© Redaktör Haber 2022

İspanya Dışişleri Bakanı Laya: Yarının dünyası 'yeniden küreselleşecek' bir dünya

İspanya Dışişleri, Avrupa Birliği (AB) ve İş Birliği Bakanı Arancha Gonzalez Laya, Kovid-19 salgını sonrasına ilişkin, "Yarının dünyası, 'yeniden küreselleşecek' bir dünya olacak." dedi.

İspanya Dışişleri, Avrupa Birliği (AB) ve İş Birliği Bakanı Arancha Gonzalez Laya, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrasına ilişkin, "Yarının dünyası, 'yeniden küreselleşecek' bir dünya olacak. 'Dijital teknoloji' diye adlandırılan bu yeni küreselleşme dalgasının birer parçası olan tüm vatandaşlar ve iş alanları için teknolojinin erişilebilir, kullanılabilir, uygun fiyatlı olduğundan emin olmalıyız." dedi.

İspanyol bakan Laya, resmi ziyaret için Ankara'da bulunduğu sırada ikili ilişkiler ve bölgesel konulara ilişkin Anadolu Ajansının (AA) sorularını yanıtladı.

Kovid-19 sürecinde Avrupa Birliği (AB) dışına ilk resmi yurt dışı ziyaretini Türkiye'ye yaptığını vurgulayan Laya, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Akdeniz, Libya ve Suriye gibi bölgesel konuların yanı sıra karşılıklı ticaret ve yatırımlar dahil ikili ilişkileri ve Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdiklerini ifade etti.

Laya, Türkiye-AB ilişkilerinde karşılıklı güvenin inşa edilmesinin önemine işaret ederek Türkiye-İspanya ilişkilerine dair ise "Sadece dost değiliz. NATO'da dostlarınız olmaz, müttefikleriniz olur ki bu dosttan da ötedir." diye konuştu.

Türkiye ve İspanya'nın 2005'ten bu yana eş sponsorluğunu yürüttüğü Medeniyetler İttifakı girişimine ilişkin de Laya, iki ülkenin aradan geçen 15 yılın deneyimiyle, bu süreçte gündeme gelen yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, aşırıcılık, göçmenlere yönelik ön yargılar gibi konuları ele alarak gelecek yıllar için olumlu bir gündem oluşturmayı hedeflediğini belirtti.

Laya, Kovid-19 sürecinin yeni bir dönemi başlattığına dikkati çekerek yarının dünyasının "yeniden küreselleşecek" bir dünya olacağını ve "dijital teknoloji" diye adlandırılan bu yeni küreselleşme dalgasında teknolojinin herkesçe erişilebilir, kullanılabilir, uygun fiyatlı olması gerektiğini vurguladı.

İspanya Dışişleri Bakanı Laya'ya yöneltilen sorular ve onun verdiği cevaplar şöyle:

1998'de iki ülke arasında Ortak Eylem Planı imzalandı. Bu plan, ikili ilişkilerin temellerini belirleyebildi mi yoksa mevcut koşullara göre gözden geçirme zamanı geldi mi?

Şunu söyleyebilirim ki, anlaşma, sadece yıllık 12 milyar dolarlık ticaret hacmini bulan ve artı değer sağlayan yatırımlar ve ekonomik açıdan değil, Türkiye'nin ve büyük yatırımlarda bulunan İspanyol şirketlerin de yararına, Türkiye'nin İspanya ile derin ilişkilerinin pekişmesine çok yardımcı oldu.

Ancak sadece ekonomi ve ticarette değil, aynı zamanda savunma bakanlıklarımız arasında da derin bir diyalog var. İçişleri bakanlarımız diyalog halinde. Dışişleri ekiplerimiz düzenli temaslarını sürdürüyor. Turizm veya sağlık gibi alanlarda iş birliğimiz var. Bu nedenle, (ortak eylem planı) çok geniş ve aradan geçen zamanda sadece hükümetler arası değil, aynı zamanda şehirler arasındaki iş birliği de büyüdü. Türkiye'nin Ankara, İstanbul, Konya, Antalya şehirleriyle, İspanya'daki şehirler arasında sadece hükümetler üzerinden değil, kardeş şehir olma ve öğrenciler üzerinden de bir iş birliği var. Birçok İspanyol öğrenci, Erasmus programı kapsamında Türkiye'ye gelmeyi, Erasmus için Avrupa'ya gitmek isteyen birçok Türk öğrenci de İspanya'ya gitmeyi seviyor. Yani iş birliği ve bağlantılar çok geniş ve derin. Yapmak istediğimiz şey, bunu daha da derinleştirmek. Çünkü her iki tarafta da daha iyi faydalanılabilecek fırsatlar olduğunu görüyoruz.

Türk ve İspanyol toplumlarının birbirini yeterince tanıdığını düşünüyor musunuz? Bu amaçla şimdiye kadar atılan adımları değerlendirebilir misiniz?

Birbirimizi çok daha iyi tanıyabilirdik. Bu da daha çok temas kurmayı gerektiriyor. Bu temaslar, kültür ve spor düzeyinde olmalı. Biliyorum ki Türkiye de İspanya da futbolu seven ülkeler. Bu diyaloğun düşünce kuruluşları, gazeteciler, öğrenciler ve iş insanlarıyla kurulması gerek. Yapmamız gereken, toplumlarımızın temaslarını derinleştirmek. Bunu 'insandan insana iletişim' diye adlandırıyoruz. Çünkü bu, günün sonunda birbirimizi daha iyi tanıyacağımıza dair tek garanti. Birbirimizi tanıdığımızda ise ilişkiler çok daha pürüzsüz olur. Güçlükler çıksa bile üstesinden gelmek daha kolay olur. Çünkü karşı tarafın arzu ve özlemlerini çok daha iyi anlarız.

Türkiye, PKK/YPG, DEAŞ ve FETÖ gibi farklı terör örgütlerine karşı çok boyutlu bir mücadele veriyor. Avrupa'nın güvenliğini de içeren bu mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz de terörden çekmiş, terörizmin ne olduğunu biraz bilen bir ülkeyiz. Bu yüzden bu, bizim duyarlı olduğumuz bir konudur. Bu yüzden de örneğin, Türkiye'nin DEAŞ'a karşı verdiği küresel mücadeleyi paylaşıyor ve iş birliğini sürdürüyoruz. Bu, birlikte yürüttüğümüz çalışmalardan sadece biri. Dünya çapında terörizmle mücadele için Birleşmiş Milletler içinde de birçok konuda iş birliği yapıyoruz. Bu, her iki ülkenin içişleri bakanlıklarının diyalog halinde olduğu ve muhtemelen daha da ilerleyebileceği bir konudur.

Libya'daki gelişmeler hakkında ne söylemek istersiniz? Yakın zamanda yaptığınız bir açıklamada, AB'nin Doğu Akdeniz'i daha stratejik bir yer olarak görmesi gerektiğini söylediniz. Bu ifadenize biraz daha açıklık getirebilir misiniz? Bu, Türkiye'nin kaygılarını azaltacak mıdır veya Türkiye ve AB'yi daha fazla karşı karşıya mı getirecektir?

Öncelikle, Akdeniz bizim ortak denizimiz. Onu Türkiye ile paylaşıyoruz. Yunanistan, Kıbrıs, Libya, İtalya, Fransa, Cezayir ve Fas ile paylaşıyoruz. Hepimiz bu denizi paylaşıyoruz ve bu nedenle hepimiz Akdeniz'de güvenlik, emniyet ve refah olduğundan emin olma sorumluluğunu taşıyoruz. Bu yüzden İspanya olarak, Akdeniz'in güvenliği ve dolayısıyla İspanya'nın güvenliği için bir tehdit olan Libya'da yaşananlardan dolayı endişe duyuyoruz. Bu nedenle, Ankara'ya getirdiğim mesaj da bu yönde. Libya'da çatışan tüm tarafları, koşulsuz ateşkes yapmaya ve siyasi çözümü müzakere etmek için BM'nin himayesinde Berlin sürecine dönmeye çağırıyoruz.

