrasında yaşanan gelişmelere dair önemli açıklamalarda bulundu.
Erzincan depreminin 100 yıl içinde, bugünkü depremle kıyaslanabilen tek deprem olduğunu ifade eden Doğan, şunları söyledi: "Erzincan şehrini adeta haritadan siliyor, şehrin yeri değişerek yeniden kurulmak zorunda kalıyor. İnönü, Diyarbakır'da gezideyken 4 günde deprem bölgesine ulaşıyor. Erzincan ve Erzurum depreminin o günkü şartlarında devletin çok fazla gücü olmadığı için fazla bir şey de yapılamıyor.
Cumhuriyet döneminin ilk depremleri ile 1999'daki Gölcük ve Düzce depremlerini kıyaslayan Doğan, eski dönemlerde depremlerde ulaşım ve imkanların daha az olduğunu, devletin 1999 depreminde bu konularda ciddi bir hazırlığının olmadığını ifade etti.1999'dan 2023'e kadar Türkiye'de ulaşım şartlarının değişmesine rağmen halen sıkıntılar yaşandığını belirten Doğan, en son yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlere daha güçlü müdahale edildiğini, depremin büyüklüğü karşısında bu gücün yeterli görülmeyebileceğini ancak uzun vadede çözüme daha yakın olunduğunu düşündüğünü kaydetti.
Hatay Dörtyollu olan ve depremin ilk duyulmasından itibaren memleketine arama-kurtarma ve ilk yardım için giden TYB Genel Başkanı ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan yaptığı konuşmada yüzyılın depreminin çok iyi analizinin yapılarak ona göre çözüm önerilerini konuşmalıyız dedi.
Arıcan şunları söyledi: Depremin analizini yapacak mıyız? Sosyopolitik, sosyoekonomik tahlilleri, sosyolojik tahlilleri yapacak mıyız? Buradan ders çıkaracak mıyız? En önemlisi bu. Deprem bölgesinde çok vahim tablolar var. Yani, fay hatları geçmiş, yanıklar oluşmuş, binalar yerle bir olmuş. Antakya diye bir şehir yok, arkadaşlar yani helak olmuş, tek kelime bu. Ölüm kokan, ölüm kokan bir şehir olmuş.”
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ülkenin tamamını olumsuz etkilediğini, bu tür afetlerin öznesinin de nesnesinin de insan olduğunu belirten Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, “Bu işin sorumlusu sadece müteahhit, sadece siyasetçi, sadece bürokrat diyerek kenara çekilemeyiz. Peki biz; yani ucuz-pahalı demeden, depreme dayanıklı olup olmadığını araştırmadan soruşturmadan gerekli kontrolleri yapmadan o daireleri alan bizler değil miyiz.? Dolayısıylafelaketin öznesi de nesnesi de insandır.” ifadelerini kullandı.
Deprem bölgesinden dönen Türk Kızılay Ankara Şube Başkanı Dr. Mehmet Sılay da yüz yılın depreminin sarılması için devletin tüm kurum ve kuruluşları ile depremin olduğu illerde arama kurtarma ve ilk yardım için çok büyük gayretler gösterdiğini ifade etti.
Depremin duyulmasından hemen sonra büyük Türk Milletinin hemen ve acilen yardım için seferber olduğunu belirten Sılay, 1999 yılında Marmara depremini yaşadığını ve gördüğü olayları “Yüzyılın Depremi” adı altında kitaplaştırdığını sözlerine ekledi.
Makina Mühendisi Prof. Dr. Mahmut Özbay deprem öncesinde alınması gereken tedbirler konusunda bilim adamlarının söylediklerine gerekli duyarlılığın gösterilmediğini ifade ettiği konuşmasında; “'Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.' Ayetini hatırlamak gerek.”
“Yüzyılın depremi on ilde yıkımlara neden oldu ve bu binaların böylesi yıkılacak durumda yapanların bir sorumluluğu vardır” diye konuşan Özbay, “Kimim ne ölçüde bu yıkımda bir sorumluluğa varsa katkısı ölçüsünde sorumlu olmalı ve ceza almalıdır. Ceza yoksa caydırıcılık da olmaz” dedi.
2004 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yapılan “Deprem Şûrası”nda alınan kararların, ortaya konulan görüşlerin, elde edilen bilgilerin, öneri ve tekliflerin hakkıyla yerine getirilmesi gerekirdi diye konuşan Özbay, bundan sonra ki süreçte deprem uzmanlarının görüşlerine önem verilmelidir ifadelerini kullandı.
Deprem bölgesinden dönen AYBÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mustafa Orçan depremdeki gözlem ve tespitlerini anlatırken duygulu anlar yaşadı.
Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada sellerin, savaşların, yangınların ve depremlerin sıkça yaşandığını belirten Orçan gerekli tedbirlerin alınması durumunda depremlerin daha az ölüm ve zararlarla atlatıla bileceğini söyledi.
Japonya’da bunun örnekleri olduğunu belirten Orçan “Deprem geçmişi nedeniyle Japonya dünyada diğer ülkelere göre depreme en hazırlıklı ülke olarak tanınıyor.Japonya'nın diğer ülkelerden en önemli farkı, ülkenin deprem gerçeğini kabul etmesi ve ona göre davranıp, hazırlık yapması. Biz de binaları depreme daha da dayanıklı yerler üzerine yapmalıyız ve mutlaka kontroller gereği gibi yapılmalız” diye konuştu.
AYBÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ramazan Yelken yaptığı konuşmada “üzerinde yaşadığımız Anadolu Coğrafyası, dünyanın en büyük ve en hareketli fay hatlarına sahip. Kısaca fay hatlarının üzerinde yaşıyoruz ve bunların yeri belli ve depremin olacağını kesinlikle biliyoruz. Sadece ne zaman harekete geçeceklerinin net bilgisine sahip değiliz. Üstelik bu deprem konusunda uzmanlar neredeyse şiddetine kadar uyarmışlardı. Aslında deprem ne zaman olacak sorusunun cevabına odaklanmak çok yanıltıcı ve anlamsız bir takıntı.” dedi.
Yelken sözlerini şöyle sürdürdü: “Deprem olsun, sel olsun, yangın olsun, fırtına olsun, salgın olsun, doğa yasası denilen bilimsel gerçeklere karşı öncelikle bir toplumun afet bilinci denilen bir bilgiyle donatılmış olarak bilişsel bir şekilde hazırlıklı olması gerekir. Fay ve onun ürettiği deprem denilen muazzam enerjiyi dünyada hiç bir gücün üretmeyeceği ve onun etkisi konusunda yeterli bilgi ve bilinci olmayan insanlar en hafifinden komplo teorilerine sarılırlar ve depremi “dış güçlerin” tetiklediğine bile inanırlar. Bunun için böyle bir fay hattında yaşayan ülkenin insanları olarak öncelikle ana okullarından itibaren her yaşa uygun afet bilinci oluşturacak eğitim modülleri oluşturmalıyız. Bunu o kadar iyi yapmalıyız ki, afet sürpriz ve korkunç bir şok edici olmaktan çıkarak doğal karşılayabileceğimiz bir olgu haline gelsin.
Büyük bir katılımla yapılan panelin son konuşmacısı GÜ. Mühendislik Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabahattin Aykaç oldu.
Mühendislik fakültelerinde daha kaliteli eğitimlerin verilmesi gerektiğine vurgu yapan Aykaç yaptığı değerlendirmede, “Mezun olan her mühendis yapılacak bir binaya ya da yapıya hemen imza atmamalı. Belli bir süre bu alanda uzmanlaşmalı ve tecrübe sahibi olmalıdır. Kalıp-duvar-demir ustalarının o işi layıkıyla yapacaklarına dair o alandaki bir okuldan belge almaları gerekir.Meslek lisesi mezunları bu işi yapmalı. Ben eskiden hatırlıyorum. Sanat okulundan mezun çocuklar duvar ördüğü zaman otur deniz manzarasını seyreder gibi o duvarı seyret derlerdi.” diye konuştu.
Prof. Dr. Sabahattin Aykaç konuşmasında betonarme yapılarda taşıyıcı sistemlerin çok önemli olduğunu, kolonlarda gerekli iyileştirmelerin yapılması halinde binlerce tonluk yükü taşıya bileceklerini ifade etti.
Soru cevaplarla süren panel, toplu fotoğraf çekimi ile son buldu.
Yorum Yazın