Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı 27 yıl aradan sonra yapılan Milli Kültür Şurasının kapanış konuşmasında "Medeniyet tarihinin en parlak sayfalarının yazıldığı Türkiye, dünya kültür mirasının da en kıymettar hazinelerinin ev sahibidir. Şûramız kuvvetle teyit etmiştir ki; bütün zenginliğiyle bu evi, evimizi, dilimizi, ülkemizi, kültürümüzü, irfanımızı bütün tehdit ve saldırılara karşı özenle koruyacağız" dedi.
Bakan Avcı konuşmasını şöyle sürdürdü;
Kültürümüzü, sanatımızı, edebiyatımızı, değerlerimizi korumakla yetinmeyeceğiz, bütün insanlık için geliştireceğiz. Devlet ve millet olarak, merkezî ve yerel yönetimler olarak, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları olarak, kamu ve özel sektör olarak, kurumlar ve şahıslar olarak elimizden geleni yapacağız.
Millî Kültür Şûrası’nda, gerilimli ve kutuplaştırıcı politik iklimin kültürel hayatımızı geçmişte yoksullaştırdığına işaret edilmiş, Türkiye’nin zengin birikimini bir araya getiren 3. Millî Kültür Şûrası’nın çoğulcu ve demokratik karakteri takdir edilmiştir.
İnsanı ve hayatı yücelten, toplumun manevi ve ruhsal iklimini zenginleştiren bütün sanatsal ve kültürel çalışmaların himaye edilmesinin gereği hemen bütün komisyonlarımızın üzerinde durdukları bir husus olmuştur. Keza, dilin/Türkçemizin yoksullaşması tehlikesine özellikle işaret edilmiş, üç büyük dilin zenginliğini taşıyan Eski Türkçenin öğretilmesinin gereği ifade edilmiştir.
Dilimizin bütün zenginliğine sahip çıkmak, Balkanlardan Kafkaslara, Kazan’dan Sana’ya kadar bütün gönül coğrafyamıza da sahip çıkmaktır.Bütün komisyonların son derece medeni ölçüler içinde 17 temel başlık altında netameli yüzlerce konuyu tartışarak ortak cümleler kurmuş olması Millî Kültür Şûra’mızın en büyük kazanımlarından biridir.
Uzlaşma kültürüne anlamlı bir katkı sunan bu Şûra bir kez daha göstermiştir ki, Türkiye, medeniyet birikimi itibariyle çatışmayı, rekabeti, kavgayı, redd-i mirası değil; vefayı, sevgiyi, merhameti, adaleti ve dayanışmayı esas alan bir birikimin mirasçısıdır. Yüzyıllardır irfan geleneğimizden beslenen kültürümüzde yaratılmışların en şereflisi olan insanın haysiyetini korumak her şeyden önemlidir.
İnsan başta olmak üzere bütün varlığın hukukunu korumak, şehrin hukukunu, başkalarının hukukunu korumak millî kültürümüzün harcıdır, mayasıdır. Şûra kapsamında yapılan tartışmalardan birinde de öne çıkarıldığı üzere, “kültür”, doğrudan doğruya insana ilişkin bir meseledir ve insanın eseridir. Öyleyse insan tasavvurumuzu daima aklımızda tutmalı ve her daim insan haysiyetini yüceltmeliyiz ki, hem insanımızı, hem toplumsal dokumuzu hem de evrensel insani değerleri koruyalım, savunalım. Bu yüzden “Dünyanın İyiliği İçin Türkiye” diyoruz. Dünyanın vicdanı olan Türkiye, Yalnız Türkiye değildir. Kültür, medeniyetimizin üzerinde yükseldiği zemindir. Bizi bir arada tutan ve bir kılan derin manevi bağlar, farklılıklarımızın teminatıdır.
Tarihin ve coğrafyanın merkez ülkelerinden biri olan Türkiye, bütün inanç ve düşüncelerle bir arada bin yıllık birlikte yaşama tecrübesine sahiptir. İnsan şahsiyetini esas alarak, berrak ilim ve irfan geleneğimizden beslenerek, her türlü tahakkümü ve ayrımcılığı reddederek, her insanın, her canlının hukukunu koruyarak evimize, dilimize, ülkemize, kültürümüze sahip çıkacağız.Anadolu’nun derin irfanına yaslanacağız ve insanlığın birikimiyle çatışma içinde olmayacağız.
Dilimiz, evimizdir, yuvamızıdır, ülkemizdir.
Dede Korkut’un, Hoca Ahmet Yesevi’nin, Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî’nin, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin, Hacı Bayram-ı Veli’nin, Şeyh Şaban-ı Veli’nin, Yunus Emre’nin, Eşrefoğlu Rumi’nin görklü nazarıyla dünyaya bakan hayat felsefemiz, inancımız; merhametin, sevginin, şefkatin membaıdır.
Yalnız insanın değil, bütün mahlûkatın hukukunu korumakla, gözetmekle mükellefiz. Musikiden şiire, sinemadan tiyatroya, şehirden mimariye, kütüphaneden kitapçılığa, müzecilikten yayıncılığa hayatı daha çok güzelleştirecek, insanı yüceltecek bir kültür iklimi en büyük özlemimizdir.Bu iklime bizi millet kılan değerlerimize sahip çıkarak kavuşacağız. Çocuklarımızın, gençlerimizin, ailelerimizin ve toplumsal dokumuzun maruz kaldığı yıkıcı saldırılara karşı korunması, yeni bir bilinci, yeni bir dikkati ve yeniden dirilişi gerektiriyor. Bu dikkati uyandıran, bu duyarlılığı harekete geçiren şûra üyelerimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Yeryüzünün vicdanı olmak için bugün takatinin üzerinde bir çaba harcayan Türkiye, gücünü elbette insanından alacaktır. Öyleyse, insanımızın ruhen, madden ve manen güçlü, dirençli, korunaklı olması büyük bir önem taşımaktadır. Şûramız, çocukların ve gençliğin ruh bütünlüğünü esas alan bir anlayışı öne çıkarmıştır. Devletin ve milletin bekası, aile değerlerinin yaşatılmasına bağlıdır. Bireyselliği ve bencilliği bir norm haline getiren modern hayat biçimine karşı çocuklarımızı, gençlerimizi millî ve manevi değerlerimizle donatmalıyız. Heyetlerimizin, özellikle dikkat çektikleri bir hususu burada ifade etmek isterim: “önce zengin olalım kültürel seviyemizi daha sonra yükseltiriz” anlayışı sosyal hayattaki sorunlarımızın çözümünü erteleyen yanlış bir tavırdır.
Zira esas zenginlik kültürel zenginliktir.
Yorum Yazın