Bu, yanıtın Libyalıların elinde olduğunu görmeyi arzuladığımız bir durum. Yapmamız gereken, Libyalıları müzakere masasına gitmeleri ve herkesi kapsayacak bir çözüm bulmaları için teşvik etmek. Bu arada, Avrupa ve İspanya'da da çok hassasız. BM'nin bir parçası olarak kabul edilen silah ambargosuna tüm taraflarca saygı gösterilmesini sağlamak konusundaki hassasiyeti paylaşıyoruz. 'Tüm taraflarca' derken, silahların deniz, hava ya da kara yoluyla gelmesi fark etmeksizin, 'herkesi' kastediyorum. Silah akışını önlemek için hepimizin BM'de kararlaştırdığı taahhüde saygı duyulmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

Biz, AB'de, silah ambargosuna saygı gösterilmesine mütevazı bir katkıda bulunmak istedik. Ambargoya saygı gösterildiğinden emin olmak üzere gemiler, tekneler, uçaklar ve uydular kullanarak denizi, havayı ve karayı kontrol etme yoluyla İrini adlı bir operasyon başlatmayı kararlaştırdık. Elbette bu sadece bir katkı. İhtiyacımız olan şey, BM silah ambargosunun tüm taraflarının ona saygı gösterme yönündeki taahhüdüdür. Bu önemli çünkü tarafları müzakere masasına geri dönmeye teşvik etmek için iyi bir yol olabilir.

İspanya hükümetinin, turizm sezonunun açıldığı ve Kovid-19 vakalarına ilişkin oranın sürekli değiştiği İngiltere'den milyonlarca insanın yaz tatili için ülkenizi ziyaret ettiği bu dönemde, salgını durdurmak için aldığı öncelikli tedbirler nelerdir?

Salgın, İspanya'da kontrol altına alındı. Enfekte olmuş vatandaşları takip etmek, temaslarını izlemek ve pozitif olanları izole etmek için önlemler aldık. Sosyal mesafeyi sıkı tuttuk ki, komşularını koruyabilelim. Ancak dünyadaki her ülke gibi biz de biliyoruz ki, bir aşı ya da tedavi yöntemi bulunmadıkça toplumlarımızda Kovid-19'la yaşayacağız. Yani çok sert önlemler bir tarafta ancak salgınların ortaya çıkmasını önleyemeyiz. Salgın olduğunda yaptığımız şey ise, salgından etkilenenleri izole etmek. Bu bazen bir sokak, bazen bir köy, bazen bir bölgedir ve bu yolla tam olarak yaptığımız şey de ülkenin geri kalanının güvenli bir şekilde yaşamaya devam edebilmesi için sorunu izole etmektir. Bu, İspanya'daki bütün bölgelerce gösterilen büyük bir çabadır. İspanya'nın güvenli bir ülke olarak kalmasını sağlamak için merkezi hükümetle anlaşan tüm bölgeler ortak olan bir protokole dayanarak bu çabaya girişti. Henüz herhangi bir aşı veya tedavimiz olmadığından virüsle yaşamayı öğrenmeliyiz ancak virüsün İspanya'da olduğu gibi sınırlandırıldığından emin olmalıyız.

Kovid-19'un 'yeni bir küreselleşme türü getireceği' fikrini savundunuz. Jeopolitik ve ekonomi açısından bu durum, Akdeniz Bölgesi'ni ve genel olarak dünyayı nasıl etkiler?

Kovid-19'la görüyoruz ki, daha önce var olan trendler yeniden vurgulanıyor. Dijitalleşmeye doğru bir hareket görüyorduk ve bu hızlandı. Bunu eğitimde, ödemelerde, çevrim içi alışverişte gördük. Ekonomilerimizi daha sürdürülebilir üretim ve tüketim uygulamalarına yönlendirerek karbondan arındırdık. Bu, pandemi ile hızlandı çünkü ekonomilerimizi daha sürdürülebilir bir şekilde yönetmenin önemini fark ettik. Eşitsizliklerin demokrasilerimiz için iyi olmadığının farkına varılması daha çok vurgulandı. Ekonomilerimizin durmasının yoksulları nasıl etkilediğini gördük. Yani tüm bu eğilimler daha önce de vardı. Kovid-19, bu konuları yeni bir hayata aktardı. Yarının dünyasının küreselleşmemiş bir dünya olmayacağını düşünüyorum. Bence yarının dünyası, 'yeniden küreselleşecek' bir dünya olacak. Şu anda küreselleşmeye enerji veren teknoloji ile yeniden küreselleşmeyi görüyoruz. Bu nedenle 'dijital teknoloji' diye adlandırılan bu yeni küreselleşme dalgasının birer parçası olan tüm vatandaşlar ve iş alanları için teknolojinin erişilebilir, kullanılabilir, uygun fiyatlı olduğundan emin olmalıyız.

İspanya ve AB'nin sınırlarını tekrar açarken pandeminin yeni dalgalarından kaçınmak için alacağı önlemler nelerdir?

Yaptığımız şey, sınırları kademeli olarak açtığımızdan ve Avrupa'da yaygın olanlara benzer epidemiyolojik oranlara sahip ülkelerden başladığımızdan emin olmaktı. Böylece, sınırları diplomatik kriterlere veya siyasi sözleşmelere dayandırarak değil epidemiyolojik verilere göre açmak istedi. Aklımızda olan şey, salgınla mücadele etmek ve bunu yaparken, şeffaf olmalı ve ilk olarak daha iyi epidemiyolojik verilere sahip olanlara yavaş yavaş açılmalıyız. Ülkelerimizdeki hareketliliği, vatandaşlarımızın sağlığını koruduğumuzdan emin olarak bu şekilde geri getirebiliriz.

İspanya, Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen başlıca ülkelerden biri. Müzakereler şu anda askıda. Bu durumdan çıkış yolu nedir veya müzakerelerin canlanma şansı var mıdır? İspanya, Türkiye'nin AB üyelik sürecinde yeni fasılların açılmasını ve vize serbestisine ilişin görüşmelerde kaydedilen ilerlemeyi destekliyor mu?

Bence eksik olan şey, güven. Güven inşa etmeliyiz ancak bu da bir tarafta Türkiye'nin, diğer tarafta AB'nin, yani iki tarafın katılımıyla olur. Yani yapmamız gereken şu ki; bu arada bu Türkiye'ye yaptığım ziyaretin de amacıdır, Türkiye ile AB arasında güven oluşturmalıyız. Sonuçta müzakereler, AB ailesinin bir üyesi olmak isteyen bir ülke ile yapılıyor. Aileyi genişletmek için sizin karşı tarafa, karşı tarafın da size güvendiğinden emin olmalısınız. Bu, karşılıklıdır. Bu nedenle bence en çok ihtiyacımız olan şey, güven inşa etmek. Güven, sadece sözlerle değil eylemlerle inşa edilir. İlişkilerimize biraz daha fazla güven aşılamanın bir yolunu bulacağımızdan eminim.

Türkiye, Brüksel'de düzenlenen son AB Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısının gündem konuları içindeydi. Siz, Türkiye'yi, AB ile ayrıcalıklı bağları olan ancak Avrupa tarafından endişeyle izlenen bir NATO ortağı olarak tanımladınız. Türkiye'ye dair bu endişeler nelerdir?

Türkiye sadece bir ortak değil, Türkiye bir NATO müttefikidir. Sadece dost değiliz. NATO'da dostlarınız olmaz, müttefikleriniz olur ki bu dosttan da ötedir. (Müttefiklerinizle) Kendi güvenliğiniz gibi çok önemli konuları paylaşırsınız. İspanya da Türkiye ile bunu paylaşıyor. Füze bataryalarını paylaşıyor. Bu ülkeye, üçüncü ülkelere karşı güvenliğini korumak için yardımcı oluyoruz. Bu, Türkiye gibi NATO üyesi olan İspanya'nın, Türkiye ile ilişkilerinin düzeyinin göstergesidir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile de son dönemde Doğu Akdeniz ya da Libya'da olsun, Türkiye tarafında, göç bölgesinde gerçekleşen çeşitli tek taraflı hareketliliği görüştük. Tüm bu alanlarda Türkiye ile aynı amacı ve aynı zorlukları paylaşıyoruz. Ancak AB tarafında, Türkiye'nin attığı adımlara ilişkin bir endişe var. Tüm bunlar olurken, eminim ki Türkiye'nin de Avrupa'nın attığı adımlara ilişkin bazı hassasiyetleri var. Bu yüzden, bu bir 'ithamda bulunma oyunu' değil, 'karşı tarafın bakış açısını anlama oyunu'. Ancak karşı tarafı anladığınızda, dinlediğinizde ileriye dönük bir yol bulabilirsiniz. Ankara'ya Türk yetkililerle görüşmeye gelmemin nedenlerinden biri de buydu.

