© Redaktör Haber 2022

Ankara sizin olduğu kadar bizimdir

Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, Başkent Ankara'da yerli yabancı ayrımcılığına dikkat çekerek önemli açıklamalar yaptı.

İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla ilişkiler Genel Müdürlüğünce desteklenen Kültür Sanat Muhabirleri Derneği tarafından organize edilen "Anadolu Tarih ve Kültür değerlerini anlama çalıştayı" nın ikincisinde konuşan Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, Tarihi ve kültürel değerlerin kent kimliğine yansımaları konulu konuşmasında Ankara'da zaman zaman yaşanan yerli yabancı ayrımcılığını örnekler vererek anlattı ve "Ankara Başkenttir. Ankara 81 Milyonun evidir" dedi. 

Halil İbrahim Yılmaz şunları söyledi; 

Bir Ankara Milletvekilimiz Ankara Ticaret Odası’nın seçimleri sonuçlandığında "çok kırgınım size" dedi. Neden? "Yönetimde yeterince Ankaralı yok!" "Efendim" dedim. Yeterince Ankaralı! En yeni ben geldim Ankara’ya 26 sene oldu. Nuh abi 75 senedir burada. Gürsel Bey 2 yaşında Siirt’ten geldi. Ankaralı dediğiniz tam olarak nedir? Biz çıkaramadık bu mevzuyu felan.  Dolayısıyla Ankaralılık bu değerlere bir aidiyet midir? Yoksa Hacılar köyünde doğmak mıdır? Yoksa Çankırı Caddesi’ndeki herhangi bir gazinodaki bütün kültürü bilmek midir?  Yoksa Mustafa Kemal Atatürk’ün Dikmen sırtlarında karşılandıktan sonra yeniden kuvayi milliye ruhuyla kenetlendiği toplumla Sakarya Meydan Muharebesi’ne Viyana’dan başlayan geri çekilmenin durdurulduğu kent midir? Nedir bu Ankaralılık? 83 milyonun evi ve yurdu olması gereken bu iradeyi sadece Ankara’daki birkaç köye hapsetmek nedir? Neden paylaşmazsınız bizimle bu duyguyu? Sadece size mi lazım. Ankara sizin kadar bizim.

Dedem burada doğmadı diye neyin bedelini ödeyeceğim ben? Bu değerlerden uzak mı kalacağım ben? Milli mücadeleye itiraz mı edeceğim ben dedem Ankara’da doğmadı diye? Dolayısıyla bu konuyla alakalı da yıllardır Ankara üzerinden tarif edilen bu tür kamplaşmanın önüne geçecek bir iradeyi de tekrar konuşmanın zamanı. Bu konuda en değerli Ankaralı olarak bildiğimiz Şevket abiyle aynı düşündüğümüzü bildiğimiz için bunun altını tekrar çiziyoruz. 83 milyon bu milletin birliği ve bütünlüğü ile alakalı irade koyan herkes Ankaralıdır. Bir ülkenin başkenti o ülkenin evidir, oturma salonudur. Hiç kimseyi bu mevzuda coğrafya olarak ayırt etme lüksümüz yoktur bizim. Ayırt ettiğimiz zaman Milli mücadeleye itiraz ederiz. Milli mücadeledeki ruha itiraz ederiz, oradaki katılımcılığa, orada ölmeyi göze almış adanmışlara itiraz ederiz. Bu millet en kolay ölür. Ölüyüm de meşhur olayım demez. Ölümün riyası olmaz.  Bu millet bu kadar kolay ölen bir millet ayırt ederse coğrafya olarak köy köy kamplaşırsa ondan sonra kamplaşmanın başkenti oluruz biz. Hiçbir şey bulamadığımız zaman rant üzerinden kamplaşırız. Dolayısıyla kamplaşmanın bittiği bir başkentin ilan edilmesiyle alakalı bir enerji bir performans ortaya koyuyor Ankara Kent Konseyi. Neden Ankara Kent Konseyi son bir buçuk yıldır Ankara’da toplumun bütün kesimlerinin dikkatini çekti? Ankara Kent Konseyi, politik savaşların caddesi olmadı, süngüsü olmadı. Oklarımızı birbirimizin kafasına saplamadık. Değerler üzerinden dövüşmedik. Bütün sosyolojilerin, bütün değerleri için bir araya geldi ve kenti geleceğini konuştuğu bir iklim oluşturduğu için bugün Ankara Kent Konseyi, 1992 yılında Rio’da 2005 yılında da bizim belediye kanununun 5393’ün 76. Maddesinde olmasına rağmen bugüne kadar kimsenin umurunda olmayan kent konseylerini neden Sincan’daki bir çocukla Çankaya’daki bir profesör aynı anda konuşmaya başladı? Çünkü kamplaşmaktan bıkmıştı bu kent ve kardeş olmak istiyordu Ankara. Bu konuda bereketle, huzurla ilgili bir iklim ortaya konulduğu zaman kentteki bütün sosyolojilerin oluşabileceğini ilan ettiğiniz zaman en uçtaki iki insanın kentin geleceğinde susuz kalıp kalamayacağını konuşmaya başladığı zaman yahu sen ne kadar iyi bir insanmışsın demeye başladı. O iklimi oluşturduktan sonra kamplaşmadan daha çok, kardeşliğin geçerli olduğu kent iklimi oluştu. Bu kentteki bütün siyasi partiler bu ortak akıl ve bu kardeşlik iklimini satın aldıktan sonra bu dilin dişinden konuşan hiç kimseyi kapısından içeri sokmayacaklardı; çünkü bu dil değerli bir dildir. Bu dili tek bir partinin kalıbına sokmayacak kadar evrensel bir dil olduğunu herkes satın alır ve tüm partiler bu dili konuşur, liyakate önem verir ve kentinin kalkınmasına, kentinin geleceğini konuşmaya başlar ise eğer bu kentte politik olarak çıta da yükselecektir. Başka mevzular konuşacağız. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER