Nükleer Santrallerle ilgili Olaylar
Nükleer güç santralleri, nükleer fisyondan üretilen ısı enerjisini elektrik enerjisine çevirmek için kullanır. İnşası ve operasyonu detaylı şekilde takip edilen bu tesislerde kazalara karşı hazırlıklı olunmalıdır. Olası bir kaza nükleer santral yakınında yaşayan halkın sağlığını ve güvenliğini tehdit edebilecek boyutlarda radyasyona sebep olabilir.
Nükleer santraldeki kaza sonucu potansiyel tehlike radyasyona maruz kalmaktır. Bu maruziyet radyoaktif maddenin santralden çevreye yayılmasından kaynaklanabilir. Bu yayılım, genellikle radyoaktif gaz ve parçacık bulutları ile karakterize edilir. En büyük tehdit radyasyon bulutunun civarındaki insanların vücutlarının maruz kaldığı radyasyondur. Bu maruziyet buluttaki veya yerde depolanan radyoaktif parçacıklardan kaynaklanabilir, aynı şekilde radyoaktif maddeler solunabilir ve besinlere karışmış olanlar tüketilebilir.
Nükleer Santrallerle ilgili olayların görülme sıklığı ve olasılığı radyolojik olaylardan çok daha düşüktür. Fakat etkileri çok daha büyük coğrafyada görülebilir.
Çevresel Etkiler:
Nükleer Santrallerin çevreye olabilecek önemli etkileri şöyle sıralanabilir:
Nükleer güç santralleri, yeniden işleme, atık işleme tesisleri veya kullanılmış yakıt depolama tesisleri gibi nükleer tesisler, çevreye salınması durumunda radyoaktif kirlilik oluşturabilecek ve insan sağlığına ve diğer canlılara zarar verebilecek miktarlarda yüksek radyoaktivite içerirler.
Nükleer güç santralleri, fisyon işlemi sonucunda büyük miktarlarda radyoaktivite ortaya çıktığı için, meydana gelebilecek herhangi bir kaza durumunda diğer nükleer tesislerde oluşabilecek kazalardan daha büyük hasar oluşturacak potansiyele sahiptir.
Reaktörler büyük miktarda enerji ve radyoaktiviteyi geniş alanlara yayabilecek sıvı ve gaz taşıyıcıları içermektedirler.
Nükleer santrallerin çevre üzerindeki etkileri uranyum ve toryum çıkarma, yakıt hazırlama, zenginleştirme, üretim, kullanılan yakıtın yeniden işlenmesi, depolanması ve işletme ömrü bitip kapatılan reaktörlerin sökülmesi sırasında ortaya çıkmaktadır.
Nükleer Santrallerde kullanılan uranyum ve toryum cevherlerinin çıkarılması ve işlenmesi esnasında düşük ışımalı atıklar yayılmaktadır.
Nükleer santrallerden çevreye olabilecek en büyük etki bir kaza sonucu büyük miktarlarda radyoaktif maddenin çevreye yayılmasıdır.
Nükleer Santrallerden yayılan gaz ve sıvı radyoaktif atıklar önemli çevre sorunları yaratmaktadır. Ancak, olası kaza durumunda radyasyonun çevreye olan etkileri kazanın şiddetine, reaktörün tipine ve reaktör dış emniyet sistemine göre değişmektedir.
Şayet kaza sonucunda çevreye çeşitli radyoizotoplar yayılmışsa su, toprak ve hava alıcı ortamına radyasyonun yayılması, çevre ve insan sağlığını etkilemektedir. Radyasyon gerek ışınlama ile gerekse bitki ve deniz ürünlerinin yenmesi sonucu insanlara geçmektedir.
Radyoaktif maddelerin (sezyum ve stronsyum) yarı ömürleri uzun olup (28 yıldan fazla) vücuttaki tabi elementlerle kimyasal benzerlikleri bulunduğundan insan vücudunda birikmesi söz konusudur. Örneğin kalsiyumun kemik oluşumunda, potasyumun da çeşitli hücre fonksiyonları ile ilişkisi bulunmaktadır. Kimyasal olarak da stronsiyum kalsiyum ile sezyum ise potasyum ile olan benzerliklerinden dolayı bu maddeleralınan besinlerle vücutta birikerek çeşitli kemik hastalıkları ve kemik kanserine sebep olmaktadırlar.
Radyoaktif serpintiler sonucu toprağın bu atıkları absorblaması ve toprakta yetişen bitkilerin doğrudan yenilmesi veya bunları yiyen hayvanların et ve sütünün besin olarak alınması ile insan vücudunda radyoaktif maddeler birikmiş olacaktır. Yine atmosfere yayılan radyoaktif gazlar bulutlardan ışınlama ile veya gıda zinciri ile insanlara bulaşmakta ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Yorum Yazın