AB'nin, Türkiye'ye terörizmle mücadelesinde desteğinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce Türkiye, Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapma ve düzensiz göçle mücadele gayretinde yeterli desteği görüyor mu?

İspanya, düzensiz göç konusunda Türkiye'nin endişelerini paylaşıyor çünkü İspanya da düzensiz göç sorunuyla karşı karşıya olan bir ülke. Dolayısıyla Türkiye'nin karşı karşıya olduğu zorlukların ne olduğunu anlamıyor değiliz. Biz de aynı zorluklarla karşılaşıyoruz. Dürüstçe şunu söyleyebilirim ki, düzensiz göçle mücadele etmenin en iyi yolu komşunuzla, ortağınızla diyalog halinde, bunun sadece karşı tarafın ya da sizin değil, iki tarafın da paylaştığı bir sorun olduğunu görerek bir ortak sorumluluk duygusuyla yapmaktır. Düzensiz göçü yönetmenin yolu ancak böyle bulunur.

Unutmayalım ki, bu düzensiz göçmenlerin çoğu, insanların içinde bulunduğu kötü durumları kullanarak gelişen suç ağlarının ve insan kaçakçılarının elinde. Bu, büyük bir ortak sorumluluk duygusunu beraberinde getiriyor. Türkiye ve AB'ye üye ülkeler arasındaki ilişki açısından bakıldığında ise insanların zor durumlarından faydalanarak gelişen bu suç ağına karşı birlikte mücadele edilmesi gerek. Bunu yapmalıyız diye düşünüyoruz. Kapı komşularımızla yapmaya çalıştığımız şey de bu. Suriye, Fas, Moritanya, Gine ve Senegal'le, bunun İspanya'nın değil, hepimizin ortak sorunu olduğu anlayışına vardık. Bunun Doğu Akdeniz için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Bu, sadece Türkiye'nin sorunu değil. Bu, Türkiye'nin ve AB'nin sorunu ve bunun üzerinden gelmenin en iyi yolu aramızdaki diyalog.

Bence Avrupa, Türkiye'nin Suriye'den gelen mültecilere görünür bir şekilde gösterdiği muazzam dayanışmayı anlıyor. İşte bu yüzden Avrupa, Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapma çabalarında Türkiye'yi önemli ölçüde destekledi ve desteklemeye devam ediyor. Bence şu anda önemli olan, Rusya dahil bazı komşularımızla birlikte Türkiye ve AB olarak hepimizin, insanların evlerine güvenle dönebilmelerini sağlamak için Suriye'de barış ve istikrara katkı sunmamızdır. Şimdi odaklanmamız gereken nokta, Türkiye'nin ve AB'nin Suriyeli mültecilere ilişkin yüklerinin çoğunun kaynağını, Suriye'de uzun süredir eksik olan istikrarı sağlamaktır.

Salgın krizinden sonra toparlanmaya yönelik Latin Amerika ülkelerine somut önlemlerle destek verilmesinin AB için bir öncelik olması gerektiğini söylediniz. Bunun için hangi önlemlerin gerekli olduğunu düşünüyorsunuz?

Büyük çoğunluğu orta gelirli ülkeler olan Latin Amerika ülkeleriyle diyalog halindeyiz ve bu orta gelirli ülkelerin yaşadıkları ve bizimle paylaştıkları zorluklardan biri, esas olarak aşının ve Kovid-19'a karşı tedavinin bulunur bulunmaz onlara ulaşacak olması ki bu onlara ulaşacaktır.

Bu, bir numaralı öncelik. Ancak ikinci öncelik, orta gelirli ülkeler finansmana erişimdir. Orta gelir düzeyindeki ülkelerin imtiyazlı şartlarda finansman alamadıklarını görüyorsunuz. Bazı ülkeler, mevcut sıkı finansal ortamda Kovid-19'a karşı ekonomilerini güçlendirmek için gerekli sermaye ve krediye zor şekilde ulaşıyor. Latin Amerika ülkeleri ile çalışıyoruz ve bunun önemli olduğunu düşündüğümüz için bu ortak gündemi ilerletmeye devam edeceğiz. İspanya, kıta ile tarihi ve ayrıcalıklı bir ilişkiye sahiptir.

İspanya, 2005'te BM'de Soğuk Savaş sonrası dünyada, çatışmaların ve kültürel kimliklerin en önemli çatışma kaynağı tezi Medeniyetler Çatışması argümanının aksine bir "Medeniyetler İttifakı" kurmayı önerdi. İspanya ve Türkiye, bu Medeniyetler İttifakı'nı geliştirmek için birlikte çalışmaya karar verdi. Bu iş birliğinin unsurları nelerdi ve mevcut koşullarda bu ittifak ne kadar önemli? Öte yandan ittifakın üzerinden 15 yıl geçti. Bu konuda ne gibi ilerlemeler kaydedildi?

15 yıl önce Medeniyetler İttifakı'nın gündemini oluşturduk. Şimdi belki de bu ittifakın gündemini genişletmemiz gerektiğini söylemenin adil olduğunu düşünüyorum. Bugün yabancı düşmanlığına ve ayrımcılığa karşı mücadele, çeşitliliğin anlaşılması, aşırıcılığa karşı mücadele ve göçmenlere karşı önyargılar gibi çok çeşitli gündem maddeleriyle... Bugün kabul ettiğimiz şey, son 15 yılın deneyimlerine dayanarak gelecek 15 yıl için olumlu bir gündemin yeniden tanımlanmasına biraz daha fazla yatırım yapmak.

Hükümetiniz, Katalan liderlerle bu yılın başlarında büyük tartışmalardan sonra görüşmeler başlatmıştı. Bu sorunu çözmek için kaydedilen ilerleme ve çıkış yolu nedir?

Sadece farklılıklarınızla yaşamayı öğrenebilirsiniz. Bunu diyalog ve hukuka saygıyla yapabilirsiniz. Teşvik etmeye çalıştığımız şey, yasaların sınırları içinde bir diyalog, münazara, tartışma ve anlayıştır. Hukuk bizi birleştiren, bizi bir ülke ve topluluk yapan şeydir. Ancak topluluk içinde diyaloğu, farklı bakış açıları için bir araç olarak kullanmak önemli. Hükümet, metodun diyalog olduğunu ve buna bağlı kaldığımızı her zaman dile getirmiştir.

Daha önce Cebelitarık'ta İngiltere lehine sonuçlanan üç referanduma rağmen Brexit sonrası dönemde bölgede yeni bir oylamaya ihtiyaç var mı? Cebelitarık-İspanya sınırındaki başlıca zorluklar nelerdir ve İspanyol hükümeti bu sorunlara nasıl yaklaşacak?

Bu, İngiltere ve AB ile ilgili bir tartışma ve İngiltere, AB'den halk oylamasıyla çıkma kararı aldı. Sonuca sıcak bakmıyoruz ancak İngiliz halkının kendileri için verdiği karara saygı duyuyoruz. Şimdi, bu hikayenin sadece yarısı. Diğer yarısı, İngiltere'nin Brexit sonrası AB'nin geri kalanıyla ne tür bir ilişkisi olacak. Şimdi inşa etmeye çalıştığımız şey bu. Bu durum, İspanya'yı bireysel olarak daha fazla etkiler çünkü Cebelitarık'ın İspanya ve İngiltere arasındaki ilişkide bir yönü var. İspanya'da bizim için oldukça açık olan şu ki İngiltere ve İspanya arasındaki ilişki ne kadar yakınsa, İngiltere ve AB arasındaki ilişki ne kadar yakınsa, bunun o kadar iyi olduğuna inanıyoruz. Bu, bizim vizyonumuz ve müzakerede ilerlemeye çalıştığımız şey.

Ancak, İngiliz tarafındaki arzunun ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu yakın ilişkiyle aynı derecede ilgileniyorlar mı? Top şu an İngiltere tarafında. AB ve İngiltere arasındaki müzakerelerin çok yavaş gitmesi nedeniyle İspanya ile İngiltere arasındaki Cebelitarık ile ilgili müzakerelerin de çok yavaş ilerlemesini bekliyoruz. Cevap, Londra'yı aramak ve ne yapacaklarını bulmak. Çünkü saat işliyor. Geçiş döneminin 31 Aralık'ta sona erdiğini biliyoruz. İngiltere, geçiş dönemini 31 Aralık'tan daha fazla uzatmak istemediklerini açıkça ortaya koydu. Bu yüzden, gelecek için ne tür bir ilişki öngördüklerini görmeyi bekliyoruz.

İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamalara göre, İspanya'da İslamofobi gibi dini hoşgörüsüzlük ve bu bağlamda işlenen suçlar artıyor. Aşırı sağ siyasi hareket, İspanya'da yapılan son seçimlerde zemin buluyor. Hükümet bu endişeleri nasıl çözecek?

Eğitime yatırım yapmamız gerektiğini düşünüyorum. İspanya, farklı dil, din ve düşünceden çok fazla çeşitliliği bir arada bulunduran bir ülke. Ancak bu çeşitlilikle ve bu diyalog için birlikte yaşayabileceğimiz fikrini beslememiz gerekiyor. Evler anlamına gelen "Casas" aracılığıyla geliştirdiğimiz farklı topluluklarla özel diyaloglarımız var. Bahsettiğim "Casa", Dışişleri Bakanlığının farklı inançlara sahip farklı dinlerden ve geçmişlerden gelen insanlar arasındaki bilgi ve ilişkileri anlamayı teşvik ettiği düşünce kuruluşlarıdır.

Dijital vergi sorunu nedeniyle ABD-İspanya ilişkileri gerildi. Bu problem nasıl çözülebilir? İspanya ve AB, bu konuda ABD ile yüzleşebilir mi?

İspanya ve ABD arasındaki köklü ilişkilerin sağlıklı olduğunu söyleyebilirim. Ancak herhangi bir ilişkide olduğu gibi, bazen biraz daha fazla katıldığınız ve katılmadığınız şeyler olduğu doğrudur. Mesela, katma değerli dijital aktivitelerin vergilendirilmesiyle ilgili aynı görüşü paylaşmıyoruz. Şimdi bizim için ilerlemenin en iyi yolu OECD'yi anlamak olacaktır.

Katma değerli dijital faaliyetlerin vergilendirme sistemi için kendi sistemine sahip her ülkeden ziyade, tek bir sisteme sahip olmayı tercih ederiz. Bu yüzden OECD'de müzakereyi teşvik etmek ve yatırım yapmak için çabalıyoruz. Her zaman ABD ile diyaloğumuza devam etmek isteyeceğiz. Farklılıkların olduğu alanları yönetmenin en iyi yolu budur. Ancak şu çok açık ki Avrupa, dijital liderlik fikrini, yakın zamanda AB liderleri tarafından Kovid-19 ile mücadeleye karşı benimsenen kurtarma fonuna koydu.

AA'nın İspanyol yayını, iki kültür arasında köprü görevi görüyor. Takip ediyor musunuz?

AA'nın İspanyolca yayınını açtığınız için sizi takdir ediyorum. Bence bu yayın, dünya çapında İspanyol ve İspanyolca konuşanlara yönelik daha iyi bir anlayış geliştirilmesine büyük katkıda bulunacak. AA İspanyolcayı okumak ve dinlemek için sabırsızlanıyorum.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER